Kadınların araba kullanmasının yasak olduğu, ancak babaları ya da erkek kardeşleri eşliğinde kimlik kartı başvurusu yapabildiği, baştan aşağıya kapandığı ve bekar kadınların akrabaları dışında kimseyle aynı odayı paylaşamadığı bir ülkede bir adam nasıl bir kadınla buluşmaya gidebilir ki?
Ofisin girişindeki buzlu cam kapının modern bir görüntüsü var. İçerideki klimanın üflediği serin hava dışarının sıcağıyla büyük bir tezat oluşturuyor. Şaşırtıcı derecede modern tasarımlı masaların üzeri derli toplu.
Yerel bir futbol takımı olan Al-Ittihad'ın renkleri olan siyah-sarı bir şal sandalyelerin birinin sırtına bağlanmış. Salwa görünürde yok. Kapıcı, onun namaz kılmakta olduğunu söylüyor.
Acaba Salwa benimle tokalaşacak mı?
Kafam karışıyor: Londra'nın iş merkezindeki bir ofisi andıran bu ultra modern işyeri, namaz saatlerine katı şekilde sadık olan bir toplumun gelenekleriyle nasıl olur da bağdaşabilir?
Acaba Salwa benimle tokalaşacak mı? Köşede beliriyor. Elini tokalaşmak için bana doğru uzatan bu 26 yaşındaki Suudi Arabistanlı kadının yüzü örtülü değil. Rahat ve profesyonel görünüyor.
Kapalı olmaması karşısında yaşadığım şaşkınlığı yüz ifademden anlamış olacak ki, hemen açıklamaya girişiyor: "Gördüğünüz gibi tüm pencere ve kapılar camdan yapılmış. Günümü ofise girip çıkanlara göre çarşafımı giyip çıkarmakla geçirmek çok saçma olurdu doğrusu."
Bikini giymedikçe
Salwa batılı bir hayat tarzına alışkın. Altı yıl İngiltere'de öğrenim görmüş ve sonra da en büyük üçüncü İngiliz reklam ajansında çalışmış. "Anne ve babam yaşlanmışlardı. O yüzden geri döndüm," diyor.
Önceleri Suudi Arabistan toplumuna tekrar ayak uyduramayacağından korkmuş. "Burada işe başladığımda patronuma kıyafet kurallarını sordum," diyor Salwa. "Cevabı şaşırtıcıydı: Bikiniyle gelmediğin sürece her gürlü kıyafet serbest."
İş yerinde kabul görmeyeceği korkularının da yersiz olduğunu kısa zamanda anlamış Salwa.
"Tam tersi oldu," diyor. "En tutucu, sakallı, ve örtülü eşlerini bir adım arkalarında yürüten iş arkadaşlarım benim yaptığım işi en çok takdir edenler."
Lise mezunlarının yarısı, işgücünün yüzde 5'i kadın
Bu muhafazakar krallıkta Salwa gibi kadınlar hala istisna. Kadınlar, nüfusun yarısını oluşturuyor ve lise mezunlarının yarısından fazlası kadın. Ama işgücünün sadece yüzde 5'i kadınlardan oluşuyor.
Bunların da çoğu öğretmenlik yapıyor. Ama bu trend yükselişte. Reform gayretleri çerçevesinde, hükümet, kadınlara özel sanayi bölgeleri oluşturarak ve ticaret odasında kadınları yetkilendirme programlarına destek vererek çalışan kadın sayısını artırmayı hedefliyor.
Bu gayretler tabii ki, ülkeye hakim olan muhafazakarlığa ters düşüyor. Bu ay, Riyad Ticaret Odası, kadınlara özel bir departman açtı. Bu departmanın amacı Suudi Arabistanlı işkadınlarına destek vermek.
Suudi Arabistan'da kadınların, ellerinde 92 miyar Riyallik, yani 14 milyar Euroluk bir servet barındırdıkları düşünüldüğünde, bu girişim ekonomiye büyük bir katkı sağlayabilir. Salwa'nın en büyük serveti Batıda kazandığı iş tecrübesi.
Sabahları kola, akşamları çikolata
Müşterilerini İngiliz pazarlama teknikleri ve yeteneğiyle etkiliyor. "Sabahları yerel bir kola markası için çalışıyorum. Akşamları da yerel bir çikolata markası için," diyor Salwa ve gülerek ekliyor: "Ben bir işkoliğim."
İngiltere'de yaptığı bazı şeyleri özlüyor. Mesela sinemaya gitmek gibi. Krallıkta sinema yasak. Parkta koşuya çıkmayı ve ara sıra arabasına atlayıp gezmeyi de özlüyor. Ama Salwa'ya göre, hayatta araba kullanmak, sinemaya gitmek ve sokakta çarşaf giymeye zorlanmaktan daha önemli şeyler var.
Din onun hayatının önemli bir parçası. Ama bu, ona göre iyi bir hayat yaşamak demek. "Günde 70 milyon kez namaz kılarak veya çarşaf giyerek" dindarlığı bir şov haline getirmek değil.
Uzun iş saatlerinin yorgunluğunu atmak için Salwa haftada iki kez yerel bir kadın basketbol takımının antrenmanlarına katılıyor. Bu takım resmi olmayan bir ligde 15 başka yerel Cidde takımıyla rekabet ediyor.
Bu yıl Salwa'nın takımı "Jaguarlar" çok başarılı. "Büyücüler"den sonra ikinci sıradalar. "Bir kadın olarak, nerede yaşadığınız önemli değil," diyor Salwa. "Hayatınızda ne yaptığınız önemli."
