Fotoğraf: New York / Tayfun Coşkun / Anadolu Ajansı
Ertuğrul Kürkçü, çalışmalarına yurt dışında devam ediyor. HDP’deki sorumluluklarının yanı sıra Avrupa Parlamentosu Sol Grubu’na danışmanlık yapıyor.
Bu arada milletvekilliği döneminde yaptığı konuşmalar dolayısıyla 7 ayrı kentte 15 ayrı iddianameyle toplam 66 yıl hapis tehdidiyle yargılanmaya devam ediyor.
“Covid -19 nedeniyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı?” ve akabinde "Covid-19 sonrası bizi nasıl bir dünya bekliyor" sorularına HDP Onursal Başkanı Kürkçü ile birlikte yanıt aradık.
"Dünya işçilerin sırtında dönüyor"
Kürkçü ile yaptığımız video söyleşiden öne çıkanlar şöyle:
Tarihsel süreç: Tarihi tecrübe var salgınlara dair. Salgınlar eski dünyada ve eski Türkiye’de, Osmanlı’da derin izler bırakmış. Büyük coğrafyaların dönüşümüne kaynaklık etmiş. O tecrübeye bakarak şunu söyleyebiliriz. Osmanlı Devleti ile Avrupa'yı şekillendiren veba, tifüs gibi salgınlar kadar tayin edici bir pandemiden söz ediyoruz. Hem de bu sefer küresel bir salgın krizi ile karşı karşıyayız. Bundan sonra dünyanın değişeceğini söylemek eski tecrübeye bakarak mantıklı olur.
Covid-19 etkileri: Coğrafi alanı ve sistemik etkileri Veba ve İspanyol gribi kadar sınırlı olmayabilir. Bütün olarak sistemi duraksatan “çarkların dönmesine izin vermeyen” insanları kurban vermedikçe bu çarkları döndüremeyeceğiniz bir krizle karşı karşıyayız. Oynadığımız bir Rus ruleti gibi. Hiçbir iktisadi sistem bu kadar baskıcı olamaz, sistemlerin ayakta kalabilmek için refah ve mutluk vaat etmesi gerekir. Ekonominin eskisi gibi dönmesi insanların eskiden olduğu gibi çalışmasının sağlanması için sermayeye siyasi demokrasi yetmeyecek.
“Hepimizi sınıf mücadelesi bekliyor”
Önlemler, kriz son bulana kadar temas etmememiz anlamına geliyor. Bu bireysel olarak yaşamak için toplum olmaktan çıkmamız, toplum halinde varolmamız için bireysel olarak ölümü göze almamız gerekiyor. Kriz, "ölümden öte köy yok", "atın ölümü arpadan olsun", "bize bir şey olmaz", "korkunun ecele faydası yok" gibi lafları iyice anlamsız kılıyor. Ölümden öte köy var, at değiliz. Korkunun ecele faydası var. Korkunun ecele faydası olmasa insanlar neden hastaneye gitsin?
Emekçiler açısından: Bir sınıf insan tüm kriz boyunca çalıştı. Dünyanın işçi sınıfının üstünde durduğu gerçeği, sadece Marx'ın iddia ettiği değil insanlığın kendi kendine ispat ettiği bir durum oldu. Bütün sistemin tabanının işçiler olduğu açığa çıktı. Akıllı makinaları çalıştırmak için de insana ihtiyaç vardı, kapitalizmin kârlı bulmadığı, tüm sektörlerde, çöpçülükte, beğenilmeyen sevilmeyen işlerde de işçi sınıfın çalışması gerekiyordu. Bu, artık bir teori tartışması olmaktan çıktı. Şimdi apaçık bir sınıf mücadelesi bekliyor hepimizi.
Eğer, biz buna bir çözüm bulamazsak, Covid19 bir "Walking Dead" hikâyesi haline geliyor. Eskiye geri dönemeyeceğimizi sermayeye kabul ettirmek için bir mücadele dönemi bizi bekliyor. Eskisi gibi olamaz. İşçilerin sürekli olarak eskisi gibi fabrikalarda çalışıp Covid’den ölmeye devam ettiği bir dünya olamaz.
