İstanbul Barosu seçimleri bu haftasonu gerçekleşecek.
Avukatlar seçime beş grup halinde katılıyor:
* Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı Doç. Dr. Ümit Kocasakal,
* Hukukun Üstünlüğü Platformu adayı Abdullah Arar,
* İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’nun adayı Ali Rıza Kaplan,
* Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı Ayhan Erdoğan,
* Özgürlükçü Demokrat Avukatlar’ın (ÖDAV) eşbaşkan adayları Ercan Kanar ve Yıldız İmrek.
ÖDAV, azınlıkların hukukunu savunduğunu ve yargıda köklü değişikliklere gidilmesi gerektiğini söylüyor.
Adalet Bakanlığı’nın kaldırılmasını, yargıçlar ile hakimler kurullarının birbirinden ayrı ve özerk yapılar olmasını, yargıda demokratik jüri sistemini, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ve gözaltı işleminin kaldırılmasını istiyorlar. “Her insanın özgürlüğe kavuşmayı umut etme hakkı vardır” diyorlar. İktidarın şubesi gibi çalışan baro politikaları yürütenlerin toplumsal sorunlara cevap olmayacağını söylüyorlar.
bianet’e konuşan Kanar ve İmrek “en az devlet, en çok toplum, birey ve halklar” şiarıyla yola çıktıklarını anlatıyor.
Kanar ve İmrek Taksim Dayanışması, Gezi, Çarşı, Ali İsmail Korkmaz, Torun Center iş cinayeti, Soma, KCK, Pınar Selek davası gibi birçok davanın da avukatı.
ÖDAV’ın yönetim kurulu adaylarının yüzde 70’i kadın
1878 yılında kurulan İstanbul Barosu'nun hiç kadın başkanı olmadı. 2012’de gerçekleşen bir önceki seçimlerde Çağdaş Avukatlar Grubu (ÇAG), Katılımcı Avukatlar Grubu (KAG) ve Özgürlükçü Hukuk Platformu (ÖHP) İstanbul Baro Başkanlığı'na ortak aday olarak Filiz Kerestecioğlu’nu seçmiş ancak seçimleri Kocasakal kazanmıştı.
İmrek, “Türkiye genelinde barolarda meslektaşların önemli bir bölümü kadın olmasına rağmen, yönetim kademelerinde ve başkanlıkta kadın temsiliyeti çok az. Geçen seçimlerde Filiz Kerestecioğlu adayımızdı. Bu sefer ise eşbaşkanlıkla bir yenilik getirdik, kadın adayları öne çıkardık” diyor.
ÖDAV’ın yönetim kurulu aday listesinde kadın oranı yüzde 70’i aşıyor: 11 aday arasında sekiz kadın ve bir eşcinsel bulunuyor.
İmrek, ÖDAV’ın bu yaklaşımının hem başkanlık sisteminin tekçi ve ataerkilliğine yönelik bir eleştiri hem de kadın temsiliyeti açısından önemini vurguluyor.
Baroda LGBTİ Komisyonu
İstanbul Barosu’nun bir Kadın Hakları Merkezi var. İmrek, bu merkezin çıkışındaki özgürlükçü yaklaşımından çıktığını, kadınlarla temas etmeyen, içe dönük bir merkeze dönüştüğünü ve yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyor. “Mağdur kadınların kolayca erişebilmesi için semtlerde baronun kadın başvuru merkezleri olması gerekir”.
ÖDAV’ın baroya getirmek istediği bir diğer yenilik ise bir LGBTİ Komisyonu kurulması. “Birçok konu hak mücadelesi alanında kabul görürken, LGBTİ konusunda çok daha önyargılar olduğunu biliyoruz. Bunun değişmesinin önemli bir mücadele alanı. Baroların hak mücadelesi yürütenlerin sesi ve soluğu, kürsüsü olması gerek. Dolayısıyla barınma, çalışma, yaşam hakkı bakımından ciddi ihlallere maruz kalan LGBTİ’ler konusunda özel bir komisyon kurulması gerektiğini düşünüyoruz”.