Gazeteci Abeer tüm binayı dolaşabiliyor artık
Krallıkta yayınlanan iki İngilizce gazeteden biri olan Arab News'un ofisleri Salwa'nın ofisinin hemen yanında. Gazeteci Abeer Mishkhas, kadınlarla ilgili konuları ele aldığı makalesini, açık, tek bir tonda dekore edilmiş ofisinde yazıyor.
12 yıl önce burada ilk çalışmaya başladığından beri çok şeyin değiştiğini anlatıyor. O zamanlar, sadece kadınların girebildiği bir ofiste oturur, işi masasına getirilir, ve bitince de alınırdı. Kadınlar ofis içinde dolaşmazlardı.
Bu "kadınlar ofisi" hala duruyor ama Arab News'un yedi kadın çalışanı artık rahatça tüm binada dolaşabiliyor. Ama tabii ki tamamen kapalı bir halde. "Kim bilir," diyor Abeer.
"Müslüman editörlük ofisi ikinci katta. Belki bir gün birileri İslami polislere, kadınların rahatça dolaşabildiği bu açık ofisleri şikayet edecek."
Ama birkaç istisna dışında, çalışanlar, kadın gazetecilerin varlığına alışmış durumdalar. "Birkaç ultra-muhafazakar benimle yüz yüze gelmektense hala telefonda konuşmayı tercih ediyor," diyor Abeer.
Kadının parasına ihtiyaç var
Kadın gazeteciler bazen basın toplantısı gibi yerlere alınmadıklarından mesleki sıkıntılar yaşıyorlar. Ancak Kahire'de büyümüş Suudi bir diplomatın kızı olan Abeer, kolayca teslim olacak biri değil.
Gazetedeki köşesinde kadınlar için daha iyi çalışma imkanları ve koşullarını savunuyor, ve kadınların hayatını kısıtlayan ailelerden gelen sosyal baskıya boyun eğmeyi reddediyor.
Abeer'e göre Suudi Arabistan'da kadınların hayat şartları gelişiyor. Geçmişte çok az sayıda kadın iş ve mevki sahibi olmak isterdi. Petrol zenginliğinin yaşandığı 1970 ve 80'li yıllarda kimsenin çalışmaya ihtiyacı yoktu.
Ama siyah altın çıkarılan bölgelerde bile işsizliğin arttığı ve maaşların düştüğü bugünlerde kadınlar çalışmak ve aile gelirine katkıda bulunmak zorunda kalıyorlar.
Abeer nispeten açık fikirli bir aileden geliyor. Yurtdışına gitmek için yaptığı başvuruları babası imzalıyor ve gazetede çalışmaya başladığında ailesi ona tam destek vermiş.
Erkekten onay şart
Ama en küçük projelerde bile aileden bir erkeğin onayını almak zorunda olması onu çok rahatsız ediyor.
"Her zaman sizi kollayan bir abiniz var," diye anlatıyor 36 yaşındaki Abeer. Araba kullanamamak da zorluklar yaratıyor. "Çalışma saatlerim düzensiz. Genelde geç saatlere kadar çalışıyorum ve o saatte beni eve bırakacak birini bulana kadar akla karayı seçiyorum," diyor.
Toplu taşımacılık yok. Taksiye binen kadınlara fahişe gözüyle bakılıyor. Özel şoför tutarsa da bütün maaşını buna harcamak zorunda kalacak. Bazen patronu Abeer işe geç geldiği için şikayet ediyor.
"Ben Suudi Arabistan'da çalışan bir kadınım ve araba kullanmam yasak. Ne bekliyordun?" diye karşılık veriyor kadın gazeteci.
Nakheel'de kadın erkek yan yana
Uzun bir iş gününden sonra Abber, kadın iş arkadaşları ve başka kadın gazetecilerle Nakheel adında bir kafede buluşuyor. Nakheel, Cidde'de kadın ve erkeklerin yan yana oturabildiği ve sayıları artışta olan kafelerden biri.
Kafeden birkaç yüz metre ötedeki Kızıldeniz'den ılık bir esinti geliyor. Birkaç nargile ve naneli limonata eşliğindeki sohbet sırasında, laf dönüp dolaşıp son terörist saldırılara, ekonominin durumuna ve iş hayatına geliyor.
Mutfak lavabosuna zincirlenmeye hayır
Bu kadınlar, Batıdaki güçsüz Suudi kadın imajından da, kendilerini mutfak lavabosuna zincirlemek isteyen Suudi vatandaşlarından da aynı derecede rahatsız oluyorlar. "Bu şizofren bir toplum," diyor Abeer.
"Bazıları için fazla muhafazakar. Diğerleri ise, ülkenin geleneksel değerlerini kaybettiğinden ve gerçek İslam'dan uzaklaştığından şikayet ediyor."
Basketbol oynayan Salwa ve sahildeki bir kafede limonata içen kadın gazeteciler, bu erkek-egemen toplumda kendi ortamlarını yaratmayı becerebilmişler.
Çoğu için işleri ve günlük hayatın gerçekleri arasında bir denge yakalamak büyük bir sıkıntı.
"Bir tatilden sonra Suudi Arabistan'a her geri dönüşümde çantamda anti-depresanlar taşıyorum," diyor masadaki kadın gazetecilerden biri.
Ama Salwa daha iyimser. "Benim kuşağımın kadınları artık evde oturup daha iyi günlerin gelmesini beklemiyor," diyor. "Hayatlarının kontrolünü kendi ellerine alıyorlar." (KEG/EA/BA)
* Bu yazı Mısır'da yayınlanan haftalık El Ahram Weekly dergisinin 24-30 Haziran 2004 sayısında yer aldı.