“Altı ay geçti; hâlâ yatağımda uyuyamıyorum, oturduğum yerde uyuyakalıyorum. Benim kimseden utanacak bir hâlim yok; kendimi kaybettim ve yaşadıklarımı herkese anlatıyorum. Cemil’in evinin bulunduğu sokağın adı artık Ayşe Tokyaz Sokağı, valizinin bulunduğu yer Ayşe Tokyaz Ormanı. Ayşe için bir kütüphane açıldı. Siz Ayşe’yi öldürdüğünüzü mü sanıyorsunuz? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Kütüphane açtık; hiç utanmıyor musunuz, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Neden hiçbiriniz yüzüme bakamıyorsunuz? Siz utanmıyor musunuz? Ben kütüphane açıyorum; benim arkadaşım, kitaplarım, bütün dosyalarım oldu. Artık bir hayatım yok, Ayşe için yaşıyorum.
"Cemil, kendini çok akıllı, yazılımcı sanıyorsun ama senin telefonundaki şiddet görüntülerini de almıştım. Kendi çektiğin fotoğraflar, kendi telefonundan. Buna da “yaşanmadı” de. Hepsinin kanıtı var, ses kayıtları var. Şimdi de merdivenlerden düştüğünü söylesin.”
İstanbul’da üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ın öldürülmesine ilişkin davada, eski polis memuru Cemil Koç’un yargılanmasına Küçükçekmece 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Dava bugün üçüncü gününde devam ediyor.
Dosyada toplam 9 erkek sanık yargılanıyor. Sanıklardan 8’i tutuklu bulunurken, 1 sanık adli kontrol şartıyla serbest.
Duruşmayı İstanbul, Denizli, Hatay barolarından Kadın Hakları Merkezleri de takip ediyor.
Duruşmayı bugün, CHP İstanbul Kadın Kolları Başkanı Hatice Selli Dursun, Kadın Cinayetlerine Karşı Feministler de takip ediyor.

GÜNCELLENİYOR
Ayşe Tokyaz'ın ağabeyi: Sadece kardeşim ölmedi, ailemiz öldü
Duruşmanın üçüncü gününde, tutuklu sanıklar ile taraf avukatları salonda hazır bulundu.
Ayşe Tokyaz’ın ikiz kardeşi Esra Tokyaz ile anne Halime Tokyaz ve baba Mustafa Tokyaz duruşma salonunda yer aldı. Bir önceki celsede sanık Cemil K. savunmasını sürdürürken, Ayşe Tokyaz’ın ağabeyi Abdulkadir Tokyaz ile annesi Halime Tokyaz mahkemede beyanda bulunmuştu.
Esra Tokyaz tüm süreci detaylıca anlattı
Bugün yapılan duruşmada ise müşteki sıfatıyla ikiz kardeş Esra Tokyaz konuştu.
Biz ana rahminden bugüne kadar hiç ayrılmadık. Işık Üniversitesi’ne yerleştik. Ayşe’yi gördü, “online’da âşık oldum” dedi, görüşmeye başladılar. Evlenmek istediğini söyledi. Cemil, kardeşimi evlilik vaadiyle kandırdı. Kardeşim de yaşı gereği etkilendi.
Kendisini Cem olarak tanıttı, “yazılımcıyım” dedi. Ayşe, Cemil’in yanına tanışmak için Eskişehir’e gitti. Ondan sonra Cemil kendisini dinine düşkün biri olarak tanıttı, kendisini çok iyi ve dinine düşkün biri olarak anlatıyordu. Kur’an öğreteceğini söyledi.
Ayşe ile görüştü, ikinci görüşmesinde ben de gerçekten tanışmak istiyorum dedim, “Artık evleneceğin adamla tanışmak istiyorum” dedim. Eskişehir’de evine gittik. Eve geçtik Cemil evde otururken sadece estiği rüzgârdan bile özür diliyordu, öyle tanıştım. Sonra bir oyun oynayalım dedim. Cemil’i tanımaya çalışıyordum ama kendisini hiç tanıtmıyordu. Onu tanımaya çalışıyordum. “Yazılımcıyım” dedi. “En büyük pişmanlığın ne?” dedik, bir şey söylemedi; ben o zaman anlamıştım.
