24 Nisan 1915'te İstanbul'dan yaklaşık 250 Ermeni aydın ölüme gönderildi. Onlardan üçü de bestekar, müzikolog Gomidas, hekim ve şair Rupen Sevag ve doktor Avedis Nakkaşyandı.
Ermeni düşünce kuruluşu Düşünce Platformu'nun öncülüğünde bu üç aydının Elmadağ'daki evlerinin önüne sembolik olarak hafıza taşı konuldu.
Yaklaşık 200 kişinin yer aldığı grubun ilk durağı bestekar ve müzikolog Gomidas ile hekim ve şair Rupen Sevag'ın yaşadıkları apartman olan Cumhuriyet Caddesi'nde No:87'ydi.
Grup ellerinde 1915'te ölüme gönderilen aydınların, 2007'de öldürülen Hrant Dink'in ve 2011'de askerde öldürülen Sevag Balıkçı'nın fotoğraflarını taşıdı.
Anmaya Hakların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili adayı Garo Paylan, HDP Eş Başkanı Figen Yüksedağ, HDP milletvekili Levent Tüzel de katıldı.
Büyük toplumla yüzleşerek acımız hafifler
Burada bir konuşma yapan Düşünce Platformu Sözcüsü Tatyos Bebek, Şişli Belediyesi'nin aydınların evlerinin önüne yerinden çıkmayacak hafıza taşları yerleştireceğini şimdilik o taşların birer kopyasını koyduklarını belirtti.
"24 Nisan 1915'te bu ülkenin doktor, aydın, mühendis, yazar şairler toplanarak sonsuzluğa gönderildi. Yaklaşık 1,5 milyon civarında Ermeni bu topraklardan gitmek zorunda kaldı. Kimisi öldürüldü, kimi öldü, kimi vatanını terk etmek zorunda kaldı. Geride kalanlar olara onların anısını yaşatmak istiyoruz, bu sene 100. yıl biz de bu yıl ilk etapta gönderilen 250 aydın adına yaşadıkları evlerin önüne bir hafıza taşı koyacağız. Onların anısı zaten bizde hiç kaybolmadı. Acılarımızı ancak büyük toplumla birlikte yüzleşerek hafifletebiliriz."
Tatyos Bebek'in konuşması Ermenice'ye de çevrildi. Apartmanın önüne Gomidas ve Avedis Nakkaşyan'ın hafıza taşları kırmızı karanfillerle bırakıldı.
Dedem memleketi için geri döndü
Ardından aynı cadde üzerinde şu anda Konak Otel olan binanın önüne de Rupen Sevag için hafıza taşı kondu.
Burada Rupen Sevag'ın torunu Rehan Saleri Sarıbay söz alarak "Dedem subay, şari, aydın aynı zamanda idealist bir insandı. İsviçre'deki rahat hayatını ülkesine katkı sunmak yardımcı olmak için bırakmıştı. Sonucu ise malum" dedi.
Tatyos Bebek'in basınla paylaştığı üç aydına dair hayat hikayeleri şöyle:
Gomidas VatrapedGomidas Vartaped, gerçek adıyla Soğomon Kevork Soğomonyan büyük bir besteci, etnomüzikolog ve koro şefidir. 1869, Kütahya doğumludur. Ermeni Klasik Müziği'nin kurucusu olarak adlandırılır. Gomidas, müzikle içli dışlı ve sadece Türkçe konuşan Kütahyalı bir aile içinde doğmuş, bir yaşındayken annesi, 10 yaşındayken babası ölmüştür. 1881 yılına kadar babannesinin yanında büyümüş, o yıl içinde Eçmiadzin'deki Ermeni kilisesi ruhban okuluna giderek 1895'te burada papaz olmuştur. 7. yüzyılda yaşamış bir Ermeni halk ozanı olan Katolikos Gomidas'ın ismine atfen Gomidas adını almıştır. Eçmiadzin Manastırı korosunda bulunduktan sonra 1896'da Berlin'e giderek müzikoloji öğrenimi görmüştür. 1899'da müzikoloji doktoru payesini almış ve Eçmiadzin'e dönmüştür. Gomidas'ın Ermeni müziğine en büyük katkısı etnomüzikoloji alanında oldu. Ermeni halk şarkılarını derlemek için Ermeni halkının yaşadığı geniş alanda gezilere çıkan Gomidas, 4000'e yakın Ermenice, Kürtçe, Farsça ve Türkçe halk şarkısını notaya alarak bu şarkıların günümüze kadar ulaşmasını sağladı. Söz konusu şarkılardan bir kısmını ise koro eseri olarak düzenledi. Uluslararası Müzik Cemiyeti’ne Avrupa dışından kabul edilen ilk müzik adamı olmuştur. Avrupa'da, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde ve Mısır'da müzik icra etmiş, konuşmalar yapmıştır. 