Van Barosu’ndan avukat Müjde Tozbey, Nüfus Hizmetleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı bianet’e değerlendirdi.
Dünden bu yana müftülere resmi nikah kıyma yetkisi verilmesi üzerinden tepki toplayan tasarıya göre, sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildiriminin sözlü beyanla yapılması yeterli olacak.
Ayrıca evlilikle Türkiye vatandaşlığına geçmek için “genel ahlaka uygunluk” kriteri getiriliyor.
Avukat Tozbey, “Bu tasarı, AKP ile olan son 15 yılımızın maalesef ki sonuçlarından bir tanesi. Yine gündem kadın” diyor.
“Kadının elini bile sıkmayan imam, evlilik için iradesi olup olmadığını sorar mı?”
Müftülere resmi nikah yetkisi verilmesi, neyi değiştirir, kadınları nasıl etkiler?
Bu tasarı ile müftülüklere nikah yetkisi vermek sadece ‘tek bir dinin yüceltilmesi’ değildir. Aynı zamanda kadınların mücadeleyle kazandıkları kadın erkek eşitliğinin ortadan kaldırılması, kadınların evlenirken dahi söz haklarının ellerinden alınması demektir. Bir imamın, kadının elinin sıkılmasını dahi günah sayıldığı bir toplumda, kadının gözlerinin içine bakarak evliliğe dair iradesi ve isteği olup olmadığını soracağına inanabiliyor musunuz?
Tabii ki hayır. Kadının iradesi sorulmadan, kadının içeriye dahi alınmadığı, sadece erkeğe evlilik iradesinin sorulacağı bir evlilik düzeni bizi bekliyor.
“Cezadan korktukları için kız çocuklarını evde doğurtuyorlardı”
Tasarının 5. Maddesine göre, evde yapılan doğumlarda, çocukların doğum bildirimi sözlü beyan yeterli olacak. Bu madde çok eleştiri aldı. Pratikte bunun ne gibi sonuçları olur?
Yaşadığımız bölgede evde doğumlarla zaten çok karşılaşıyoruz. Bu durumun tek gerekçesi çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarını –ceza almaktan korktukları için- hastaneye getirmemeleri idi.
Ancak tasarıya bütünsel ve tarihsel olarak bakmak gerekiyor. Şöyle ki,
2015’te Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir karar ile resmi nikahtan önce dini nikahın kıyılmasının cezalandırılması hukuka aykırı bulunduğu için, tek başına dini nikah yasal hale getirilmişti.
Ayrıca 2016’da Türk Ceza Kanunu’nun Cinsel İstismar başlıklı 103. Maddesiyle düzenlenen “çocukta rızanın olup olmaması” konusundaki yaş sınırı 15’ten 12 yaşa indirildi. Yani önceden 15 yaşın altındaki çocuklarda cinsel istismarda rıza aranmazken, bu değişiklik ile 12 yaşın üstünde olanların keyfi olarak cinsel ilişkiye girebilecekleri kabul edilmiş oldu. Sanki bu yaştaki bir çocuk cinsel ilişkinin ne olduğunu bilecek, sonuçlarını ve kendisine vereceği zararı algıyabilecekmiş gibi…
Ve tabii ki müftülerin resmi nikah kıyma yetkilerine sahip olmaları ile evde doğum yapabilme hakkını hepsini bir bütün olarak değerlendirmek gerekiyor.
Gerici ve fasişt AKP iktidarının toplumu nereye götürdüğü açık; şeriat düzeni...
Gizlice yapılan dini nikahlar ve evde doğumlar artık rahatça yapılacağı gibi, küçük yaşta kız çocuklarının alınıp satıldığı, başlık paralarının havalarda uçuştuğu, kız çocuklarının okutulmadığı, küçük yaşta istismara uğrayan binlerce kız çocuğunu anne olarak dolaştığı bir düzen.
Biz kadınlar tabi ki özgürlüklerimizin elimizden alınacağı bu düzene karşı çıkmalı ve mücadele etmeliyiz. Bizler mücadele ile kazanacağız.
“Evliliğe genel ahlak kriteri, bizden olmayan vatandaş olamaz anlamına geliyor”
Tasarının 31. Maddesine göre, Türkiye vatandaşlığına geçme koşullarına "genel ahlak" ibaresi ekleniyor. Bu ne anlama geliyor?
Türkiye vatandaşlığına geçme koşulları arasına “genel ahlak” ibaresi eklendiğinde, bizden olmayan vatandaş olamaz anlamına gelmektedir. Çünkü “genel ahlak” soyut ve sübjektif bir kavramdır. Herkese göre anlamı da değişen bir kavramdır. Bu ibarenin eklenmesi, doğrudan kendi kültürüne, dinine, yaşam anlayışına uymayan kimselere vatandaşlık verilmeyeceği anlamına gelir.
Bu üç değişiklik de toplumda yaratılmaya çalışılan yeni gerici, şeriat tandanslı yaşam tarzının ön adımlarından başka bir şey değildir. (ÇT)