Canından can, bedeninden hayat verdiği; gerçek anlamıyla yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, okusun diye başkente gönderdiği oğlu Ertuğrul Karakaya; ODTÜ'de jandarma kurşunu ile sırtından vurulup uzun süre ambulans çağrılmayarak öldürüldüğünde takvimler 8 Haziran 1977'yi gösteriyordu.
Ertuğrul çocukluğunu, gençliğini, hayallerini ona emanet bırakarak hayata veda ettikten sonra Ayşe Karakaya için hayat, evi ile oğlunun mezarı arasında geçti.
Onu ilk gördüğümde 73 yaşındaydı. Gözleri görmüyordu. 9 Mart 2007'de Salihli Adliyesinde "suçu ve suçluyu övmek" gerekçesiyle yargılanan 20 kişiden biriydi.
Öldürülmesinin üzerinden otuz yıl geçen Ertuğrul Karakaya'nın suçlu olup olmadığı, suçlu ise suçunun ne olduğu hakkında resmi kurumlara yazılar yazılmasına karar verildi mahkemede, cevapların beklenmesi için duruşmalar ötelendi, üzüntüler çoğaltıldı...
Bir annenin oğlunu mezarı başında anmasının suç olup olmadığını düşünebilmek ne utanç vericiydi.
Mektubunun geldiği Çarşamba kara haberi aldık
"İstanbul Darüşafaka Lisesi'ni bitirdi. Ankara ODTÜ makine kimyayı kazandı. İlk yıl gitti. Ertesi sene okul açıldı mı, bakem gelem dedi. Çarşambanın 9'unda mektubu geldi; Canım annem, okul açılırsa devam edeceğim, açılmazsa geleceğim yazdı. Aynı Çarşamba akşam 7'de kara haberi aldık" dedi anne Karakaya mahkemedeki ifadesinde.
Avukat Ali Koç Ertuğrul Karakaya'nın nasıl öldürüldüğünü hatırlattı:
"8 Haziran 1977'de üniversite kampüsüne gelen Ertuğrul Karakaya A-1 kapısından üniversiteye girerken jandarma tarafından sırtından vurulur, ardından yerdeyken süngülenir, ambulansın gelmesi jandarma tarafından engellenir ve Ertuğrul Karakaya olay yerinde ölür. Ertuğrul Karakaya hakkında suç işlediği iddiası ile bir dava açılmadı ve hiçbir mahkemede yargılanıp mahkum olmadı"
Duruşma öncesi ODTÜ Mezunları Derneği üyeleri şu açıklamayı yaptı:
"Ülkenin o günlerdeki karışık ortamında ODTÜ'de dersler yapılıp her şey düzgün bir şekilde yürür iken 1977 başlarında Üniversite Mütevelli Heyeti Hasan Tan'ı rektör olarak atadı. Bu dönemde ODTÜ Hasan Tan eliyle faşistleştirilmek istendi. ODTÜ öğrencileri, öğretim üyeleri ve işçileri tüm demokrasi güçleriyle birlikte öğrenci olmayan silahlı gruplar eliyle sürdürülen bu girişime izin vermediler. İşte bizler o dönemde Ertuğrul Karakaya ile birlikte ODTÜ-Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) örgütlülüğünde bu mücadele içinde yer aldık. Ertuğrul arkadaşımızı da işte bu mücadele içinde kaybettik. Okula üstü aranmadan alınan öğrenci olmayan bir grubun girmesini soruştururken arkasından vurularak öldürüldü."
16 Kasım 2007'de görülen karar duruşmasında "olmayan suçun övülmediği anlaşıldığından" yargılananların hepsi beraat etti.
Oğlunu unutmadığı için bir anneyi yargılayanların, ondan ve çocukları öldürülen bütün analardan özür dilememesi içini burkuyor insanın...
Demokratik toplumun olmazsa olmazları
Yargıç Nuray Şakrak karar gerekçesinde şunları dile getirdi:
"Bir kişinin, bir grubun ya da bazı bilgi ve belgelerin başlı başına bir kişiyi suçlu ya da bir eylemi suç olarak belirlemesi, demokratik ve hukuk devletinde kabul edilemez. Bu durumda mahkememizce kesin hüküm ile suç işlendiği sabit olmayan bir kimsenin, 'işlediği bir suçun' ya da 'suçu işlediği için kendisinin' övülmesinin de mümkün olmayacağı; dolayısıyla yargılamaya konu olayda atılı suçun unsurlarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.
"İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden biri olup; toplumun ilerlemesi ve her bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil etmektedir. Bunlar, demokratik toplumun olmazsa olmaz 'çokseslilik', 'tolerans' ve 'hoşgörü' gerekleridir."
Şair Gülten Akın ise Ertuğrul Ağıdı'nda şöyle anlatmıştı olan biteni:
gökte bulut yan yan gider
yaralarından kan gider
töresi batası dünya
kahpe kalır şahan gider
ortadoğu'nun dumanı
jandarma bilmez amanı
ertuğrul a düğün ettik
ot biçim orak zamanı
osman seni osman seni
yoz eğitmiş ustan seni
vururlar mi arkasından
sizde arkadaş diyeni...
Yoklukla yoksullukla evlat acısıyla hırpalanan yorgun yüreği durdu Ayşe Karakaya'nın, sessizce ayrıldı aramızdan... (Gİ/KÖ)