Ben Ayşe’yi sürekli uyarıyordum Ayşe benden uzaklaştı. Cemil, Ayşe’ye sürekli “seni kıskanıyor, seni manipüle ediyor” diyordu. Kardeşimin iyiliğini isteyen biriyim ama o bunun aksini söylüyordu. Ben Ayşe’ye iyi davranıyordum, Cemil’e de yoksa Ayşe iyice uzaklaşacaktı. Cemil bana “sen oturmadığın yerin kalkmasını biliyorsun” diyordu. Sürekli bana iyi davranıyordu.
Ayşe’ye odaklanmıştım; sürekli onu kontrol ediyordum, başka çarem yoktu. Ayşe’ye sürekli ayrılması gerektiğini söylüyordum.
Ben Cem’in evinde çekmecelere baktım; rulo para vardı, ortası yamuktu. Evraklarda veya başka şeylerde bir şey bulamadım. Kendisini çok akıllı sanıyor. Bunlar ayrıldılar Ayşe’ye bağırıp çağırıp duruyordu. Ayşe’ye iyi davranıyordum, bana anlatsın diye. Kim olduğunu, ne iş yaptığını bilmiyordum. Ayşe’yi gezdiriyordum Ayşe çok mutsuzdu. Ondan sonra Ayşe’yi aldım, Florya’ya gittik bana anlattı. Bana her şeyi anlattı.
‘Ben Cemil’in yanına gittiğimde kokain vardı; sonra Cemil önüme koydu, nasıl çekileceğini gösterdi. Burnum yandı’ dedi. Ayşe’ye kızdım. Cemal (diğer sanık) yazdı, “Sizi Cemil abiyle barıştırmak istiyorum” diye yazdı. Ben barışmalarını istemiyordum. Kavga ettik sonra “tamam, ben barışmayacağım” dedi. Sabah uyandığımda Ayşe yoktu; “Eskişehir’e gidiyorum” diye mesaj atmış. Sürekli arıyorum Ayşe’yi; bir kere geri dönüyordu, “uyuyorum” diyordu.
Ayşe ile Beşiktaş yurduna taşındık. Ben artık işin içinden çıkamıyordum. Kuzenlerimi aradım, onlardan destek istedim. Ayşe’yi Cemil getirdi, Eskişehir’den İstanbul’a. Ayşe ile aynı evde buluşup konuşalım dedim. Kuzenlerimde buluştuk, o gelince ben evden çıktım. Ayşe’yi kuzenime bıraktım, ben evden çıktım. Kuzenlerim “bir sorunun var mı?” demiş Ayşe de “Esra abartıyor, bir şey yok” demiş. “Gerçekten yine mi gideceksin?” dedim. Ayşe annemi aradı, konuştular.
Cemil bana iyi davranıyordu. Ben bir kere silah gördüm; Ayşe de görmüştü, ben de görmüştüm. Ayşe benden yemek istemişti. Sonra Cemil de “ben size yemek yapacağım” dedi. Yemeği yedikten sonra ben uyuyakaldım. Normalde uyumazdım. O gün yemekten sonra uyudum; uyandığımda üniformalarım üzerimdeydi. Sonra kapı çaldı; ancak o şekilde uyandım. Kapıyı açtım: Ayşe sağ tarafta, sol tarafta Cemil. Ayşe’nin dudağı şişmiş, gözüne kan damlamıştı. Ayşe’yi öyle görünce duvara tutundum, titremeye başladım. Ayşe “bir şey yok” dedi, kolumdan tuttu “gözüme lens kaçmış” dedi. Darp ettiği belliydi. “Dudağına ne oldu?” dedim. Cemil koltukta oturuyordu; “Ayşecik, sen gözünde lensle uyursan böyle olur” dedi.
Ben de o gün evden çıkmak istemiyordum. “Ayşe’yi doktora götüreceğim” dedim. Cemil beni tuttu, omuzlarımdan sıktı: “Sen Ayşe’yi Acıbadem’e götürebilir misin?” dedi. “Evet, bakarım” dedim. Odaya gittim. Ayşe yatağa oturdu, ağlamaya başladı. Cemil bizi yanına çağırdı ben titriyorum, Ayşe de ağlıyor. Ben gitmek istiyordum. “Ayşe, gidelim” dedim. “Ayşe gel” dedim. Kendimi yerlere atıyorum; “gidelim buradan” dedim. Ayşe “bilmediğin şeyler var, bu adam manyak” dedi.
