Şimdi yıllardır eşinden haber alamamasının acısına, uğruna aileden bir hayatın feda olduğu kenti İsrail Ordusu'nun 24 yıl sonra yerle bir etmesine tanık oluyor.
Halwani, İsrail'in 12 Temmuz'da havadan, karadan ve denizden saldırmaya başladığı Beyrut'ta oturuyor. Kamuda çalışan kadın, sivil savunma ve ordu generallerinin kaldığı komşu bina bombalanabilir korkusuyla evinden ayrılmak zorunda kaldı.
Son günlerde ise, katliama uğrayan çocukların yüzleri gözünün önünden gitmiyor. Saldırıların 8. gününde, Batının İsrail'e baskı yapması çağrısında Beyrut'taki Avrupa Birliği Evi'ne kadar düzenlenen yürüyüşe katılan Wadad Halwani, bianet'in sorularını yanıtladı.
Size yönelik ilgiyi yeterli buluyor musunuz?
Bizlere ulaştırılan destek mesajlarına teşekkür ediyoruz. Ancak, bizi en çok memnun edecek şey, dünya haklarının sekiz gündür açık katliama maruz kalan Lübnan halkına karşı göstereceği dayanışmadır.
İsrail'in barbar saldırısı, Arap rejimler dahil tüm dünyadan destek görüyor. Sadece güçlü olanın söylemleri kamuoyunca işitiliyor ve ses buluyor. Kitle iletişim araçlarının büyük çoğunluğu ne objektif ne de ayrıntılı haber vermiyor.
İsrail'in işlediği gerçek katliamlar gizlenirken onun kendini savunma hakkı ve terörle mücadele etme hakkı öne çıkarılıyor.
Saldırı altındaki bir kentte bir gününüz nasıl geçiyor?
Benim günlük yaşamım Güney Lübnan'da, Bekaa'da ve Beyrut'un güney banliyölerinde oturan kişi ve ailelerinkine göre alelade kalır.
Kamuda idari bir görevim olduğu için her gün devamlı olarak büromda bulunmak zorundayım. Ancak burada katliama uğrayan çocukların yüzleri bir an bile gözümün önünden gitmiyor. Roketlerin sesleri müziğin sesine karışıyor, belirsiz bir şekilde. Geriye katliama uğrayanları, öldürülen ve yaralananları saymak kaldıysa nasıl bir günlük yaşantı kalabilir geriye? Düşünebiliyor musunuz?
Size iki gün önce evimden oğlumun evine kaçışımı anlatmalıyım. Neden mi? Çünkü komşu binada bazı askeri komutanlar ile sivil savunma görevlileri oturuyor. İsrail ise, Lübnan Ordusu'nun güneyde bulunması gerektiğini düşünüyor ve bu nedenle askeri birlik ve yapıları bombalıyorlar.
Beyrut kent merkezine çok yakın Abed el Wahab el İngilizi Mahallesi'nde bu sabah, yer altı kaynakları için kullanılan bir aracı askeri araç olduğu bahanesiyle bombaladılar. Artık diğerine göre daha güvenli bir yer kalmadı kanımca.
Aileniz nasıl?
21 Temmuz'da oğlum Ziad, eşi Reine ile birinci evlilik yıldönümlerini kutlayacaklardı. Bunun için hazırlık yapıyorlardı. 1982 yılının Eylül'ünde kaybedilen ve bir daha kendisinden haber alamadığımız eşimin yüzü, yaşamı, mücadelesi halen hafızamda ve önümde duruyor. O, İsrail'in 1982'de işgal ettiği Beyrut'tan çekilmesinden hemen sonra kaçırılmıştı.
İsrail işgali sırasında aktif görevler üstlenen eşim, yüzlerce kişiyle, düşman ablukasında kalan Beyrut'ta direnebilmeleri için insanlara yaşamda kalmalarını sağlayacak asgari ihtiyaçlarını tedarik ediyorlardı.
İşte mükafatı da, 24 Eylül 1982'de "küçük sorgu" için götürülmek ve kaçırılarak yok edilmek oldu. Yarım saat önce, Avrupa ülkelerinin İsrail'e baskı yaparak saldırılara son vermesini sağlamaları için Beyrut'taki Avrupa Birliği Evi'ne düzenlenen yürüyüşteydim.
İsrail'in saldırılarına Hizbullah örgütü değil, bizim yurttaşlarımızı, anne-babamız ve masum dostlarımız hedef oluyorlar.
Büromda olduğum zaman İnternet aracılığıyla mücadelemi sürdürüyorum. Çalışma saatlerimin dışlındaysa, yerlerinden edilen ailelere yardım ediyorum.
Pek iç açıcı değil ama, günlerim işte böyle geçiyor. Bunu ben tercih etmedim. Ama ülkemi sevdiğim için Lübnanlıları ve tüm insanları seviyorum. Hayatta olduğu sürece kayıtsız kalmak olmaz. Bizler, hayatı seven bir toplumuz. Bu nedenle barış ve huzur içinde yaşamayı hakkediyoruz. Buna hakkımız var. (EÖ/TK)