“Esas sorun şu: Türkiye’de yaklaşık 10 yıldır herhangi bir hukuki mevzuat zaten ‘var hükmünde’ değil. Daha kapsamlı, siyasi çerçeveden bakıldığında Türkiye Cumhuriyetinde temel hukuki mevzuat tutarlılığını yitirdi.”
Demokrat Yargı Eşbaşkanı ve Antep Asliye Ceza Hakimi Orhan Gazi Ertekin ile “tahliye krizi” diye adlandırılan yargıdaki son gelişmeleri konuştuk.
Ertekin, asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza hakimliği arasındaki karar karmaşasını ve şüphelilerin tahliye edilmemesi konusunu hem usul ve esas yönünden hem de siyasi açıdan değerlendirdi.
Kanunda boşluk mu var?
Ertekin’e öncelikle kendisine böyle bir reddi hakim talebi geldiğinde, bir hakim olarak ne yapacağını sorduk, şunları anlattı:
“Sulh Ceza Hakimliğini düzenleyen 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da reddi hakimle ilgili düzenleme yapılmamış. Dolayısıyla asliye ceza mahkemesinin reddi hakim talebine bakmasında sorun yok.
Ancak tek ve matbu bir dilekçeyle birden fazla hakimin reddedilmesi mümkün değil. Eğer tek dilekçeyle birden fazla hakim reddedildiyse hukuki sorun vardır. Ancak bu, reddi hakim kararının yok sayılmasına neden olacak bir eksiklik değildir.”
"Kanuna aykırı değil" |
Ertekin, "Tahliye talebini incelemesi için Adalet Komisyonu'ndan hakim atanmasını istemek yerine, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine göndermesi doğru mu?" sorusunu da şöyle cevapladı: "Yasada çok açık bir şey yok. Reddi hakim talebine bakan mahkeme adliyedeki nöbet durumunu bilemeyeceği için Adalet Komisyonuna hakim ataması için yazı yazar. Normalde, bugüne dek uygulanan sisteme göre, Adalet Komisyonu mahkeme belirler. Ancak yine de tutukluluk meselesine bakacak hakimi belirlemesi kanuna aykırı değil. Çünkü belirlenen hakim teknik olarak artık asliye değil sulh ceza hakimidir. Yani, son tahliye kararlarını yetkisiz bir mahkemede yetkili bir hakim (yetkilendirilmiş hakim) vermiştir. Bu da tabii bir başka sorun." |
“Ceza sistemi tutarlılığını yitirdi”
Sulh Ceza Hakimliği kanununun düzenlemesinde sorun olup olmadığı konusunu da şöyle açıkladı:
“Sulh Ceza Hakimliği kanunuyla, ceza sistemi genel tutarlılığını yitirdi. Kanunun genel sistematiği bozuldu. Sulh Ceza Hakimliğinin kurulması kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun içine gecekondu kurulması demektir. Gecekonduyla yapının tüm tutarlılığı biter. Yeni yasa değişikliğine reddi hakimi kimin inceleyeceği yerleştirilmediğinden asliye ceza hakiminin incelemesinde bir sorun yok.”
"Hukuk adasında Survivor" |
Ertekin, sorunun temelde kanuni değil siyasi olduğunu ifade etti: “Buradaki esas sorun şu: Türkiye’de yaklaşık 10 yıldır herhangi bir hukuki mevzuat zaten var hükmünde değil. Daha kapsamlı, siyasi çerçeveden bakıldığında, Türkiye Cumhuriyetinde temel hukuki mevzuat tutarlılığını yitirdi. Cumhuriyetin geleneksel hukuk standardı çöktü. Türkiye yaklaşık 10 yıldır hukuk krizi içinde. Bu kriz ancak 100 yıllık süreçle açıklanabilir bir kriz, bu krizi son yüz yıllık milli hukuk devleti kriziyle ele almalıyız. Kürtleri, dindarları, sosyalistleri, solcuları dışlayarak inşa edilen yargı ve hukuk sistemi bugün çöktü. Yeni bir siyasal denge oluşturmak için büyük bir şans... Bu kriz bundan sonra da sıkça yaşanacak. Hukuk alanı gündelik savaşın mevzilerine dönüşecek.” Olup bitene ‘Hukuk adasında Survivor’ diyebiliriz. Herkes hayatta kalmaya çalışıyor. Cemaat, hukuk labirentini yorumlayabileceği bir harita çıkarmış bunun kendisini hayatta tutacağını düşünmüş. Yaşadığımız şey, hukuk labirentinin, karanlığın içinde küçük küçük yer tutmaya çalışmak.” |
“Tahliye edilmeleri gerekirdi”
Orhan Gazi Ertekin, 10. Sulh Ceza Hakimliği ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, tahliye kararını “yok hükmünde” diye tanımlamasını ve infaz savcılığının buna uymasını da şöyle değerlendirdi:
“Pratikte karar yok hükmündeyse eğer bunu uygulayacak kişi cumhuriyet savcısıdır. Son kararı verecek olan kriz anında, cumhuriyet savcısı. Yok hükmündeyse zaten hakim kararı demek değildir, asli eksiklik var demektir. Ama burada asli eksiklik yok, orta tipte sorunlar var. Yok hükmünde olduğunu söylemek problemli.