Ben toparlandım, çıkacaktım. Cemil bizi çağırdı. “Ben dedim ki: Ayşe’yi götüreceğim dediniz” Ayşe’nin çantasını aldım, ayağa kalktım. Tartıştım. Ayşe’yi aldım, eşyalarımızı topladım; kapının önünde Ayşe’ye tokat attı. Ayşe’nin önüne geçtim. Bana “maşallah” dedi. Ben Ayşe ile asansöre bindim; baktı, cebinde telefonum yok. “O eve girip telefonumu alıp gideyim” dedi. Ayşe içeri girdi, telefona bakmak için. Kapı yüzüne kapandı. İçeriden konuşma sesleri geliyor, fakat açmıyorlardı. Sonra kapıyı açtılar; Ayşe “telefonunu bulamadım” dedi.
İçeri girdim, koltuğun köşesine oturdum. Cemil bana dedi ki: “Sen gideceksin, Ayşe burada kalacak.” “Ayşe buradaysa ben de burada kalacağım” dedim. O da “sen gideceksin, Ayşe kalacak” dedi. Onlara “size kahve yapayım mı?” dedim. Cemil dedi ki: “Hayır, biz kahve falan istemiyoruz. Sen kardeşini iyi bir insandan ayırmaya çalışıyorsun.” Ayşe ile benim mesajlarımı görmüş. Ayşe’ye “pat” atmış, bana “kıyafet alın” demiş, götürdük onu. “Ben sizin evinizde oturmaktan sıkıldım” dedim; orada tartıştık, Ayşe ile tartıştık.
O gün Ayşe ile Cemil’in evine gitmiştik. Ben Ayşe’nin videosunu çekmiştim. Cemil yalan diyor ya; videosu var. Ben evdeyken Cemil bana güldü: “Sen bizi mi kandırıyorsun?” dedi. Ben de “Ayşe’yi almadan gitmem” dedim. Cemil sonra “Esra, senin bu evden gitmen için iki dakikan, Ayşe’nin de karar vermesi için iki saniyesi var” dedi. Ayşe benim yanımdan kalktı, onun yanına oturdu. Sonra Cemil “bak ben kimseyi zorla tutmuyorum” dedi. Ben de “Ayşe’yi doktora götüreyim” dedim. Cemil “senin zamanın doldu, gidiyorsun” dedi; benim kolumdan tuttu, dışarı çıkardı. Kapıya çıktım; sonra kapının önüne çıktım. Eve gittim.
“Bundan sonra ben de Ayşe’yi de aramayacağım; Beşiktaş’taki yurda gideceğim” dedim. Yoldayken içim rahat etmedi; Cemil’i aradım, “uyuyor” dedi. “Uyanınca seni arayacağım” dedi. En son markete gittim, görüntülü aradım Cemil’i. Sonra “Ayşe’yi göster” dedim; “kaç saat geçti, uyuyor” dedi. Görüntülü de gösterdi Ayşe’yi. “Beni merak etmiyor musun?” dedim. “Ayşe yok” dedi. “Yüzünü biraz daha göster” dedim. On saniye gösterdi. Ayşe’nin gözü tamamen morarmış, yüzü tamamen şişmişti. Çok mutsuzdu. Ablalarımı aradım; çok üzgündüm, Ayşe için endişelendim. “Ayşe bizi silmiş” dedim herhalde. “Yeter artık” dedim. Yine içim rahat etmedi; bir saat durabildim.
Ayşe’yi aradım, açmadı. Derse gittim. Mecidiyeköy’e gittim. “Ayşe gel” dedim. Orada dört saat boyunca bekledim. Ayşe büyük gözlük takmıştı. Ayşe’yi aldım; Mecidiyeköy’de dedim ki: “Gözüme baksana.” Ayşe gözümün içine bakıyordu. Cemil kendisini affettirecekmiş dedi. Biz böyle konuşurken Cemil geldi. Cemal Aslan geldi. Mağazanın kabininde Ayşe’ye dedim: “Sen korkma, bana anlat; bir yolunu buluruz. Kaçarız. Ankara’ya gideriz, oradan Hatay’a gideriz” dedim. O da “keşke” dedi. Ayşe benimle hiç konuşmuyor.
Alışverişimizi yaptık “bir kahve içelim” dedi. Cemal Aslan geldi, bizimle kahve içmeye geldi. Ayşe’ye kızdım; “bu adam neden geldi?” diye. Oturduk. “Annenle konuşacakmışım.” Ayşe gözlüğünü indirmedi. Cemil aradı; Ayşe Cemil’le konuşmaya başladı. “Cemal abi, neden Ayşe gözlüğünü çıkarmıyor?” dedim. Cemal “olur öyle şeyler. Ayşe’yi çok seviyor Cemil Ayşe’ye zarar verir mi?” dedi.
