Anayasa Mahkemesi kararını beklendiğinden erken verince ayda yılda bir toplanan biz birkaç yıllanmış arkadaş apansız yakalandık. Haberlerin ardından hepimiz sustuk, kaldık. Bu karar açıklanınca ne konuşulur ki?
Arkadaşlarımın kafasından geçenleri tahmin edebiliyorum ama kimsenin içinden konuşmak gelmiyor. Ülke kuyunun dibine gelmiş. Güçler ayrılığı çöpe atılmış. Güçlü olmak, zorba olmak, darbeci olmak, paragöz olmak, yobaz olmak, tarikatçı olmak gibi erdemler türemiş. Anlatmaya söz yetmiyor.
Ben ertesi günkü gazete başlıklarını tahmin etmeye çalışıyorum. Futbolseverlere uygun bir tane kesin olacaktır: "Direkten döndü" gibi. Bir tane de orta yolcu laf kesin bekliyorum: "Ciddi uyarı ve işte ceza". İktidar yanlısı ve ağırbaşlı havalar takınan gazetelerden, kısa ve net şeyler bekliyorum. "Ret" gibi.
Sıkıntıya şarkılar çare oluyor
Kafalar çalışıyor biliyorum ama konuşmak isteyen yok. Sessizlik bundan. Yanımdaki 30 senelik arkadaşımın elinde bir parça kağıt var. Bir şeyler çiziktiriyor. Uzanıp bakıyorum. Güngören yazmış. Ergenekon yazmış. OS, YH, EH gibi kısaltmalar koymuş. Cerrah yazmış. Veli Küçük, Şemdinli, Susurluk, Ağar, Aygan, Yeşil, Çiller yazmış. Liste uzun ve uzuyor. Evren, Şahinkaya gibileri de koymuş. Ökkeş Kenger-Şendiller gibileri de. 12 Eylül'den geriye 12 Mart'a dek gidecek belli; içim sıkılıyor.
Aklıma o zamanlardan şarkılar geliyor. Ablamların dinlediklerinden. Böyle zamanlarda insanlara şarkılar iyi geliyor. Sıkıntıya şarkılar çare oluyor. Füsun Önal, Neşe Karaböcek, Hümeyra, Modern Folk Üçlüsü.. Ben hafiften başlayınca sesi benden çok daha güzel bir arkadaş devreye giriyor. "Yalan, yalan" diye bir parça vardı ablamların çok sevdiği, onu söylüyor.
"Palavra, palavra, palavra"
Başbakan konuşacakmış. Zorunlu, televizyonun sesini açacağız. Dinledikçe arkadaş nakaratı söylüyor; biz de katılıyoruz. Başbakan AKP'nin ne kadar Atatürkçü bir çizgide olduğunu anlatıyor. Elde değil; hepimiz eski şarkıyı söylüyoruz. Muziplik olsun diye arkadan bir arkadaş Ajda Pekkan taklitleri yapıyor. Hiç sevmediğim, Fransızca'dan aranjman parçayı söylüyor; "Palavra, palavra, palavra".
Başbakan ne diyecek belli oldu. Televizyonun sesini kapadık. Herkes iyice sıkılmış; herkes eskilerden bir parça eklemeye başladı. Muzip arkadaş Zeki Müren'e dek uzandı. "Gardiyan, gardiyan, etme beni ziyan!". Ardından yeni sözler uydurdu: "Gardiyan, gardiyan, azlet bu ülkeyi heman!"
Diğer arkadaş Şenay'dan girdi: "Bütün dünya buna inansa... Hayat bayram olsa. İnsanlar el ele tutuşsa. Birlik olsa."
Muzip arkadaş yerden gazeteyi almış, başlıktaki "demokrasi" yazısını göstere göstere herkesi susturdu. Başladı Timur Selçuk'tan dinleyip sevdiğimiz o güzel şarkıyı mırıldanmaya. Mırıldanması yetti; şarkı faslını bu şarkı ile bitirdik.
Yeter beklediğim, bir sabah ansızın çık karşıma!
Benim ol bugün yarın ve daima!
Bugün yarın ve daima! (SD/TK)