İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şahika Yüksel şunları söylüyor:
"Eşcinsellik bir hastalık değildir. 1974'ten beri psikiyatrik ve ruhsal hastalık sınıflamasında kabul edilmiyor. Buna rağmen farklı kültürlerde derecesi değişmekle birlikte, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan, kendi kimliklerini inkar etmeye yönelik bir grup eşcinseller".
Yapılan araştırmaların insanların yaklaşık olarak yüzde 10'luk bir bölümünün eşcinsel olduğunu gösterdiğini kaydeden Yüksel, "Yüzde 10 küçük bir oran olmamasına karşın kültürel ve dini çeşitli önyargılar nedeniyle toplumun diğer kesimlerinde öfke uyandırdığı bir vakıa. İstenilen, bu kimliklerin yok sayılması" diyor.
Cinsel ayrımcılık: Kapalı toplum arızası
"Bilim, bir insanın kimliğini başka bir grubun öfkesini çekiyor ya da inançlarına uymuyor diye 'değiştirmesi'nin mümkün olmadığını söylüyor" diye konuşan Yüksel'e göre, nasıl ki heteroseksüeller kendi cinslerine ilgi duymaya zorlanamazsa, eşcinseller de karşı cinsle yakınlaşmaya zorlanamaz.
Bu tür ayrımcılıklara kapalı toplumlarda, cinsel tabuların ağır bastığı toplumlarda oransal olarak daha yüksek rastlandığını belirten Yüksel, "O kadar ki, eşcinsellerin bir bölümü bile eşcinselliklerine mazeret yaratmaya, tedavi peşinde koşmaya çalışıyor" diyor.
Bir bireyin doğuştan gelen genetik özellikler ya da çocuğun ilk gelişimini tamamladığı 3-4 yaşına kadar olan dönemdeki etkileşimler dolayımıyla eşcinsel olabileceğini belirten Yüksel, şunları söylüyor:
"Eşcinsellik hastalık olmadığı için tedavisi de tıp ahlakına uygun değildir. Tedavi bir şeyin ortadan kaldırılması anlamına gelir. Eşcinsellik normal bir durumdur. Ama toplumsal baskılardan dolayı varoluşunu yaşamakta zorlanan kişilerin kendileri ya da yakınlarının, destek almaları mümkündür".
Azınlık kültürü
"Gazetelerdeki 'Güzin abla' gibi köşeleri yapan kişilerin bakış açısından eşcinsellik 'kötü' ve değişmesi gereken bir şey. Ama biz hekimler bu durumun bir tedavisi olmadığını biliyoruz. 1940'larda dünyada tedavi yolunda çok çaba gösterildi. Eşcinseller, 'eksik erkek' olarak değerlendirilip, erkeklik hormonları verilerek normalleştirilmeye çalışıldı. Tıpkı vücuttaki mineral eksikliğini tamamlamak gibi. Ama artık eşcinselliğin bir hastalık olmadığı ve buna bağlı olarak da tedavisinin olmayacağı yaklaşımı yavaş yavaş yerleşmeye başladı".
Bu sözlerin sahibi psikolog Mahmut Şefik Nil, eşcinselliğin zaten zor bir süreç olduğuna, kimi eşcinsellerin kendi içlerinde bile bir "homofobi" ürettiğine dikkat çekiyor.
Bu tür durumlarda "evlen", "tedavi ol" gibi önerilerin ekstra bir patolojiye yol açtığını belirten Nil, "Türkiye gibi ülkelerde eşcinselliğin psikodinamiği çok farklı. Tıpkı siyah, Alevi, Kürt olmak gibi, azınlık olmanın getirdiği sonuçlarla eşcinseller de uğraşıyor".
"Güzin abla" gibi köşelerin "cinsiyet ayrımcılığı" yaptığını kaydeden Nil, olası riskler konusunda da şu uyarıda bulunuyor:
"Bu önerilere uyup, 'Güzin abla'nın deyimiyle 'hastalıkla' mücadele etmeye çalışan insanlar olacaktır. Ancak, insanın kendisi, kavga nesnesi olmamalı. Kişinin kendisini reddine dayanan bir psikoterapi mümkün değil. Bu tür bir davranış biçimi bir yandan kişilik parçalanmasını artırırken, bir yandan da kişinin kendine yönelik şiddet uygulamasına kapı açar".
Dünya ne diyor?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), eşcinselliği 70'li yıllarda hastalıklar ve rahatsızlıklar kapsamından çıkarttı. Benzer şekilde Amerikan Psikoloji Derneği (APA) da eşcinselliğin bir tercih olmadığını, doğal olduğunu ve değiştirilemeyeceğini açık ve net bir şekilde belirtti.
APA ayrıca "eşcinsellikten vazgeçirme terapilerinin" bireylere zarar verebileceğini de belirtti.(AK/EÜ)