Sonra Ayşe’yi kapıya kadar götürdüm. Ayşe bana hediye almış, bu flaşı almış. “Görüşürüz Esra” dedi. Kapısını açtım, Ayşe’yi arabaya bindirdim; sonra gittiler. Beşiktaş’a sahile indim. Sonrasında Cemil beni aradı. “Yeşilköy’e geldim” dedim. “Esra, yurda dön” dedi. “Esra, bu saatte ne yüzüğü? Gel o yüzükleri getir” dedi. “Ben sizin oyuncağınız değilim” dedim. “Yüzükleri getir” dedi. Ayşe “parlatacağız yüzükleri, satacağız” dedi. Cemil “çapsız, sen ilgi mi gördün; ne bileceksin bunların fiyatını” dedi. “Ben gidiyorum” dedim. Ayşe bir şey istedi; “onu götüreceksin” dediler.
9 Temmuz’da Cemal Aslan aradı; “ben seni götüreceğim” dedi. Yurda gittik. Benim yedek telefonum vardı; onun ses kaydını açtım. Cemal’in aramasındayken Cemil’i aradık, açmadı; Cemal de aradı, açmadı.
Sonra ben eve çıktım, ses kaydını da açtım cebimde. Kapıyı çaldım, geç açtı. Panik gibiydi, bir şeyleri saklıyor gibiydi. Bana “Ayşe gitti, yurda mı gitti bilmiyorum” dedi, dalga geçer gibi konuştu. Sonra ben de Ayşe’nin ayakkabılarını gördüm. Dedim, ayakkabıları burada. O kadar sakindi ki “Ayşe terlikleri ile gitmiştir” dedi. Ayşe “nerede, nerede” diye bağırmaya başladım. Kimse çıkmadı içeriden. Ses kaydında var hepsi. Ben eve girmeye çalıştım, “hayır giremezsin” dedi. “Cemal sen gir eve” dedi. Cemal Aslan aşağı indi. Biz Cemil’le tartışırken Cemal yukarıda gidip geldi. Sonra Cemal “hadi gidelim” dedi. Yüzükleri verdim, bu arada “size ayarladığım staja devam edebilirsiniz” dedi. O kadar rahattı ki. Esra yaşananları ses kaydına almış ve hepsini dosyaya sundular. Cemil, Ayşe’yi öldürdükten sonra çok soğukkanlı bir şekilde Esra ile konuşmuş. Esra’ya “Sen kimsin? Bana kimse bir şey yapamaz. Polise git, karakola şikâyet et. Şunu unutma, polis de bana bir şey yapamaz” dedi.
Sonra binaya tekrar gittim. Taksiciye “sen bekle” dedim, “kardeşimi arıyorum, bulamazsam beni yurda götür” dedim. Güvenlikler “bizim yetkimiz yok, bakamayız” dediler. Polisi dört beş kez aradım, bir saat sonra geldiler. Sonra taksiciye “güvenlikleri oyala, ben bariyerlerden geçeyim” dedim. Geçemedim, güvenlikler yakaladı. Sonra “polisleri bekleyeyim” dedim. Polisler geldiler, ben o sırada yine ses kaydı da aldım. Polislerin arabasına bindim. “Kardeşimi zorla tutuyorum” dedim. “Kardeşin kaç yaşında?” dediler polisler. Ses kaydını da aldım. “Bulalım” diyorum. Polisler “Esra’yı görmek istemiyorum derse göremezmişsin” dedi. Bir polis bana kızdı, “sen beni boşuna aramışsın” dedi. “Biz sana yardımcı olamazsak bizi neden çağırdın?” dedi. Sonra polisler asansöre kapılara vura vura gidiyorlar, “eve çıkalım” dediler. Eve çıktık. “Cemil’in arabası burada yok” dedim. Sonra kimse kapıyı açmadı. Polis “yapacak bir şey yok” dedi. “Yapacak bir şey yok” dedi polis. Polis “karakola gidebilirsiniz” dedi. Güvenlik “bir saat önce bir kadınla çıktı” dedi. “Karakola götürün beni” dedim, onlar da “bizim yetkimiz yok” dediler.
