Kitap Türkçe ve Kürtçe kitaplar basan, ama ağırlıklı olarak Kürtçe'nin Dimilkî lehçesinde kitaplar yayımlayan bir yayınevi "Wêjiyaişê Tiji" yayınlarından çıkmış. Hüseyin Aygün kitabını "Kendi tarihiyle yüzleşme"nin kitabı olarak ifade ediyor.
Kürtçe'nin Dimilkî Lehçesini bilmememe rağmen içindeki Kurmanci kelimelerle ortaklaşan kelimelerin izini sürerek -sonra da Hüseyin Aygün'le epeyce kitap üzerine anlamaya çalıştığım noktaları konuşarak- bu satırları yazmaya gayret ediyorum. Biraz da denemeye çabalıyorum.
Çünkü biliyorum ki, Kürtçe'nin Kurmanci lehçesinde yazılmış kitaplar üzerine hemen hiç Türkçe değerlendirme yazısı yazılmıyor. Yazılsa da zaten Kürtçe dergi ve gazetenin dışındaki yayınlar, Kürtçe yazılanlara pek de itibar etmiyor. Yani kelimenin tam anlamıyla Kürtçe "üvey evlat" muamelesi görüyor. "Ayrı evlat" olarak telakki edilse vallahi de billahi de bir şey demeyip geçeceğim. Ama üvey evlat addedip hiç kale almamak, işte o zor geliyor.
Tabii bunun yanında Kürtçe'nin de çoğu kez kendi "üvey evladı" olan Dimilkî Lehçesi için, hemen hiç yazılmıyor ve üzerinde konuşulmuyor, dersem bunu artık okuyan değerlendirir umarım.
Ben bu acıyı en çok geçen yıl gittiğim Dêrsim'deki Munzur Festivali'nde fark etmiş ve "Dêrsimliler ana dillerini unutmuş, benim nüfus cüzdanım eskimiş çok mu?" diye bir yazı da yazmıştım. Bunu, kim bilir belki de, sevgili Hüseyin Aygün fark etmiş de kendi anadilinde ilk kitabını yazmış ve yayınlatmış, iyi de etmiş.
"İsimler değiştirilmesin"
"Eve Tarıxê Ho Têri Amaene"nin iki ana teması var. Tarihle korkmadan yüzleşmek ve barış içinde nasıl yaşanabileceğine dair yaşama kültürü. Bizim bura coğrafyasının çokça aşina olduğu asimilasyon, düşünce özgürlüğü uğruna mücadele, kültürel çeşitlilik, son yıllarda hemen hiç gündemden düşmeyen Ermeni ve Kürt Sorunu tartışmaları, Irak'a ABD müdahalesi, medya işleri, laiklik, Alevilik ve daha nice konular...
Kitap "Namey Mevuriyê", isimler değiştirilmesin başlıklı bir denemeyle başlıyor. Neredeyse cumhuriyetle yaşıt ve milliyetçi hoşgörüsüzlük olarak addedilecek insan ve yer adlarına tahammülsüzlük meselesiyle devam ediyor. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde yer adlarının nasıl ve ne şekilde değiştirildiği, sonra soyadı kanunu ile yaşanan Türkleştirme politikaları ve tabii ki; bugünkü isimlere dönük "q", "x", "w" takıntısı da elbette yazar tarafından ihmal edilmiyor. Bir de manidar hazımsızlık var: "vulpes vulpes Kurdîstanicum" adı verilmiş olan "Tilki"nin Latince adına vurgu da eklentisi.
"Kendi Tarihiyle Yüzleşmek" olarak Türkçeleştirilecek kitabın Kürt sorunu içinde Dêrsim Sorunu'na ayırdığı özel bir yer var. Dêrsim'in çok dilliliği, çok kültürlülüğü ve çok dinli yapısı genişçe tartışılıyor. Eski Dêrsim kültürü, çocuk oyunları, Munzur'la somutlaşan barajlar ve siyanürcü şirketler ayrıntılı olarak işlenmiş. Yakın denebilecek zamanda yaşanmış ve tanıkları hâlâ sağ olan Dêrsim İsyanının lideri Seyit Rıza'nın yaşamı, yargılanması ve idamıyla İhsan Sabri Çağlayangili'in sözleri de eklenmiş kitaba.
Hemen her Dêrsim'e gidenin meydanda melül mahzun duran ve "bu kim" diye sormadan edemediği "deli"den yola çıkarak Dêrsim delileri ve abdalları da var anlatıda.
"Bizim yaşadığımız yer"
Birçok kent kitabının eski şehirlere güzelleme kabilinden yeni tip şehirleşmeye de bir reddiyesi gibi Hüseyin Aygün'ün "Eve Tarıxê Ho Têri Amaene"si.
"Tağa Ma", bizim yaşadığımız yer dediği yerde; "Çocukluğumuzda köyde idik. Suyumuzu çeşmeden içer, içmeye de doyamazdık. O zamanlar 'asbest' nedir bilmezdik. Çeşmelerin etrafında kurbağaların, evlerin avlularından böceklerin sesi eksik olmazdı. Gece damda yatar, sabah kuş sesleri ve güneşin yükselişi bizleri uykumuzdan uyandırırdı" vurgusu özlemin ifadesi gibi duruyor.
Ben zorlanarak da olsa, Hüseyin Aygün'ün 138 sayfalık Kürt dilinin Dimilkî Lehçesinde yazılmış "Eve Tarıxê Ho Têri Amaene" kitabını okudum ve paylaşmayı keyifli buldum. Üstelik bu kitabı ülkeden binlerce kilometre uzakta, ABD'de ülkeyi düşünerek okudum. Yoksulluğu ve yoksunluğu tektipleştirmede ısrar eden ve zenginlik denince salt cebini düşünen sefil yönetenlere inat ederek okudum. Siz de okuyun, ya da okumaya ve anlamaya çalışın Hüseyin Aygün'ün kendi anadili ile yazdığı kendi tarihi ile yüzleşmenin kitabı "Eve Tarıxê Ho Têri Amaene"yi...
Not: Nokta dergisinin kapatılması ya da kapanmasını hazmedemiyorum. Kabul edilemez buluyorum. Ne yapılıp edilerek bir dayanışma mantığı geliştirilerek Nokta dergisinin yeniden yayınlanması sağlanmalı. (ŞD/TK)
* Hüseyin Aygün, Eve Tarıxê Ho Têri Amaêne. Tij Yayıncılık. İstanbul.