Bizler “Trump Yolu”na ilişkin daha fazla detayı merakla beklerken Bildirinin önemi, SSCB’nin çöküşü ardından ABD’nin Güney Kafkasya’ya jeopolitik açıdan üçüncü kez geri dönmesinde yatıyor: İlk geri dönüş, Bill Clinton Hazar petrol kaynaklarını güvence altına aldığında ve ana boru hattının Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye güzergahından geçirilmesine karar vererek hem Rusya’yı hem İran’ı saf dışı bıraktığında yaşanmıştı. Azerbaycan’ın ABD’nin Taliban’a karşı yürüttüğü savaşta lojistik üs görevi gördüğü ikinci dönüş George Bush döneminde gerçekleşmişti. Bugün Trump yönetimindeki ABD, Asya fabrikaları ve Avrupa piyasaları arasındaki ticaret güzergahlarını kontrol etmek için Kafkaslara geri mi dönüyor?
Amerika’nın bu “kazanımı”, “kaybedenleri” de beraberinde getirdi. Kaybedenler listesi uzun olsa da sıralayalım. İlk kaybeden kuşkusuz Rusya. Putin’in Ukrayna’daki yanlış hesaplanmış askeri macerası günlük olarak Ukraynalıların hayatını yok etmekle kalmayıp, Rus kaynaklarını da tüketmeye devam ediyor. Bu da, bir zamanlar Sovyet Cumhuriyetleri olan ya da Rusya’nın “Yakın Yurdu” olan yerlerdeki Rus etkisini zayıflatıyor. Diğer kaybeden İran. 30 yıldır Güney Kafkasya’da bağımsız bir politika yürütmemenin, kuzey sınırlarının güvenliğinin sağlanmasında Moskova’ya bel bağlamanın veya Lübnan’da, Suriye’de, Yemen’de ve Gazze’de ideolojik maceralara girişirken hassas kuzey sınırlarını görmezden gelmenin bedelini ödüyor.

BEYAZ SARAY'DA ÜÇLÜ ZİRVE
Azerbaycan ile Ermenistan’dan ‘kalıcı barış için’ ortak deklarasyon
İran bugün “Trump Yolu”na itiraz edebilir ama pratikte yapabileceği çok şey yok. AB ise Ursula von der Leyen’in vaat ettiği “gerçek anlamda jeopolitik bir Komisyon” uğruna Güney Kafkasya’ya on yıllar boyunca yaptığı yatırımlardan sonra diğer kaybeden oldu. Son olarak, 2020’de Azerbaycan’ın askeri maceralarına yaptığı “yatırımlara” ve İlham Aliyev’e Karabağ zaferinin anahtarlarını vermesine rağmen Türkiye, “Trump Yolu”nun dışında bırakıldı. Ortadoğu’da jeopolitik değişimlerin yaşandığı bir dönemde, özellikle İsrail’in Suriye’ye yönelik askeri genişlemesinin oradaki Türk varlığını zorladığı bir ortamda, Güney Kafkasya’da oluşacak bir Amerikan varlığı Türkiye’nin güvensizlik duygusunu güçlendirecek mi? Ve İlham Aliyev’in Amerikalıları Güney Kafkasya’ya getirme tercihinin Ankara ve Bakü arasındaki güven eksikliğini derinleştirmesi mümkün mü?
Bu ülkeler Trump’ın planlarına tek tek karşı çıkamazlar, ancak birlikte hareket ettiklerinde karşı koyabilirler. Uzun vadede, Rusya’yı İran ve muhtemelen Türkiye ile bir araya getiren bir koalisyona ABD de karşı duramaz. Unutmayalım ki, sadece Kasım 2020’de imzalanan Karabağ savaşı ateşkes bildirisinin 9. maddesi, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ulaşım ve iletişim hatlarının açılması gerektiğini ve Güney Ermenistan güzergahlarının güvenliğinin Rus Sınır Muhafızları tarafından sağlanacağını ifade ediyordu. Azerbaycan bu ateşkes anlaşmasına riayet etmeyerek Ermenistan ve Karabağ’a saldırdı; Rusya ise Karabağlı Ermenilerin güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmedi ve etnik temizliğe maruz kalmalarına göz yumdu. Peki, sadece beş yıl sonra, 2030’da bu bölgeyi ne bekliyor, kim bilebilir?
Gelecek şekillenirken
Gelecekteki gelişmelerin şifresini çözmek için Ermenistan’ın ve Azerbaycan’ın bildiriye ek olarak ABD ile ayrı ayrı imzaladığı iki ikili işbirliği belgesine bakmak faydalı olabilir. Azerbaycan devlete ait petrol tekeli SOCAR ve ABD’li ExxonMobil arasında enerji işbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, Azerbaycan petrol üretiminin 2010’daki günlük 1 milyon varil zirvesinden 2024’te 580 bin varile hızla gerilediği ve mevcut üretimi sürdürebilmek için ciddi yatırım ihtiyacı duyduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Ermenistan ise ABD hükümetinin yarı iletkenler ve yapay zeka merkezi için teknoloji transferlerini onayladığı bir anlaşmaya imza attı. Azerbaycan’ın ekonomik modeli geçmişte donup kalmış gibi görünürken, Ermenistan modernleşme yolunu bulup başarısızlıklarını ve çektiği acıları daha iyi bir geleceğe dönüştürebilecek mi?
Yazının tamamını okumak için tıklayın. (TY)