Baro seçimi toplum ve bireyler için ne ifade ediyor?
Baro seçimleri iki senede bir tekrarlanıyor. Avukatlar temsilcilerini seçiyor. Avukatların temsilcisini seçmesi toplumsal yaşama nasıl yansıyor? Baro seçimleri vatandaşlar için neden önemli?
Kanar, “Hukuk her şeyin biçimlendirilmesidir. Dolayısıyla Barolar da bir hukuk kurumu olarak, toplumdaki her konuyla ilgilenmek zorundadır” diyor. Toplumun da yargı faaliyetinde iktidar erkine yani savcı ve hakime karşı halkın temsilcisi olan avukatların barosunun, yarı resmi bir devlet örgütü olmaması, baroların yönetilenlerden, ezilenlerden, azınlıklardan, halklardan yana politikalar üretmesi için halkın da bu konuyla ilgilenmesi gerektiğini söylüyor.
İmrek de baro seçimlerinin toplumu doğrudan ilgilendirdiğini söylüyor, “çünkü avukatlık halkın sesi, bireylerin savunma hakkının temsilcisidir” diyor. “Baroların da avukatlık mesleğinin bu özüne uygun olarak toplumun demokratik mücadelesini götüren kesimin, ayrımcılığa uğrayan kesimlerin sözcüsü, hak ve hukuk mücadelesinde ona ufuk açan, yol gösteren ve bu anlamda alternatif hukuk üretimine katkıda bulunan, yönetenleri demokratik hukuk icrasında zorlayan bir yapı olması gerekir. ”
"Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu ayrı olmalı"
Yargıdaki kutuplaşmayı ve son HSYK seçimlerini yorumlayan Kanar, şöyle konuşuyor: "Cumhuriyet tarihinden bu yana HSYK hiçbir zaman bağımsız ve tarafsız olmamıştır. Yargı da bağımsız ve tarafsız olmamıştır. AK Parti dönemine kadar yargı, askeri vesayetin güdümündeydi, Milli Güvenlik Kurulu’nun bir organı gibi çalışmaktaydı. AK Parti dönemindeyse, uzun yıllar AK parti ve Gülen cemaatinin vesayetinde çalışan bir organa dönüştü. Şimdi gelinen noktada HSYK, AK Parti’yle Gülen cemaatinin rekabet ettiği ortama, iki grup arasındaki çatışmanın alanına dönüştü. Son seçimde AK Parti, MHP ve sosyal demokratlar, yani CHP’nin bir kanadı ittifak yaptılar ve seçimi aldılar. CHP’nin bir kanadı ise cemaatle ittifak yaptı. Biz iki tarafa da karşıyız. Hakimler kurulu ve savcılar kurulu ayrı ve özerk olmalı. Adalet Bakanı ve müsteşar bu kurullarda yer almamalı. Devlet sadece donanım ve mali ihtiyaçlarını karşılamalı."