“Doğa ile uyumlu yaşamazsak yeni salgınlar kapıda”
Doğa açısından: Kapitalizmin doğayı talanı etmeden edemeyişi nedeniyle doğa ve insanlık arasında kapatılmaz, derin bir çatlak oluştıu. Covid-19 bu metabolik çatlakta büyüdü. Diğer salgınlar da bu çatlakta büyütmüştü. Küreselleşmenin hızı arttıkça Covid 19 gibi salgınlar yerellikten koptu, bir dünya salgını hale geldi. Bu çatlağa yol açan şeyle başa çıkmamız lazım. Endüstri durunca gördük, doğa kendine geldi. Avrupa’nın başkentlerine geyikler, domuzlar, porsuklar indi, orası onlarındı. Başımıza gelenler yaban hayvanların yaşam alanlarına girdiğimizden geldi. Endüstriyel hayvancılığın vahşi doğanın alanına girmesi sonucunda oldu olanlar. Doğa ile uyumlu yaşamadığımız sürece yeni salgıların dünyayı saracağını söylemek mümkün.
Kapitalizmle yaşamaya devam edemeyiz. Sosyalizmin tüm dünyayı kapsayan yolları üzerine düşünmek zorundayız.
Uluslararası ilişkiler açısından: Çin’e karşı batının bloklaşması söz konusu olabilir. Çin’e karşı bir savaş başlatabilirler. Bu yalana karşı haklarımızı, toplumlarımızı hazırlamamız gerekir. Doğayı tüketerek devam edemeyeceğimizi anlatmamız ve bunun gerektirdiği riskleri göze almamız gerek. Kapitalizmin insanlığın varlığını sürdürmesinin önünde bir engel olduğu, eğer bu krizde anlaşılmamışsa bir sonrakinde açığa çıkacaktır. Böyle devam edilirse, bir sonraki kriz de o kadar uzak olmayabilir.
Ertuğrul Kürkçü hakkında
Sosyalist aktivist, yayıncı ve yazar. 24. Dönem Mersin, 25. ve 26. Dönem İzmir Milletvekili, Halkların Demokratik Partisi Onursal Başkanı.
5 Mayıs 1948'de Bursa'da doğdu. 18 Ekim 1970'de Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DEV – GENÇ) Genel Başkanlığı'na seçildi. Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü Kızıldere Katliamı'ndan sağ kurtulan tek kişi oldu. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı, ölüm cezasına mahkûm edildi, 1974'te çıkarılan genel Af Yasası ile cezası 30 yıla çevrildi; 14 yılını hapishanede geçirdi. 1986'da yapılan infaz yasası değişikliğiyle serbest bırakıldı.
Hapisten çıktıktan sonra ÖDP'nin kurucuları ve Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyeleri arasında yer aldı. ÖDP'deki ayrışmaların ardından oluşumuna katıldığı Sosyalist Emek Hareketi Parti Girişimi'nin (SEH) Sosyalist Cumhuriyet Kolektifi (SCK) ve Sosyalist Demokrasi Kolektifi'yle (SDK) birlikte 27-28 Mart 2010'da gerçekleştirdiği konferansta oluşturulan Sosyalist Gelecek Parti Hareketi (SGPH)'nin eş-sözcüsüydü.
BDP ve HDP'den milletvekili olduğu dönemde TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal işler Komisyonlarında HDP Meclis Grubu'nu temsil etti. Kürkçü, 25. ve 26. dönemlerde de HDP milletvekili olarak AKPM Türk delegasyonu ile AKPM Birleşik Sol Grubunda ve TBMM Çevre Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında yer aldı.
20 Mayıs 2016'da Geçici Anayasa Değişikliğiyle diğer 54 HDP milletvekiliyle birlikte dokunulmazlığı kaldırıldı, milletvekilliği ise devam etti.
Dokunulmazlıkların kaldırıldığı tarihte TBMM'ye ulaşmış 16 fezleke uyarınca yargılanmaya başladı. Görülen davaların üçünden beraat etti ancak elliyi aşkın yıl hapis istemiyle yargılanması çeşitli mahkemelerde sürüyor.
Gazetecilik ve yayıncılık çalışmaları
Hapisteyken Karl Marx'ın Biyografisi'ni Türkçe'ye çevirdi. Serbest bırakıldıktan sonra, İletişim Yayınları için tasarladığı "Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nin yayın yönetmenliğini yaptı.
