Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKP) iktidara getiren 2002 genel milletvekili seçimleri, yapılması gereken tarihten yaklaşık bir buçuk yıl önce yapıldı. Çünkü iktidarda bulunan üç partili koalisyonun, başında Devlet Bahçeli’nin bulunduğu Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ayağı, ortaklarına güvensizlik duyarak erken seçim isteğiyle ortaya çıkınca, Kasım 2002 erken genel milletvekili seçimlerinin yapılması kaçınılmaz oldu. Oysa erken seçim kararının alındığı dönemde, İstanbul’u da önemli oranda etkileyen 1999 Kocaeli–Sakarya (Marmara) depremleri ve 2001 ekonomik krizinin ilk şokları atlatılmış, sorunların çözümleri doğrultusunda adımlar atılmaya başlanmıştı.
2002 Kasım’ında genel milletvekilliği erken seçimleri yapıldı ve 1999-2002 koalisyon hükümeti ortaklarının her üçünün de baraj altında kaldığı seçim sonuçlarıyla AKP tek başına iktidar oldu. Hem de kayıtlı yurtiçi seçmenlerinin sadece yüzde 26,06’sının oyu ve toplam milletvekillerinin üçte iki gibi önemli bir çoğunluğunu alarak. Böylece tek başına iktidara gelen AKP kendinden önceki hükümetin yeni ekonomi politikasını aynen ve sıkı bir biçimde uygulayıp 2007, 2011 genel milletvekili seçimlerinde de oyunu arttırarak, tek parti iktidarını sürdürdü. Haziran 2011’de yapılan seçimler AKP’nin en yüksek oy düzeyine ulaştığı genel milletvekilli seçimleri olduğu gibi, liderinin seçilmiş otoriterliğini açık ve net bir biçimde ilan ettiği iktidar döneminin de başlangıcı oldu (otoriterliğin önceki ip ve urgan uçları sayılmazsa tabii).
12 Eylül 1980 sonrasının siyasi partileri, büyük oranda, 12 Eylül’ün yasal ve siyasal çerçevesiyle Türkiye’yi 2003’e getirdiklerinde ortada seçim barajını aşabilen iki parti kalmıştı. Biri, Türkiye’nin kurucu partisi olarak tanımlanan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), diğeri ise kendini muhafazakâr demokrat olarak tanımlayan ve seçimlerden çok kısa süre önce kurulmuş olan AKP. Bu ikili siyasi temsile; 2007 seçimleriyle sağın milliyetçi kesimi partisi olarak MHP, Kürt ve ezilen diğer toplumsal kesimler adına da bağımsız milletvekilleri katıldı. Ama öte yandan yüzde 10’luk seçim barajı, barajı aşabilen üç ve mecliste bağımsız milletvekilleriyle grup kurabilen dört partili yapıyı dayatıyordu. 2011 seçimlerinde AKP, oyunu önceki seçimlere göre daha da artırmasına karşın, meclise 2002 ve 2007’den daha az milletvekiliyle girebildi. 2002’den 2011’e AKP, oylarını, yurtiçi kayıtlı seçmenlerin yüzde 26,06’sından yüzde 42,45’ine yükseltirken, 2002’de referandumsuz, 2007’de referandum yoluyla anayasayı tek başına değiştirebilecek güce sahip oldu, ama 2011’de bu olanağını yitirdi. Dolayısıyla seçmen tercihleri bir yandan AKP’yi güçlendirirken, bir yandan da AKP ve liderinin seçim sistemi çarpıklığından yararlanma imkanlarına da sınır getirmiş oldu. Sınırsızlığa alışanlar için önemli bir engel.
2011 genel milletvekilliği seçimleri, iktidar partisi ve liderince kutuplaşma politikası üzerinden yürütülmüş ve başarılı olunmuş bir seçim oldu. Çünkü bu seçim AKP ve liderine “toplumun yarısını evlerinde zor tutuyorum” deme cesaretini verdi. Gerçek öyle olsa da, olmasa da.
2002, 2011 seçim sonuçlarını karşılaştırmalı olarak; mecliste grubu bulunan partiler, sağ / sol seçmen yönelişleri, 2014 - 2015 seçim sonuçlarıyla birlikte ele almak, erken (2002) ve tekrar (2015) Kasım seçimlerinin sergileyebileceği değişim örüntülerini yön ve biçim olarak anlayabilmek açısından önem taşıyor.
Seçimlerde Kayıtlı Yurtiçi Seçmenlerin Oy Kullanım Dağılımı | Kasım 2002 Milletvekili Seçimi | Haziran 2011 Milletvekili Seçimi | Mart 2014 İl (Belediye) Meclisi Seçimi | Haziran 2015 Milletvekili Seçimi |
Seç(e)meyenler | 24,00 | 14,79 | 14,79 | 16,10 |
Bağımsızlar | 0,76 | 0,35 | 0,15 | 0,91 |
Sağ Söylemli Partiler | 53,20 | 57,08 | 56,86 | 50,32 |
AKP | 26,06 | 42,45 | 36,99 | 34,13 |
MHP | 6,35 | 11,10 | 15,00 | 13,81 |
Diğer Sağ Partiler | 20,79 | 3,53 | 4,87 | 2,38 |
Sol Söylemli Partiler | 22,04 | 27,79 | 28,20 | 32,68 |
CHP | 14,73 | 22,13 | 21,80 | 21,09 |
HDP | 4,73 | 5,25 | 5,60 | 10,85 |
Diğer Sol Partiler | 2,58 | 0,40 | 0,80 | 0,74 |
Toplam Kayıtlı Seçmen | 100,00 | 100,00 | 100,00 | 100,00 |
1999 depremi, 2001 ekonomik krizi ve üçlü koalisyonun çöküşünün ardından yapılan 2002 erken genel milletvekili seçimlerinde kayıtlı yurtiçi seçmenlerinin yüzde 24’ünün ya sandık başına gitmemesi ya da verdiği oyun geçersiz oluşu (seç-e-meyenler) nedeniyle seçimdeki geçerli oy düzeyi yüzde 76’ya geriledi. Buna ek olarak kayıtlı seçmen bazıyla AKP’nin aldığı yüzde 26,06 ve CHP’nin aldığı yüzde 14,73 oranındaki oydan sonra seçime katılan tüm diğer partiler geçerli oylar açısından yüzde 10’un altında kaldığı için, meclise sadece iki parti milletvekili sokabildi ve böylece AKP seçim sisteminin armağanıyla tek başına hükümet kurdu. Bir diğer deyişle yaklaşık her 4 seçmenden 1’inin oyuyla ve meclis çoğunluğunun 3’te 2’sine sahip olarak, AKP girdiği ilk seçimle iktidar partisi olma şansına kavuştu.