Tahliye kararını ticaret hakimi, tüketici hakimi verseydi tabii ki yok hükmünde sayılırdı. Ama burada kararı yetkili hakim vermiştir. Karar, yazılı emir yoluyla bozulabilir, bakanlığa, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru olabilir… Birçok itiraz yolu var. Bence tahliye edilmesi gerekirdi. Ardından yine tutukluma kararı verilebilir.
Cumhuriyet savcısının meseleyi bu şekilde değerlendirmesi görevini aşacak bir durumdur. Ortada sadece hukuki tartışma var, yok hükmünde olduğu ileri sürülemez. İnfaz savcısının da kararı iade yetkisi yok, sadece uygulayacak.”
"Cemaate 7-8, hükümete 1 puan" |
"Karar, sorunlu bir karardır, hukukun teknik boyutunun çıkarlara uygun biçimde kullanılmasına tevessül etmişlerdir. Ama zaten hukuk da böyle bir şeydir. Puan vermem gerekirse son olayda cemaate 7-8, hükümete 1 puan veriyorum. Devlet içinde bu çapta bir çiğlik, bürokrasinin kurum ve mevzuat bilgisinin bu derecede zayıflığı ilk defa oluyor. Politik eksen ise 19. yüzyılın başında kurulmuştu. Şimdi Türkiye'de birden fazla politik eksen var. Tek bir merkezden rutin üzerinden yürütülmesi mümkün değil. Cumhuriyet sulhu çöktü, yapacak şey, bunun tarihsel çöküş olduğunu, çöküşün 100 yıllık birikim olduğunu görmek... Türkiye Cumhuriyetinde hukuk ve yargının zaten acı ve isyan ürettiğini kabul etmeli. Halkın yargıya 1000 yıllık isyanı vardır." |
Ne olmuştu? |
Örgüt yöneticisi olduğu gerekçesiyle tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile tutuklanan eski emniyet müdürleri Yurt Atayün, Ömer Köse, Ali Fuat Yılmazer, Yakup Saygılı, Tufan Ergüder'in de arasında bulunduğu çoğu polis 70 kişi hakkında İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'nce Cumartesi gecesi tahliye kararı verildi. Temmuz 2014'te başlayan ve arka arkaya yapılan operasyonlarda tutuklanan emniyet görevlileri ve Karaca'nın avukatları, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesinde bulunan 10. sulh ceza hakimliğini reddederek tahliye talebinde bulundu. Avukatlar, reddi hakim taleplerini İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi'ne yaptı. Reddi hakim talebini kabul eden İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tahliye taleplerinin değerlendirilmesi için dosyayı İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. 32. Asliye Ceza Mahkemesi de tahliye taleplerini kabul ederek tüm sanıkların tahliyesine karar verdi. Aynı saatlerde avukatlar, tahliye kararının UYAP'a girişinin engellenmek istendiği bu nedenle UYAP'a erişimin engellendiğini ileri sürdü. İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği ise İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi'nin yetkisi olmadığı halde verdiği reddi hakim kararının usul ve yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle "yok hükmünde" olduğuna karar verdi. Cumartesi gecesi nöbetçi olan İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği, bu kararı polislerin tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nden sorumlu Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na da göndererek tahliyeyi engelledi. Başsavcılık sabaha karşı konuyla ilgili açıklama yayınladı ve sulh ceza hakimliklerince tutukluluğun devamına şeklinde nihai bir karar verildiğini belirtti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz ve İlamat Bürosu, 70 tutuklunun tahliyesine karar veren İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'nin yazdığı tahliye müzekkerelerini, mahkemeye iade etti. Adalet Bakanı Kenan İpek de açıklama yaptı, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının tahliye kararının ardından inceleme için iki başmüfettiş görevlendirdiğini açıkladı. Müfettişlerin raporunun ardından iki asliye ceza mahkemesi hakimi açığa alındı. |
(AS)