Muş’taki tarihi Ermeni evlerinin yıkıldığı Kale Mahallesi’ndeyiz. Her sokak bir enkazı andırıyor adeta. Çok değil bir ay öncesine kadar enkaz yerine tarih vardı orada. Çocuklar vardı. Şimdi ise sessizlik…
Muş Belediye Meclisi’nce bir yıl önce onaylanan Ermeni evlerinin yıkımına başlandı. “Kentsel dönüşüm” projesi kapsamında yıkımına başlanan evlerin yerine TOKİ yeni apartmanlar yapacak. Yıkılan evlerin sahiplerine ise evlerinin değerine göre daireler verilecek.
“Gecekondunun tapusu olur mu?”
Kale Mahallesi’ndeki tarihi evlerden birinde oturan ve evinin yıkılmasına karşı çıkan 39 yaşındaki Ercan Çete’nin evine gidiyoruz. Çete bu mahallede doğup büyümüş. Oturdukları evin 148 yıllık bir geçmişi olduğunu söylüyor.
“Evlerimizi ‘Gecekondu’ diyerek yıkmak istiyorlar. Benim Osmanlı’ya dayanan bir tapum var. Gecekondunun tapusu olur mu hiç?”
1915 öncesinde Muş299 kilise, 94 manastır, 53 hac yeri ve 5,669 öğrencili 135 okulun bulunduğu 339 köyde, 140,555 Ermeni’yi barındıran (16.927 hane) Muş sancağı, Ermenilerin yaşadığı en kalabalık ve etnik açıdan en homojen yapıya sahip bölgeydi. Daronlu antik Mamigonyan Prensliği’nin bulunduğu bölgede yer akan sancak, beş kazaya bölünmüştü: Muş, Sasun, Manazgerd, Pulaneğ/Bulanık ve Varto/Gumgum. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde akan Doğu Fırat’ın (Murat Suyu) suladığı, dağların arasına sıkışmış olan Muş Ovası, tarihi ve coğrafi açıdan bölgenin merkezi konumundaydı. Doğuda Nemrut Dağı, kuzeyde Bingöl/Püragn Dağı, güneyinde ise Sasun’u da kapsayan Toros Sıradağları uzanıyordu. Muş; güneye, doğuya ve batıya açılan aynı adlı büyük ovanın sınırındaki bir tepenin üstünde aşağıdan yukarıya doğru basamaklar halinde yayılmıştı. 20. yüzyılın başlarında, Muş evleri genellikle moloz taşı ve kerpiçten inşa edilmişti; hatta taş duvarlar örülerek yapılmış olanları vardı, çoğunlukla ahşap oymalı balkonları bulunan bu evler iki ya da üç katlıydı. Muş, Sasun’un hemen yakınındaki dağlık bölgenin habercisi olan Dzirnagadar Dağı ve Gortuk Dağları’yla kuşatılmıştı. Taraça şeklince ve bostanlarla kapalı olan, sağda-solda kavak ağaçlarının salındığı civardaki bütün tepecikler; buğday, arpa, çavdar, pamuk ve tütün tarlalarının uzandığı vadiye kadar ulaşıyordu. * Kaynak: 1915 Öncesinde Ermeniler, İstanbul, Aras Yay. 2012,. Aktaran: Emre Ertani - Agos |
Evinin yıkılmaması için büyük bir çaba sarf ettiğini dile getiriyor Çete ve ekliyor: “Evimin tarihi eser olduğunu söyledim ve yıkılmamasını talep ettim. TOKİ ve Belediye birbirini adres gösteriyor. Valiliğe de başvurdum fakat bir sonuç alamadım.”
Çete yıkılan evlerin altında ve avlusunda altın arayan insanların olduğunu söylüyor. Hatta ona göre kimi evler sırf bundan dolayı da yıkılmış olabilir.
Mahallede 350 civarında ev varmış. “Yıkılmayan kaç ev kaldı?” diye soruyorum “19” diyor.
“Eskiden her şey çok daha güzeldi”
“Bizim ev için iki daire vereceklermiş. Her iki ev içinde 135 bin lira borçlanacağımızı söylediler. Daireler yapılana kadar da her ay 300 liralık kira yardımında bulunacaklarmış. Muş’ta 300 liraya kiralık ev bulmak çok zor.”
Yıkımlar başlayınca Muş’ta kira fiyatları da yükselmiş.Çete anlatmaya devam ediyor:
“Kardeşimin üçü engelli olmak üzere yedi çocuğu var. Kiralık ev bulması zor. Zaten ev sahipleri çok çocuklu ailelere evlerini vermek istemiyor.”
Çete konuşurken tandırda ekmek pişiren eşi Hacire Çete giriyor araya. “Evlerinin yıkılmasına izin veren komşularımız buraya gelip ağlıyorlar. Çok pişmanlar. Eskiden her şey çok daha güzeldi” diyor.
Ercan Çete’yle konuşuyoruz tekrar. “Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye soruyorum. “Ellerime kelepçe vurulana dek evimin yıkılmaması için mücadele edeceğim” diyor.
“‘Evlerinizi vermezseniz hesabınıza 20 bin lira yatırır evinizi yıkarız. Mahkemeye de verseniz 20 yıl bir sonuç alamazsınız’ dediler bize. Birçok insanı da böyle kandırdılar.”
Sohbete ara verip evini geziyoruz Çete ailesinin. Dolaplar, kapılar ve merdivenleriyle tarihi dokusu bozulmamış evin. Balkona açılan kapıyı aralayınca Ermeni mezarlığını görüyoruz karşı tepede. Yıkılan yapılar ve Ermeni mezarlığı ile Kale Mahallesi gerçeğin yalın haliyle duruyor karşımızda. (SK/HK)
* Fotoğraflar: Serhat Korkmaz