Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Arş. Gör. Esin Gülsen'in Barış İçin Akademisyenler'in "Bu suça ortak olmayacağız" bildirisini imzalaması sebebiyle "Terör örgütü propagandası" iddiasıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davadaki beyanını yayınlıyoruz.
Öncelikle bu metni niye imzaladığımı kısaca anlatmaya çalışacağım. Daha sonra da iddianamenin somut delillerden uzak ve mesnetsiz iddialarını tek tek açıklayacağım.
11 Ocak 2016 tarihinde basına duyurulan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı metni özgür irademle, herhangi bir yerden talimat almadan, barışın tesis edilmesi için imzaladım.
Öncelikle bir insan, bir yurttaş olarak, ayrıca yıllardır sosyoloji ve siyaset bilimi alanında okuyan-çalışan bir sosyal bilimci olarak ülkede yaşanan böylesi bir olayda devlete eleştiri yöneltmem; toplumsal barışın sağlanması, şiddetin durması, insanların yaşam hakkının korunması için talepte bulunmam kadar doğal bir şey olamaz.
Doğal olmayan şey, bu metne attığım imzadan dolayı yargılanmamdır. Bir insan ve akademisyen olarak edindiğim ahlak gereği, hakikat ve yaşam hakkı benim için her türlü siyasi iktidarın ve amacın üzerindedir.
Anayasa ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu AİHS uyarınca devletin tüm vatandaşlarının yaşam hakkını koruma yükümlülüğü vardır. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak devletin vatandaşlarının yaşam hakkını korumasını talep etmek en doğal hakkımdır.
Hükümetin politikalarını, herhangi bir siyasetçiyi veya kamu görevlisini eleştirmek suç değil sorumluluktur. Nitekim insan hakları savunucularının yıllarca verdiği mücadelenin de etkisiyle, bu ülkede şimdiye kadar en alt düzeyden Kenan Evren gibi en üst düzeydeki kişilere kadar pek çok siyasetçi ve kamu görevlisi hak ihlalleri sebebiyle yargılanmış ve bir kısmı cezalandırılmıştır.
Ancak ne yazık ki neredeyse her dönemde, ihlaller yaşanırken bunu dile getirenlerin, eleştirenlerin bir şekilde sesi kısılmaya çalışılmıştır. Bu dava yoluyla barış akademisyenlerine yapılmak istenen de aynı şeydir.
Metindeki ifadeler tamamen ifade özgürlüğü kapsamındadır; herhangi bir şekilde bir terör örgütünün propagandasını yapma maksadı yoktur.
Suçlamaya dayanak olarak gösterilen TMK'nın 7/2. Maddesinde "Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” denilmektedir.
Bu metnin niyeti şiddetin son bulmasına katkıda bulunmaktır, metnin şiddeti övmek veya teşvik etmekle hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. Metindeki ifadeler tamamen ifade özgürlüğü kapsamındadır ve ifade özgürlüğü de hem Anayasada hem de AİHS kapsamında teminat altına alınmıştır.
Bu konuda, aynı nedenle yargılandığım, metni imzalayan akademisyenlerden Candan Badem’in yargılandığı İstanbul 33. ACM’de terör örgütü propagandası iddiasıyla aldığı cezaya bir hâkimin, bir meslektaşınızın düştüğü muhalefet şerhinin gerekçesine atıfta bulunmak istiyorum.
Sayın hâkimin gerekçesinde metnin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu belirtilerek beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu gerekçelerin bir kısmı şöyledir:
“Terör örgütünün propagandası suçunun oluşabilmesi için, örgütün ‘cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek veya teşvik edecek şekilde’ yapılması zorunlu kılınarak, sınırlamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır”.
“Terörle mücadele de bir hukuk rejimidir. Uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerin ihmal edilebileceği bir alan değildir”.
"İfade özgürlüğü sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler için de uygulanabilmelidir”.
’Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildirinin içeriğinin insanda saldırgan duygular uyandıracak biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun ortamı kışkırtacak tarzda olmadığı, yazı içerisinde rahatsız edici ifadeler olduğu değerlendirilse bile bu ifadelerin demokratik toplumda ‘saldırgan, şok eden, rahatsızlık veren veya ayrılık yaratabilen fikirler’ bağlamında ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden çoğunluğun cezalandırma görüşüne iştirak etmiyorum”.
Açıkladığım nedenlerle, iddianamede bildirildiği şekilde suçlamaların hiçbirini kabul etmiyor, derhal beraatımı talep ediyorum. (EG/HA)