2002 – 2007 arasında siyaset ve kültür dergisi Siyasi Gazete'yi çıkardı. Milletvekili adayı olana kadar bianet.org haber sitesini de kapsayan BİA projesinde koordinatör, gazeteci ve yazar olarak çalıştı. Eylül 2009-Ağustos 2011 arasında yayınlanan Sosyalist Gelecek Parti Hareketi'nin yayını Ekmek & Özgürlük'ün de editörüydü.
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi için yazdığı imzalı makaleleri bir araya getiren kitabı "İsyanın İzinde" Kasım 2013'te dipnot yayınevince yayınlandı. Hapishaneden çıktıktan sonra yapılan söyleşilerden bölümleri bir araya getiren "Pratiğin Aklı Teorinin Heyecanı" başlıklı derleme de Mayıs 2014'te aynı yayınevinden çıktı.
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Şubat 2025'den bu yana kadın haberleri editörü olarak çalışıyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu’nun düzenlediği 679. “F Oturması” eyleminde, Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde tutulan hasta mahpus Uğur Ok’un sağlık durumu gündeme taşındı.
İnsan hakları savunucusu Cüneyt Yılmaz'ın okuduğu açıklamada, Ok’un yaşadığı sağlık sorunlarına dikkat çekildi, ağır hapishane koşullarının hastalığını daha da kötüleştirdiği vurgulandı.
Ok’un, akciğer yaralanması nedeniyle kalıcı hasar yaşadığı, Kronik Bronşektazi hastası olduğu ve solunum güçlüğü, kanlı balgam, göğüs ağrısı, halsizlik gibi ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele ettiği belirtildi. Hastalığının düzenli tedavi gerektirdiğine dikkat çekilen açıklamada, uygun koşullar sağlanmadığında yaşamı tehdit eden komplikasyonların ortaya çıkabileceği vurgulandı.
Uğur Ok’un avukatıyla yaptığı görüşmeye de yer verilen açıklamada, mahpusun ilaçlarının zamanında verilmediği, hastane sevkinin ring aracı dayatması nedeniyle gerçekleşmediği ve yetersiz havalandırma koşulları nedeniyle sağlık durumunun daha da kötüleştiği aktarıldı. Avukatı, Ok’un sağlık durumunun mevcut hapishane koşullarında takip edilmesinin mümkün olmadığını belirterek, serbest bırakılması gerektiğini vurguladı.
İHD, yetkililere ve kamuoyuna seslenerek, “Hasta mahpuslar serbest bırakılsın! Uğur Ok serbest bırakılsın!”çağrısı yaptı.
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Hepatit B, Hepatit D ve siroz hastası Ahmet Oyunlu, infaz süresini tamamlamasına rağmen tahliye edilmedi.
İdare ve Gözlem Kurulu’nun hukuksuz kararıyla cezaevinde tutulmaya devam edilen Oyunlu’nun itirazı, Tekirdağ 1. İnfaz Hakimliği tarafından haklı bulunarak tahliye kararı verildi. Ancak Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı bu karara itiraz etti ve Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi jet hızıyla savcılığın itirazını kabul etti.
"Mahkemelerin denetim yetkisi bile tanınmıyor"
Söz konusu karar, İdare ve Gözlem Kurulları’nın adeta "paralel yargı" makamı haline geldiğini gözler önüne serdi.
Savcılığın itirazında, hükümlünün "örgütten ayrıldığına dair yeterli kanaatin oluşmadığı" belirtilirken, bu konuda tek yetkinin İdare ve Gözlem Kurulu’nda olduğu savunuldu. Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi de bu gerekçeyi kabul etti. Böylece, İdare ve Gözlem Kurulu'nun yanlış bir takdirde bulunsa bile kararlarının sorgulanamayacağı ve mahpusların özgürlüğünün bu kurulun insafına bırakıldığı resmen tescillendi.
Bayramın üçüncü günü ailesine kavuşmayı bekleyen Ahmet Oyunlu, verilen hukuksuz karar nedeniyle özgürlüğüne kavuşamazken, ailesi de büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Durumu Meclis gündemine taşıyan DEM Parti Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na başvurdu.
Milletvekili Aslan, başvurusunu basınla da paylaşarak, bu hukuksuzluğun takipçisi olacaklarını belirtti.