Sonra taksi duraklarına gittim, beni Halkalı Karakolu’na götürdüler. Kapıdan geçerken polisler orada çay içiyorlardı. “Kardeşimi kaçırdılar” diye içeri girdim. “İçeride anlatacağım” dedim. Aile içi şiddete gittim, sonra başka yere yönlendirdiler. “Cemil Koç kardeşimi kaçırdı” dedim. Hepsi birbirine baktı. “Cemil Koç önceden burada çalışıyordu, bizim arkadaşımız” dediler. Benimle konuştular, konuştular. Ben onlarla zaman kaybettim, bir sürü şeyi anlattım. İfademde şimdiye kadar burada anlattığım her şeyi anlattım ama çok adı geçmişti. Sonra “evi aramayacak mısınız?” dedim. “Savcı uyuyor” dediler, ben ağlamaya başladım. Sonra birkaç saat sonra savcıdan izin geldi, eve gittiler. Esra, ben o sırada uyuyor gibiyim, dinleniyordun. O sırada erkek polis kadın polisi çağırdı, bilgisayar ekranını gösterdi: “Bak bak, Cemil Koç’u hatırladın mı? Bir kere kadına uyuşturucu vermişlerdi, kadın darp edildim diye başvurmuştu, sonra kadını aradık, ‘yaşamıyor, intihar etti’ demişlerdi.”
Sonra beni oradan çıkardılar, kızdılar bana. Sonra eve giden polisler geldi, “bir şey bulamadık, biraz pisti” dediler. Cemil’i sürekli aradım, sonra açtı. “Ben Ankara’ya gidiyorum, Konya yolundayım” dedi. Sonra ben “kendini göster” dedim, ekran görüntüsü aldım. Sonra “Ayşe’ye ulaşamadım” dedim. “Ayşe beni kıskandırmak için başkaları ile gitmiş” dedi. Ben de Ayşe’nin kendisini aradığı numarayı istedim. Vermedi. Sonra Esra “sakın sakın benimle uğraşma” dedi. Bulmak için vadilere, kafelere geldim. Mert polis diye biri bana Instagram’dan mesaj attı. “Kardeşini buldun mu?” dedi. Halkalı’da görmüştüm onu. Ona “kardeşimi bulamadım, bana yardım et” dedim. Sonra “Cem kardeşine bir şey yapamaz, bundan sonra Ayşe’nin başına taş düşse Cemil’den bilinir” dedi. “Bana yardım eder misin?” dedim. Şirinevler’e gittim, bu polis memuru ile görüştüm. “Biz Cemil’i biliriz” gibi bir şeyler söyledi. Bana “git uyu” dedi. “Evin yoksa benim evime gelebilirsin” dedi. “Teşekkür ederim” dedim, ayrıldım.
Beşiktaş’a gitmek üzereyim. Kanarya Asayiş “senin dosyalarını aldım” dedi. Çok kasvetli bir karakoldu, 15–20 polis vardı. Hepsi erkekti, hiç kadın polis yoktu. Kendimi suçlu olarak hissediyordum. “Sen söyle” diyerek beni suçlar gibi konuşmaya başladılar. Sonra ben bunlara çantamı fırlattım, “siz bana yardım etmiyorsunuz, gidiyorum” dedim. Beni koltuğa oturttular. Mesut polis bana “sen duygu sömürüsü yapıyorsun” dedi. “Ağlama Esra” dedi. “Kardeşini araman da duygu sömürüsü” dedi. Elimi ısırıyorum, ısırıyorum, “ağlama Esra” diyordum. Bir polis memuru kapıyı açtı, “elini yüzünü yıka” dediler, gittim. Sonra benim telefonumu aldılar. Mert polisi sordular. “Bu polisle görüşmeyeceksin” dediler, bütün fotoğrafları sildiler. Ben onları yedeklemiştim ve ablama atmıştım, hepsini, konuşmaları. Beni oturttular, ben yerlere düşüyordum, dizlerimde hep izler var, hâlâ geçmedi. “Allah’ım aban, yardım et, yardım et” diye ağlıyordum. Bana bir kadın gösterdiler, “bu mu?” dediler. O kadının tırnakları ile aynı değildi, Ayşe’nin tırnakları protezdi. Değildi, emindim. Sonra geldiler, yine bana sordular. Temizlik görevlileri karakola gelmişti. “Cemil polisi öldürmüş” dediler. Ben bayıldım. Sonra polisler “öyle bir şey yok, arıyoruz” dediler.
