Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı'nda eylem yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları, bugün 1996’da kaybedilen Abdullah Canan için adalet aradı.
Hakkari’de gözaltına alındıktan sonra 7 kurşunla öldürülen 43 yaşındaki Canan'ın faillerinin bulunmasını istedi.
Buradaki basın açıklamasını yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, dün 1995’te öldürülen Nezir Tekçi davasında Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararını gündeme taşıdı.
“Hakikat ve adalet talep edenlere bu taleplerinin asla karşılanmayacağı duygusu yaşatılırken, barışın koşullarından söz edilebilir mi? İnkarın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin gölgesinde demokratik açılımdan bahsedilebilir mi? diye sordu. Ardından da Abdullah Canan’ın kaybedilmesi sürecinde yaşananları anlattı:
Abdullah Canan, Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda, Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine, Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırarak, kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan, şikayetinden vazgeçmeyeceğini söylediğinde, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, Abdullah Canan, 17 Ocak 1996 sabahı Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre, Yüksekova - Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
Ailesi, yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi, ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü, Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova- Esendere Karayolu’ndaki bir menfeze bırakılmıştı.
Yoleri, bu tarihten sonra Canan’ın ailesinin Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurduğunu Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle de Binbaşı Yurdakul aleyhinde suç duyurusunda bulunduklarını anlattı.
Tanıkların Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü anlattığını belirten Yoleri şöyle devam etti:
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
Ancak 12 Kasım 1999 tarihinde, Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
Canan Ailesi’nin başvurduğu AİHM, 26 Haziran 2007’de dava sonucunu açıkladı. Gözaltında öldürüldüğü saptayan mahkeme ‘Canan, öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür’ tespitinde bulunarak, Türkiye'nin iç hukukundaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirdi ve oy birliği ile yaşam hakkının esas ve usul yönünden ihlal edildiğine karar verdi.
Gözaltında kaybedilişinin 29 yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında Abdullah Canan’ı gözaltına alanların, işkence ile katledip bedenini kaybedenlerin isimleri yazılıdır. Abdullah Canan’ın faillerinin üzerindeki koruma kalkanı kaldırılana ve yeniden yargılanıp cezalandırılana kadar bu dava bizim için kapanmayacak.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten; devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.
(HA)