Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de yaşayan kayıtdışı Ermenistanlıları sınırdışı etmekle tehdit etti; hiçbir ceza almadı; en fazla bir dereceye kadar "ayıplandı".
Ancak Belçika'dan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) giden bir davada, yabancı düşmanlığı yaptığı için ceza alan siyasetçi Daniel Feret bu konuda örnek olabilir. Belçika mahkemeleri Feret'yi hazırladığı bildiri ve afişler için göçmenlerin entegrasyonu için kurulan kamu hizmetlerinde 250 saat çalışmaya ve ertelediği 10 aylık bir hapis cezasına mahkum etmiş, Feret ifade özgürlüğünün engellendiği iddiasıyla AİHM'ye başvurmuş ama AİHM "afişlerin yabancılara karşı nefret içerdiği" için Feret'ye verilen cezayı insan hakları ihlali olarak görmemişti.
Feret, Ulusal Cephe adlı siyasi partinin yöneticisi, partinin çıkardığı yayınların editörü ve İnternet sitesinin sahibi olarak, 1999 ve 2001 yıllarındaki kampanyalarda göçmenleri, mültecileri, kayıtdışı yabancıları ve genel olarak yabancıları hedef almıştı.
"Önce Belçikalı ve Avrupalılar"
Feret istihdamda "Önce Belçikalılar ve Avrupalılar" diyordu. Göçmenlerin "geldikleri yere dönmelerini", sığınmacı merkezlerinin evsizlere ayrılmasını, Avrupa kökenli olmayanların Belçika'da ev almaktan caydırılmasını, yalnızca Avrupa kökenlilerin sığınma başvurusu yapabilmesini savunuyordu. "Belçika'nın İslamlaştırılması"na "savaş açan" Feret, yasadışı oldukları için bütün "kağıtsızların" (kayıtdışı yabancıların) suçlu olduğunu söylüyor, Belçikalıları korumak için kentlerde "etnik gettolar" yaratılmasını savunuyordu.
Ayrımcılık karşıtı yasalar kapsamında önce dokunulmazlığı kaldırıldı, ardından hapis ve hizmet cezasının yanı sıra, şikayetçi sıfatı taşıyan kişilere birer avro ödemeye mahkum edildi.
Feret, AİHM'ye başvurdu.
AİHM: Politikacılar hoşgörüsüzlüğü güçlendiremez
Ancak AİHM, 16 Temmuz 2009'da dörde karşı üç oyla aldığı kararda, dağıtılan bildiriler ve asılan afişlerin yabancılara karşı nefret içerdiğini ifade etti. Mahkeme, ifade özgürlüğünün herkes için geçerli olduğu gibi özellikle politikacılar bakımından da geçerli olduğunu ancak bu kişilerin ifade özgürlüğünü kullanırken hoşgörüsüzlüğü güçlendirecek nitelikte yorumlar yapmaktan kaçınmak zorunda olduğunu vurguladı.
Göçle ilgili konularda yapılacak önerilerin ırk ayrımcılığı savunuculuğuna ve dolayısıyla toplumsal gerilime yol açabileceğini ve sonucunda demokratik kurumlara olan güveni sarsabileceğini belirten AİHM, mevcut olayda ifade özgürlüğüne yapılan müdahalede bu anlamda toplumsal bir gereksinim olduğunu belirtti. Mahkeme sonuç olarak Sözleşme'nin 10. maddesinin, ihlal edilmediğine hükmetti. (TK)