* Fotoğraf: Yeniden TV.
Gazeteci İrfan Aktan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ile "Çöktürme Planı'nda" varılan noktayı, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Bağdat ve Erbil ziyaretlerinin bağlamını ve anlamını konuştu.
Artı Gerçek'te yayımlanan söyleşide Aktan'ın sorularını yanıtlayan Kürkçü'ye göre iktidar, Kürt hareketine karşı askeri yöntemlerle gidebileceği yolun sonuna geldi. Fidan'ın Bağdat ve Erbil'e gidişinin nedeninin bu olduğunu söyleyen Kürkçü, Türkiye'nin bölge devletlerine yeni ittifak dikte ettiğini belirtti.
Söyleşiden kısa bir bölümü paylaşıyoruz.
Anti-Kürt mutabakat
İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasındaki dörtlü anti-Kürt ittifak 2003'te ABD'nin Irak işgaliyle bir ayağını, Suriye iç savaşı sırasında Rojava'nın özerkleşmesi üzerine de ikinci ayağını kaybetti. Bölgesel dinamiklere ve koşullara bakıldığında Türkiye açısından yeni bir anti-Kürt mutabakatın sağlanması mümkün mü?
Beşar Esad'ın Kürtlerin DAİŞ'e karşı kazanımlarını tanımayı reddettiğini ve Suriye egemen güçlerinin bir sonraki raundu Rojava'nın kazanımlarını geri almaya yönelik bir mücadele olarak tahayyül ettiğini göz önünde tutarsak, evet, Türkiye ve Suriye'nin yine birbirlerine işleri düşebilir. Esad'ın son dönemki demeçleri, Türk kuvvetlerinin Suriye'yi terki halinde eski ilişkilere dönmeye hazır olduğunu gösteriyor.
Bu durumda Türkiye'nin, Şam'ın Rojava'ya saldırması karşılığında Suriye topraklarından çekilmeyi kabul etmesi pek olasılık dışı görünmüyor...
Türkiye zaten sahadaki gerçekler karşısında şu an işlemese de uluslararası hukuk uyarınca er veya geç oralardan çekilecek. Yoksa örneğin Türkiye'deki İçişleri Bakanlığı'na bağlı bir "Êfrin Kaymakamlığı"nın mevcudiyeti akla sığacak şey midir? Bu devletler hukukunun her bir maddesinin çiğnenmesi demek. Fakat Türkiye askeri kapasitesinin yeteceğini gördüğü an Rojava'nın coğrafi sürekliliğini kırmak üzere ABD'nin boşalttığı alanlara girdi. Bunları da ABD ve Rusya'nın rızasıyla yaptı. Şu an Türkiye'nin Irak ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin egemenlik alanında da kızamığın bir çocuğun bedenini sarması gibi çoğalan kırmızı noktalar halinde tesis ettiği askeri üslerle Kandil çevresine yığınak yapıldığını görüyoruz. Türkiye bu "de facto" statüyü daimileştiremeyeceğini belki görüyor ama Kürtler arasındaki farklılıklara oynayarak bu alanlardaki hakimiyetini egemen devletlerinkiyle birleştirebileceğini düşünüyor. Her yolu deniyor; denemesi de bedava!
TIKLAYIN - Ertuğrul Kürkçü'nün "Çöktürme Planı" Sorusuna Yanıt Verilmedi
"Ballı ikramlar"
Neden?
Çünkü önünü kesen bir güç yok; Ankara NATO güvenlik şemsiyesi altındaki işlevlerini yerine getiriyor. Ayrıca Türkiye Kürt hareketinin ima ettiği özgürlükçü ufuk karşısında Batı'nın merkez güçleri adına küresel jandarmalık rolünü oynamaya da teşne olduğunu göstermeye çalışıyor.
Peki Türkiye bu konuda ne kadar yol katetmiş durumda?
Ankara'nın kendi başına gidebileceği bütün yolları katettiğini ve o yolların sonuna geldiğini düşünüyorum. Bundan sonra bu yönde uluslararası ve yerel ittifaklar olmadan ilerleyemez. Peki bu ittifaklar kurulabilir mi, kurulması halinde ilerlenebilir mi, göreceğiz. Türkiye statükosunun bölgeye yerleşmesi ve buna diğer güçlerin razı olması karşılıklı ekonomik ve siyasi menfaatlere göre belirlenecek. Hakan Fidan'ın Bağdat görüşmelerinde de gördük; masaya konulan mesele sadece "güvenlik" değil, bunun karşılığında su, petrol ve dış ticaret konusundaki avantajlar, uluslararası piyasalara açılan mahreçler ve bunlarla bağlantılı ballı ikramların mümkün olduğu hatırlatıldı.