ÖDAV: Baroda milliyetçi olmayan tek grubuzPeki ÖDAV’ın baro seçimlerine katılan diğer gruplardan farkı ne? Kanar “en az sekiz ana konuda hem mevcut baro yönetiminden hem de diğer gruplardan ayrışıyoruz” diyor. “Irkçı, şöven, milliyetçi, ulusalcı bir Baro istemiyoruz” “En önemli ayrımlarımızın başında, ırkçı, şöven, milliyetçi, ulusalcı bir Baro istemememiz geliyor. Biz kişisel hak ve özgürlüklerle, klasik demokratik ilkelerle yetinmiyoruz, halkların haklarını, azınlıkların hak ve hukukunu da savunuyoruz.” “Halkların barış hakkını savunuyoruz” “Kürt meselesinde diğer gruplardan farklıyız, halkların barış hakkını savunuyoruz. Yine Ermeni soykırımı, Dersim katliamı, Roboski katliamı, Madımak katliamı, 1 Mayıs katliamı gibi konularda devletin suçlarıyla bizzat devletin yüzleşmesi gerektiğini, bu konuda toplumsal bellek yaratılmasını ve mağdurların taleplerinin karşılanmasını vurguluyoruz.” “Azınlıkların hukukunu savunuyoruz” “Bir başka ayrım noktamız azınlık hakları konusu. Biz azınlıkların hukukunu savunuyoruz. Şu anda Türkiye’nin imzalamadığı, Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi’nin Azınlıkların Haklarının Korunması Çerçeve Sözleşmesi’ni, Bölgesel Diller Avrupa Şartı’nın kabul edilmesini istiyoruz. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartlarındaki çekincelerin, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’ndeki, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki çekincelerin kaldırılmasını savunuyoruz.” “Merkeziyetçi idareye karşıyız” “İdare hukuku rejimi açısından da diğer gruplardan farklıyız. Biz merkeziyetçi idareye karşıyız. Yerel yönetimler özerk olmalıdır, diyoruz. Sadece Kürdistan değil, coğrafyanın her bölgesinde parlamentolar olmalı, tüm yöneticiler seçimle gelmeli. Ayrıca bu yöneticiler iyi çalışmadığı takdirde, yeni seçim dönemi beklenmeden halkın oylarıyla görevlerinden alınmalıdır.” “Yurttaşlar yasa değişikliği önerebilmeli” “Halkın doğrudan demokrasiye katılımını savunuyoruz. Mesela belli sayıda imzayla yurttaşlar yasa önerisi teklif edebilmeli, vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması için oylamaya gidilebilmeli. Temel insan hakları hariç, önemli yasa değişikliklerinde referanduma gidilmeli.” “Mahkemelerde demokratik jüri istiyoruz” “Yargı sisteminin kökten değişmesini savunuyoruz. Türkiye’de mahkemeler dört savcılı heyet gibi, savcıyla yargıç özdeş gibi. Yargıçları halk seçmeli. Daha da önemlisi halk yargılama sürecine katılmalı. Biz demokratik jüriden yanayız. Sendikalardan, meslek odalarından, hak kurumlarından seçilecek ve üyelerin sabit olmadığı, yani jüriliğin meslek haline gelmediği, üyelerden oluşan bir jüri sistemini getirmemiz gerek.” “Eşitlik ve eşbaşkanlık şart” “barolarda ve tüm kurumlarda, her organda kadın-erkek eşitliğini ve eşbaşkanlığı savunuyoruz. 11 kişilik aday yönetimin sekizi kadın. Denetim ve disiplin organlarımızda da kadınlar fazla. Delegelerimizde de yüzde 45 oranında kadın var.” “Ömür boyu hapsin ne topluma ne o insana yararı var” "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kaldırılmalıdır. Ölene kadar hapis cezası insanlık dışıdır. Müebbet cezası da AİHM'in son kararlarında vurgulandığı gibi, 5-7 senede bir gözden geçirilmeli, kesin hüküm olmamalıdır. Çünkü her insanın özgürlüğe kavuşmayı umut etme hakkı vardır. Bir insanı 20-30 sene içeride tutmanın ne topluma ne o insana yararı var. 5 yıla kadar cezalarda hapis cezası olmamasını savunuyoruz. Ayrıca CMK'da gözaltı diye bir kurumun olmaması gerekir. Bir insan hakkında bir suçlama varsa, savcıya çıkartılmalı. Polisin ve jandarmanın sorgulama yetkisi olmamalıdır. Ceza yasasındaki mağdursuz suçlar kaldırılmalı; böyle suçlar olmamalı, bunların çaresi hapis olmamalı. Ceza Yasası, ekolojik değerleri ve estetik toplumsal malvarlığını da korumalı. Hayvanları öldürmek Kabahatler Kanunu'yla değil, hayvan haklarını koruyan ciddi bir yasayla yargılanmalı. Ceza yasasında ifade özgürlüğünü engelleyen tüm hükümler kaldırılmalı." (ÇT) |