1910 sonrasında İstanbul'da yaşamıştır. 300 üyeli Guşan Korosu'nu kurmuştur. İttihatçı'larla yakın ilişkileri sonucunda en son Nisan 1915'te Türk Ocağfnda bir konser vermiştir. İttihatçıların ileri gelenlerini ve Talat Paşa'nın katıldığı bu konserde Hamdullah Suphi şu cümleleri söylemiştir: "Anadolu'nun çocuğu bu Ermeni papaz, uzun çalışmaları sonucunda Ermeni Müziği'ni kanatlandırmıştır. Rahatından vazgeçip bütün zamanını köyleri tek tek gezerek eserleri toplamaya harcamıştır. Ermeni ulusunun mirasını sergilemiştir. Bizim din adamlarımızda aynı şeyleri yapmalıdır, Türk ulusunun gelişmesi ve hâzinesini keşfi için yürekleriyle çalışmalıdır. Şu bir gerçektir ki Ermeni kültürü bizim kültürümüz karşısında gelişmektedir. Türkiye'ye gider, Anadolu'nun hangi köşesine giderseniz gidin Ermeni yaratıcılığını ve aklını göreceksiniz. Eserleriyle ,ürettikleriyle "Ben buradayım" ı size anlatacaklardır. Saraya giderseniz göreceksiniz, mimarın Ermeni olduğunu. Ermeni ustaların dünyaca ünlü yüzüklerini göreceksiniz Van'dan. Geliştirdikleri Tıp okullarını ve yazarlarının yazdığı kitaplar ve bilim alanındaki kitapları hepsi Ermenilerin. Bunlar asırlardır birlikte yaşadığımız insanlardır." Bu konuşmadan sonra Gomidas piyanosunun başına geçer ve sonunda ayakta alkışlanır Genç Türkler ve İttihatçılar tarafından. Salonda ise şu cümle yankılanır. "Tanrı şeytanın gözlerinden korusun Gomidas'ı" Bu konserden 15 gün sonra 24 Nisan 1915’te, İstanbul’daki birçok diğer Ermeni aydınla birlikte tutuklanıp Çankırı’ya sürgüne gönderilir. Birkaç ay sonra, ABD büyükelçisi Morgenthau’nun arabuluculuğu sayesinde İstanbul’a dönebilir, fakat bir süre sonra, akli dengesinin ciddi şekilde bozulmuş olduğu görülür. Üç yıl İstanbul Şişli’deki Lape Hastanesi’nde kalır, ardından Paris yakınlarındaki bir psikiyatri kliniğine nakledilir. Burada gitgide içine kapanıp etrafıyla ilişkisini keser ve 1935’te vefat eder. |
Rupen SevagErmeni şiirin en büyük isimlerinden Rupen Sevag'ın asıl mesleği doktorluktur. Rupen Sevag (Çilingiryan) 15 şubat 1885 tarihinde Silivri'de doğdu. İstanbul'da Koleji bitirdikten sonra İsviçre Lozan Üniversitesinde tıp okudu. Mezun olduktan sonra 1912’deki Birinci Balkan Savaşı’nda Osmanlı ordusuna asker olarak katıldı ve orada Osmanlı büyükleri tarafından kaptan unvanı aldı. 1914 yılında İstanbul'a geri döndü. Lozan'da bir Almanla evlendi. İkisi de üniversite öğrencisiydi; Rupen Çilingiryan tıp, Yani Appel pedagoji okuyordu. Şairdi; Ermenice basında şiirleri çıkan, kara gözlerinden ötürü "Sevag" diye anılan, gelecek vaat eden bir şair. Yani ve Rupen'in iki çocuğu oldu: Oğullarına Levon, kızlarına Şamiram adını verdiler. Rupen okulunu bitirince Lozan'da bir hastanede çalışmaya başladı, Yani'yse öğretmenlik yapıyordu. Rupen İstanbul edebiyat çevrelerinde şiirleri ve yazılarıyla, yenilikçi bir isim olarak kabul edilmişti artık. Sevdadan, yurt sevgisinden, halkının acılarından ve yepyeni bir dünya hayalinden söz ettiği şiirleri büyük beğeni toplamıştı. Hayatını İstanbul'da sürdürmek, orada tıp dersleri verip şiir yazmak istiyordu. Yani Appel sevgilisinin isteğini kabul etti; Ermenicesini bir hayli ilerletmişti, Ermeni okullarında ders verebilirdi. 