2013-15 arasındaki çözüm süreci devam ettirilseydi, bölgesel düzeyde Türkiye'nin etki gücü yine artmış olmayacak mıydı?
Ankara Çözüm sürecinde Kürtlerin kendi kendilerini yönetme, kaderlerini tayin yönündeki eğilim ve güçlerinin Türkiye'deki egemenlik çerçevesinin bütün terimlerini değiştirmekte olduğunu idrak edince, çözümün esasen Ankara'daki iktidarın pekişmesine değil Kürtlerin yükselişine yol verdiğine kanaat getirdi. Kuzeyde yükselen hareketle baş edebilmek için onların ulaşabileceği bütün milli imkân ve kabiliyet alanlarına müdahale etmek zorunda olduğuna hükmetti. Sonuçta, Ankara aralarındaki coğrafi, tarihi, siyasi farklılıklar ve bölünmeler ne olursa olsun Kürdistan'ın tüm parçalarına hâkim olunmadan Kuzey Kürdistan'a hâkim olunamayacağı varsayımına dayanan bir strateji belirlendi.
Böylece 2015-2023 arasında, tam sekiz yıl boyunca, içeride "çöktürme harekatı" olarak formüle edilen ayaklanma bastırma operasyonunu da kapsayan bir bölgesel strateji devreye sokuldu. İçerideki strateji belli bir noktaya geldi ve Türkiye askeri açıdan yapılabileceklerin sınırına vardı. Fidan bundan sonrası için Irak ve Suriye devletlerine bu konuda ortaklık teklif ediyor. Ankara, bu süreçte Irak ve Suriye'de Kürtler ve diğer milliyetler arasındaki farklılıkları ve Kürtler arasındaki fiili ya da potansiyel ihtilafları da bir imkân olarak değerlendirmenin simülasyonlarını yapıyor.
"Şüyuu vukuundan beterdir"
Fidan'ın Irak'taki "araştırması" sizce nasıl sonuçlandı?
Dışa yansıdığı kadarıyla Fidan, Bağdat'tan muğlak bir yanıt aldı. Görüşme sonrası ortak açıklamada Fidan açıkça "PKK terörü"nden dem vurur ve "virüs temizlemek"ten söz ederken Irak liderleri Anayasa'ya atıfta bulundular, Kürdistan liderleri de muhtemelen "şüyuu vukuundan beterdir" diye düşündüklerinden ya "terör" lafını ağızlarına bile almadılar, ya da "her türlüsü"ne yönelik dolambaçlı cümleler kurdular. Ancak Güney liderleriyle birlikte yer aldığı fotoğraflardaki mekânlar ve heyetlerde dünya kamuoyu önünde hükümetinin "anti-terör" konseptini ortaya koyarken Fidan'a, muhataplarının kendisine "yanlış düşünüyorsunuz, yaklaşımlarınıza katılmıyoruz" denmemesi de yetiyordu. Sonuç olarak Fidan'ın Bağdat ve Erbil ziyaretlerini, gelecekteki sınır ötesi etkinlikleri nasıl sürdüreceklerini belirlemeye yönelik bir "keşif harekatı", Davutoğlu'nun meşhur ifadesiyle "istikşafi" temaslar olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu temaslar sırasında verilen fotoğraflar da, önümüzdeki yerel seçimlerde elbette Kuzeyde Kürtlere servis edilecektir.
Nasıl yani?
Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrağı önünde Fidan ve Kürt liderlerle çekilmiş dostane görüntüler Türkiye'nin aslında tüm Kürtlere değil, onların devrimci olanına düşman, diğerlerine karşıysa dostluk ve ortaklık arayışı içinde olduğunun, Irak statükosu içinde yer edinmiş Kürtlere değer verdiğinin göstergesi olarak dolaşıma girecek. Yerel seçim sürecinde Fidan'ın Barzaniler ve Talabaniler ile aynı karede yer aldığı görüntüler üzerine Erdoğan'ın ünlü tabiriyle "ama montaj, ama şu, ama bu..." lazım gelen her çeşit vaat ve söylemler elbette bindirilecek. İktidar açısından yığınaklar hem kısa hem uzun vade gözetilerek sürdürülüyor.
Söyleşinin tamamı için tıklayın.
(TY)