Haberin İngilizcesi için tıklayın
Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, birkaç gün önce Twitter'da "Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi..." ifadelerini içeren bir paylaşım yaptı.
Bu ifadelerin AKP'ye yönelik bir eleştiri ve 'ayar' olduğuna yönelik yorumları üzerine Diken.com.tr’den Altan Sancar Erdoğan Bayraktar’la bir söyleşi gerçekleştirdi.
Söz konusu tweetin AKP'ye yönelik bir eleştiri olup olmadığına ilişkin olarak Bayraktar şu cevabı verdi:
“Ben şu an aktif siyaset yapmıyorum, partiye gidip gelmiyorum ve organik bir ilişkim bulunmuyor. Fakat ben, AKP’nin içindeyim, üyesiyim. Ben bu partinin ilçe teşkilatlarında bulundum, vekillik de yaptım. Partiyi ahara karşı, yani kamuoyunun önünde eleştirmem. Ama şu var… Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar. Şu andaki durumun iyi olmadığı açık. Bunu sen de görüyorsun ben de görüyorum."
"Erdoğan beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı"
Sancar’ın “Burada kastınız ne? Bir isim mi yoksa bir grup mu?” sorusuna karşılık Bayraktar özetle şunları söyledi:
“Devletin düzelmesi için hakikaten, Allah’tan korkan, vatanını ve milletini seven, üretim yapan, katma değeri yüksek mal üreten insanların bir yerlere gelmesi lazım. Benim şimdi tuzum kuru. Özel sektördeyim. Beni şimdi attılar. ‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.
Aslında ben Zarrab’ı tanımam (17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının kilik ismi Rıza Sarraf’ı kastediyor). Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. FETÖ bana, hırsız, yolsuz ya da rüşvetçi diyememiş.
Kahpe FETÖ’nün savcısı bile benim soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular.
Beni de aynı çuvala koyunca liderim, dört tane bakan ile beni de hırsız diye tasvir ediyorsun. Yüzde 60, yüzde 40 ya da 50 öyle tasvir ediyor. Hâlbuki yakından tanıyanlar beni ayırabiliyor. Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim.
Ayrılmak için bir mücadele verdim, Zarrab’ı tanımam etmem. Bende bir para yakalanmadı, öyle bir şey yok. Benim dosyamda ne varsa, hepsi doğrudur. Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.
Bu ülkede yaşayanların dayanışmaya ihtiyacı var. Bu ülkede vatanını milletini sevenin dayanışmaya ihtiyacı var. Ben şimdi 72 yaşımı doldurdum, 73’e girdim, 24 saat çalışıyorum. Allah bana yardım ediyor, sağlığım iyi, moralim iyi, işim iyi, ödenmeyecek bir borcum yok, iyileşmeyecek hastalığım yok. Yani bu dünyada 50 tane mutlu adam varsa, onlardan biri olduğumu düşünüyorum. Biz yeteri kadar şükretmiyoruz, yoksa çalışınca Allah yardım ediyor.
Beni attılar! Bir kabine değişikliği oldu da ben bakanlıktan ayrılmadım. Normal bir bakanlık yaparken, hırsızlık çuvalına koyarak bizi attılar bakanlıktan. "
"Hepsi bana ait"
Yine Sancar’ın “Kırgınlığınız var mı peki?” sorusuna karşılık, Bayraktar “Var tabii, olmaz olur mu! Kırgınlığım var tabii!” diyerek cevap verdi.
Bayraktar ayrıca AKP içinde liyakatte bir azalma olduğunu düşündüğünü de sözlerine ekledi. Erdoğan’ın kendisine kötülük yaptığını söyleyen Bayraktar “Bana yaptığı kötülüğü kabul etmiyorum. Ama mertlik ve liderlik konusunda da –etrafını sardılar şimdi, o ayrı mesele- Erdoğan’ın eline su dökecek lider yok şu anda” diye de ekledi.
Bayraktar, 17-25 Aralık süreciyle ilgili de şöyle konuştu:
“Biz 17-25 Aralık operasyonu içinde bulunduk, oradaki operasyonda bize de dosya yaptılar, benim dosyam var.
Suçlu olanın cezasını çekmesi lazım, ama şu anda geldiğimiz noktada Allah beni kayırdı ve kurtardı. Şu anda çok iyiyim, atmaca gibiyim.
İşin siyaset tarafına beni fazla sokma. Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar ban aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir.