Sonra bana dört beş saat sonra telefonumu verdiler, zar zor annemi aramama izin verdiler. “Annene karakolda olduğunu söyleme” dediler. Anneme “yurttayım” dedim. Sonra bana “seni polisler yurda bırakacak” dediler. “Akaratlarda indirin beni” dedim, kuzenlerime gittim. O gün Ayşe’yi ben rüyamda görmüştüm, yerde yatıyordu, boynu uzunmuş. Sonra “Esra sen hissedersin” diyorum, kalbim bir anda delinir gibi oldu. Dedim ki “Esra, Ayşe’yi kalbinden vurmuşlar.” Sonra “boynum ağırdı”, yok, boynundan kırmışlar. Sonra Cemil beni aradı, “ben senin ifadelerini satır satır biliyorum, yok öyle yok böyle” dedi. Onun da ses kaydını aldım. Sonra Mesut komiser “sen savcılığa şikâyet etme, zaman kaybedersin” dedi. Sonra ben de karakola gittim, “sen bizi çok engelliyorsun” dediler. Sonra bana güvenlik kamerası gösterdiler. Oğuz, bu adamı tanımıyordum. Ellerinde valiz yoktu. Cemil’i aradım. Sonra Cemil “sen bana Ayşe’nin T.C.’sini aç, benim polis arkadaşlarım var” dedi, “tamam, bulacağım Ayşe’yi” dedi. Sonra camiye gittim, dua ettim.
Sabah dört gibi bana Samet polis aradı. “Esra, sana bir şey söyleyeceğim, senin dosyaların adli tıpta, git” dedi. Sonra Bahçelievler’e gittim, adli tıpa. Kapının önüne geldim, güvenliklere geldim, “Ayşe Tokyaz gelmiş mi?” dedim. “Size yalvarırım” dedim. Güvenlik “buraya dosya gelmez” dedi. Ben ağlamaya başladım, kapıya vurmaya başladım. Bir görevli “kamu malına zarar veriyorsun” dedi. Sonra bir adam geldi, güneş gözlüğü takmıştı. Adam güvenliğe “bu ne?” dedi. Güvenlik “bundan çok var” dedi. Meğerse abim yoldaymış, geliyormuş. Kantinciler geldi, beni içeri aldılar. Sonra başımı masaya koydum, ekrandan ses geldi: “Ayşe Tokyaz’ın otopsisi devam ediyor” dediler. Sonra ben bağırmaya çağırmaya başladım, “kimse benim kardeşimi parçalayamaz” dedim. Sonra benden DNA aldılar. Sonra Ayşe’yi torbaya koymuşlar. Ayşe’nin başının üstünde sinek vardı. “Açın” dediler. “Ayşe’yi” dedim. “Ayşe’yi göreyim” dedim. Torbayı açtılar. Ayşe melek gibiydi. Çürümüş yumurta dedikleri oydu. Saçından istedim bir parça. “Ayşe” dedim, “Ayşe.” Esra o gün öldü. Esra o gün öldü…
Adli tıptan çıktım, orada muhabir vardı. “Ayşe, sana söz veriyorum, o katillerin hepsine göstereceğim, sen rahat uyu Ayşe” dedim. “Bekleyin” dedim, haber kanallarına anlattım, kendi hesaplarımdan anlattım. Kısa sürede herkes duymaya başladı.
Sonrasında, Hatay’da eve gittik, Ayşe’yi hemen gömdük, artık rahat etsin. Annem “Ayşe nerede?” dedi. “Ben tek geldim” dedim… Altı ay geçti, yatağımda daha uyumadım, oturduğum yerde uyuyorum. Benim kimseden utancım yok, ben kendimi kaybettim, herkese anlatıyorum. Cemil’in evinin sokağının adı Ayşe Tokyaz Sokağı, Ayşe'nin cansız bedeninin bulunduğu valizinin bulunduğu yer Ayşe Tokyaz Ormanı. Ayşe için kütüphane açıldı.
Siz Ayşe’yi öldürdüğünüzü mü sanıyorsunuz? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Kütüphane açtık, hiç utanmıyor musunuz? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Neden hiçbiriniz yüzüme bakamıyorsunuz? Siz utanmıyor musunuz? Ben kütüphane açıyorum. Benim arkadaşım, kitaplarım, bütün dosyalarım oldu. Bir hayatım yok, Ayşe için yaşıyorum. Cemil Koç, kendini çok akıllı sanıyorsun, yazılımcı sanıyorsun. Ben senin telefonundaki şiddet görüntülerini de almıştım. Kendi çektiği fotoğraf, kendi telefonundan. Buna da “yaşanmadı” de. Hepsinin kanıtı var, ses kaydı var. Şimdi de merdivenlerden düştüğünü söylesin."
Duruşma avukatların beyanı ile devam ediyor.
(EMK)