1914'te geldiler İstanbul'a, zor zamanlarda; savaş ha başladı ha başlayacaktı. Rupen tabip-subay olarak askere alındı. Bakırköy'de görev yapıyordu. 24 Nisan 1915'te İstanbul'da Ermeni aydınları tutuklanıp Çankırı ve Ayaş tarafına sürüldüğünde kaçmayı düşündü, ancak harekete geçemeden, üzerinde subay kıyafetleriyle tutuklandı. Onu Çankırı'daki kafileye kattılar. Şehirde hep korku içinde, gözetim altındaydılar. "Ayaş'a gideceksiniz!" diye toplananların öldürüldüğü haberleri geliyordu kulaklarına. Yani ise İstanbul'da her gün Alman elçiliğine gidiyor, diplomatları kocasını kurtarmak için araya girmeye zorlamaya çalışıyordu. Büyükelçi VVangenheim'la dahi görüşmüş, ancak adamın o soğuk nezaketini aşıp umursamazlığını kırmayı başaramamıştı. VVangenheim "Alman ulusunun çıkarları" diyor, başka laf etmiyordu. Yani aynı dili konuştuğu bu adamın kalbine bir türlü nüfuz edemiyor, umudunu gittikçe yitiriyordu. Çankırı'da, sıcak bir Ağustos günü, Rupen Sevag, şair arkadaşı Taniel Varujan'ın da dahil olduğu beş kişilik bir grupla yola çıkarıldı. Aynı günün akşamı 26 Ağustos 1915'te Tüney köyü yakınlarında öldürüldükleri haberi geldi. Aynı haber İstanbul'a bir haftalık gecikmeyle ulaştı. Yani Appel o günden sonra anadili Almancayı bir daha hiç ağzına almadı, ömrünün sonuna kadar tek bir Almanca kelime etmedi. Levon ve Şamiram'la birlikte Fransa'ya yerleşti, orada öldü. |
Avedis NakkaşyanDr. Avedis Nakaşyan'ın yazdıkları son derece ilginçtir, zira kendisi ılımlı-liberal görüşleri olan ve Ermeni milliyetçiliğiyle ilgili olmayan bir doktordur. Ancak ne görüşleri ne de faaliyetleri onu 24 Nisan 1915'te tutuklanıp Ayaş'a gönderilmekten kurtarabilmiştir. Aslında 24 Nisan 1915'te gözaltına alman Ermeni aydınları arasında siyasi görüşleri bakımından Nakaşyan'a yakın isimler hiç de az değildir. Siyasi etkinliklere katılmayan ya da ilgi göstermeyenlerin sayısı hayli yüksektir. Aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesine etkin olarak karşı çıkanların sayısının yüksek olduğu da iddia edilemez. Dolayısıyla durumun vahametini anlamak bakımından Nakaşyan'dan başka örnek gösterilecek pek çok kişi vardır. Dr. Nakaşyan Ayaş'a giden kafilenin şanslıları arasındadır. 23 Temmuz 1915'te serbest bırakılmış ve Ankara'ya gönderilmiştir. Ayaş'a götürülen Ermeni aydınları, aralarından çok azı hariç, bir daha geri dönememiştir. Yaklaşık üç ay boyunca tutuklu kalan ve hayatı pamuk ipliğine bağlı olan Dr. Nakkaşyan'ın serbest kaldıktan sonra getirildiği görev de şaşırtıcıdır. Osmanlı ordusunda, Gülhane Hastanesi'nde askeri hekim olarak görev yapmıştır. Ancak Osmanlı topraklarının Ermeniler için güvenli bir ülke olmaktan çıktığını kendi deneyiminden de anladığı için ailesini Bulgaristan'a göndermiş ve bir süre sonra, 1917 yılında kendisi de oraya göçmüştür. |
* Şarkı 2014'te Kalan Müzik'ten çıkan "Yerkaran: Gomidas Vartabed’in Ermenice, Kürtçe ve Türkçe Derlemelerinden Düzenlemeler" albümünden. Albümde Gomidas’ın 19. yüzyıl sonu - 20. yüzyıl başında Osmanlı ve Rus imparatorluklarının topraklarında yaşayan çeşitli kişilerden ve yazılı kaynaklardan derlediği binlerce şarkıdan seçilen Kürtçe Türkçe ve Ermenice eserler yer alıyor.