Benim çocuklarımdan tutuklanan olmadı. Benim dosyamdan kimse tutuklanmadı. Dosyamda Cemil Çiçek (eski başbakan yardımcısı), yalvardı onlara. Çiçek de beni sevmez, Erdoğan’ın adamı olduğum için. Çiçek, “Erdoğan dosyasını buna sokmayın, bu ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka” dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular. Ama ben kimseye bir şey demiyorum. Kimde hakkım varsa, helal olsun."
Çiçek’ten Bayraktar’a cavap
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi, eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Erdoğan Bayraktar’ın 17-25 Aralık soruşturmaları ile ilgili sözlerine ilişkin Oda TV'den Caner Taşpınar'a konuştu.
Çiçek “Erdoğan Bayraktar’ın ne söylediği beni ilgilendirmiyor, ben hukuk ne diyorsa onu yaptım” açıklaması yaptı.
Çiçek, şunları söyledi:
“Soruşturma önergesinde, dört bakan birlikte verilmişti. Erdoğan Bayraktar’a yönetilen suç isnadı ile diğer üçüne atfedilen suç isnadının alakası yoktu. Yani alakası olmayan birini koymuşlardı, benim de usul yönünden itirazım oldu. Üç bakan Rıza Zarrab’la alakalı gündeme geldi. Bayraktar ise farklıydı. Soruşturma önergesi verilecekse şayet, Erdoğan Bayraktar ayrı, üç bakan ayrı olacaktı. İç tüzük gereği bunu söyledim.”
Erdoğan Bayraktar’ın “Çiçek de beni sevmez, Erdoğan’ın adamı olduğum için” sözlerini hatırlatıp “Bayraktar’la aranızda bir problem mi vardı?” sorumuz üzerine ise Cemil Çiçek şunları söyledi:
“Aramızda bir problem yok ama haklılığını göstermek adına böyle bir şey söylemiş olabilir. ‘Beni sevmeyen biri bile beni ayrı tuttu’ mesajı vermek için olabilir. Haklılığını göstermek böyle değil, siyaset hukukuna göre yapılır. Filancayı seviyoruz, ya da sevmiyoruz diye yapılmaz, böyle bir şey yok. Bu ilkel bir durum, ben bu ilkelliği hiç yapmadım.”
CHP’den ilk tepki
CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, bakanların rüşvet aldığı iddiası üzerine yürütülen 17-25 Aralık soruşturması sırasında istifa eden eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın "Dosyamda ne varsa,hem tapeler hem teknik takip doğrudur." açıklamalarının itiraf niteliğinde olduğunu belirtti.
Ağbaba Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Erdoğan Bayraktar; 'Beni hırsızlık çuvalına attılar. Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur. Telefon konuşmalarım A’dan Z’ye doğrudur' demiş. Her şeyi itiraf etmiş! Yani 17-25; AKP'ye bir darbe girişimi! değil, düpedüz yolsuzluk ve hırsızlık operasyonuymuş" ifadesini kullandı.
17-25 Aralık süreci17-25 Aralık, 2013 ve 2014'te yürütülen ve bazı kamu kurum ve kuruluşları ile aralarında dört eski bakanın yer aldığı kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma ve rüşvet ile suçlandığı soruşturma olarak biliniyor. 17 Aralık 2013'te Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın gözaltı talimatları ve ilgili mahkemelerin arama kararlarının yerine getirilmesi ile kamuoyu tarafından duyuldu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Mali Şube Müdürlüğü ekipleri aralarında bürokratlar, banka müdürleri, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve dört bakan ile üç bakan çocuğunun olduğu kişilere "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık" suçlamalarıyla operasyon yaptı. 16 Ocak 2014'te Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu soruşturmayı başlatan Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın görev yerini değiştirdi. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, soruşturmayı yürüten yargı ve emniyet mensuplarının Gülen Hareketi tarafından yönetildiğini ve "paralel devlet" yapılanmasında yer aldığı iddia etti. Soruşturmaların ardından Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alındı İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bakanlık görevlerinden istifa etti. 27 Kasım 2014'te de Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği 'Yolsuzluk Meclis Soruşturması' ile ilgili geniş bir "yayın yasağı" kararı verdi ve internet yazışmaları dahil bütün haberler sansürledi. Haberlere getirilen yayın yasağıyla ilgili Banu Güven, Kerem Altıparmak ve Yaman Akdeniz Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu da 10 Aralık 2014'te başvuruyu kabul etmedi. Üç isim daha sonra konuyu Ağustos 2015'te AİHM'e taşıdı. 5 Ocak 2015'te de TBMM'de yapılan oylamada eski bakanların Yüce Divan'a gönderilmemesine karar verildi. |
(HA)