İki dağın arasında, Yeşilırmak boyunca kurulmuş Amasya. Anadolu'nun pek çok kadim uygarlığı burayı yurt tutmuş. Harşena dağlarının eteklerinde Yeşilırmak'a bakan kral mezarları ve kentin pek çok yerinde Osmanlı şehzadelerinin yaptırdığı camiler, külliyeler bu uygarlıklardan bugüne kalanların başlıcaları.
Bunlarla beraber Yeşilırmak'ın kenarında kent yağmacılarından kaçabilmiş tarihi konakları, şimdilerde kentin arka sokaklarında kalmış yıkılmış, harabeye dönmüş kilisesini de saymak lazım. Çünkü konaklar ve kilise bu toprakların Ermeni çocuklarından bize bir miras. En çok unutturulmak istenenler...
Dağlarla korunan kent Osmanlı'da şehzadeler için de güvenlikli alanların başında gelmiş. Bu yüzden pek bilinen çokça padişah şehzadeyken Amasya'da yaşamış. Amasya kenti de kendisini bu tarihle kendisini var etmeye çalışıyor.
Ermenilerden söz eden kimse yok
Kent, şehzade heykelleri ve şehzade isimleriyle dolu. Amasya'nın Ermenilerinden söz eden hemen hiç kimse yok ama onların kaderine ortak yüzlerce mülteci var.
Çoğunlukla İranlı ve Iraklı mülteciler Amasya'da yaşıyor. Mecburiyet onlar için Amasya'da yaşamak. Başvurdukları ülkelerden kabul bekliyorlar. Bekleme süreleri dört, beş yıla varıyor. Bu süre boyunca geçinmeleri, kira ödemeleri gerekiyor.
Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği'nin (SGDD) inanılmaz bir özveriyle çalışan saha ekibinin yanında kentte yardımlarına koşanların sayısı pek fazla değil. Mültecilerin yerleşim bölgelerinin başında da bir Ermeni Mahallesi olan Nergis Mahallesi var.
Nergis Mahallesi'nin kentle tek bir bağlantı noktası bulunuyor. Bir kemerle mahalle kente bağlanıyor. O kemeri geçip mahallenin içine giren pek meraklı turist de olmadığı için ilgiyi hemen üzerinize topluyor, hemen her zaman olduğu gibi önce çocuklar, sonra mahallenin sakinleri tarafından sorgulanmaya başlıyorsunuz.
Bu sorgu yersiz değil, çünkü kentte restore olan yapılar artıp turizme açıldıkça bu eski mahalledeki evler de birilerinin aklına gelmiş. Bu mahalleyi de restore ederek Amasya'nın turistik çehresine dahil etmek üzere projeler hazırlanmaya başlamış.
Bu durum mahalle sakinlerini elbette ürkütüyor. Yoksullar buradan da sürülmekten korkuyorlar. Ermeni Mahallesi'nde, hatta tüm Amasya'da bugün hiç Ermeni kalmadığını gördükleri için kendilerinin evsizliği de oldukça yakın, bunu hissediyorlar.
Mahalleye girer girmez sağda bir çocuk parkı ve çocuk parkına eklemlenmiş yeni moda spor aletlerini görüyorsunuz, çocuklar koşturuyorlar. Oradan mahallenin tepelerine doğru uzanan daracık bir yol başlıyor.
Kürtler, Iraklılar, İranlılar o daracık yol boyunca uzanan evlerde yaşıyor. Hepsi topraklarını terk etmiş, buraya gelmiş. Bazısı bu ülkenin vatandaşı, bazısının bir ülkesi yok. Yoksulluk onların birleştiği yer. Onlar gibi göçe zorlanmış Ermenilerin evlerinde yaşıyor olmaları ise pek çoğunun aslında farkında olmadığı bir ironi. Amasyalı Ermeniler bu topraklardan göçmüş olsalar bile mültecileri misafir ediyorlar işte.
Spor aletleri ve duvardaki Che stencili
Nergis Mahallesi'nin kaderinin ne zaman değişeceği pek belli değil. Onlar belediyenin spor aletlerine pek rağbet etmiyorlar. Oysa belediye mahallelinin ayaklarına hizmet götürmüş, spor aletlerini hazırlamış onlara.
İzansızlık bu değil mi? Yoksulluğun içine çocuk parkı, göç edenlere spor aleti... Kent planlaması dedikleri şey şehzadeler kentinde bu anlama geliyor demek ki... Bu toprakların tümü buna dönüştükçe her nefes aldığımız yer böyle oluyor ya aslında.
Amasyalı Ermenilerden uzak diyarlara göçenlerin ise mahalleyle artık bir bağı yok. Bu evleri görenlerinin, bilenlerinin sayısı nedir acaba? Ama kim bilir, bir mültecinin yeni toprakları Yeni Zelanda olur, oradaki Ermenilere Amasya'da yaşadığı evi anlatır.
Tesadüf bu ya, o Ermeni'nin büyüklerinin evi çıkar orası. Uzakta bir yerlerde bunlar yaşanırken beton gibi gri, tek dilli Amasyalılar Fatih'in adını verdikleri bir okul açarlar, Nergis Mahallesi'nde bir ev restore olur adını Yavuz Sultan Selim Pansiyon koyarlar. Amasya'nın dağ köylerinden bir Alevi bu pansiyonda içi sızlarken çalışır. Herkes de sadece izler mi?
Amasya'nın ara sokaklarından birinde duvarında yıldızlı beresiyle Che'nin stencili olan bir çay ocağı var. Kent her ne olursa olsun isyanın kokusunu bir duvara kazıyor. O çay ocağının sakinleri artarsa belki Ermeniler geri gelemez ama Nergis Mahallesi'nin sokakları ilk sakinlerinin adıyla anılır. Yavuz'u tarihteki sayfalarda bırakıp yaşarlar...
Belki size çok uzak geliyor ama şöyle böyle 30-40 sene önce kentin en merkezi yerinde dev-yol'un öğrenci yurdu vardı. Türkeş şehre girmeye kalktığında devrimciler bedenleriyle yolu kapatmışlardı, ona geçit vermemişlerdi. Bu kentte bunlar yaşandı, ama birileri (yoksa sizde mi?) inanmayı bıraktı. Her yer bu inançsızlığın zindanıyla örülürken inanmanın zamanı geldi de geçiyor. (ÖMK/SP)
Fotoğraf. Ergün Kayabaş