Kasım 2002’den Haziran 2011’e geçen sekiz buçuk yılda AKP oyunu kayıtlı seçmenlerin yüzde 16,39’u kadar (16,39 puan) arttırarak önemli bir başarı elde ederken, CHP oyunu 7,40, MHP de 4,75 puan arttırdı. Böylece bu üç partinin oyları sırasıyla yüzde 42,45, 22,13 ve 11,10’a yükselmiş oldu. Aynı süreçte kapatılıp yeniden açıldıkça adları değişen Kürt partileri yüzde 10’luk seçim barajını aşamadıkları için önce 2007 sonra da 2011 seçimlerinde meclise bağımsız milletvekilleri yollayarak, mecliste grup oluşturmayı başardılar. Kürt siyasetçiler 2002’de kayıtlı seçmenlerin yüzde 4,73’ünün oyunu parti olarak alabilirken, 2011’de bağımsız adaylarla oy oranını yüzde 5,25’e taşıdılar.
Yukarıdaki tabloda sağ söylemli partilerin oyunun yüzde 53,20’den 57,08’e, sol söylemli partilerin ise yüzde 22,04’ten 27,79’a yükseldiği görülüyor. Bu artışlardan ilki 3,88 puan, diğeri de 5,75 puanlık bir değişime işaret ediyor. Söz konusu artışların her ikisinin de kaynağı seçime katılım oranındaki yükselme. Tablonun işaret ettiği bir başka olgu da, meclise milletvekili sokan partilerin büyümesine karşılık diğer sağ ve diğer sol parti oylarının neredeyse sıfıra inişi. Ancak 2011 seçimlerinden sonra yapılan ilk yerel yönetim seçimlerinde sağ söylemli partiler için bu eğilim yerini, kesimin en büyük partisinin oy kaybı, diğer partilerin ise oy kazanımına doğru yön değiştirmesi. Bu da AKP’ye 5,46 puanlık bir oy yitimi olarak yansıyor.
Haziran 2015 genel milletvekili seçimlerine gelindiğinde AKP’nin oy yitimi devam ettiği gibi, MHP ve diğer sağ partiler de oy kaybı sürecine dahil oldular. Sonuçta sağ söylemli partiler 2011’den 2014’e 0,22 puan, 2014’den 2015’e de 6,54 puan düzeyinde bir oy kaybı yaşıyorlar. 2014’den 2015’e olan oy kaybının 1,31 puanlık kısmı seç-e-meyenler’e, kalan kısmı da sol söylemli partilere gitmiş görünüyor. Ama yukarıdaki tablonun söyledikleri bununla da kalmıyor; çünkü AKP 2011’den 2014’e 5,46 puan, 2014’den 2015’e de 2,86 puan olmak üzere toplamda 8,32 puanlık bir oy kaybıyla karşı karşıya kalırken bunun önemli kısmını, Türkiye partisi olma iddiası taşıyan sol söylemli Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) kaptırıyor. Bu da etnik bir Kürt partisinin sol söylemli Türkiye partisine dönüşmesinin önemini açığa çıkarmış oluyor.
AKP sekiz buçuk yılda sağladığı 16,29 puanlık oy artışının 8,32 puanını son dört yılda yitirirken, Mart 2014 – Haziran 2015 arasındaki oy yitiminin 2,86 puan olması, oy kanamasının hızlandığını gösteriyor. Bu arada AKP’ye oy veren seçmen kitlesi içinde demokrasiyi savunan merkez sağ partilerden gelen seçmenlerin önemli bir ağırlığının olması, AKP’nin ekonomik kriz sonrası iktidara gelmiş olmasına karşın ülkeyi yeni bir krizin eşiğine taşıyan parti oluşu, kutuplaştırıcı politikalarıyla çatışmayı her alana yayma eğiliminin artık açıklık kazanması, bu partinin oy yitim sürecini daha da hızlandırabilir. Dolayısıyla AKP’nin 2002’deki başlangıç oy noktasına Kasım 2015’de yaklaşması hiç de sürpriz olmaz.
Eğer AKP oy yitirmeye devam ederse -ki etme olasılığı çok yüksek-; “AKP’den kopan oylar nereye gider?” sorusu, yanıt vermesi zor bir soru. Ancak olası yanıtları üretmek de zor değil. Olasılıklardan birisi Haziran 2015’de AKP’ye oy vermiş ve Kasım’da AKP’ye oy vermeyecek seçmenlerin sandık başına gitmemesi. Bu durumda AKP’nin geçerli oylar içindeki ağırlığı azalır, tüm diğer partilerin oy oranları yükselir.
- Örneğin AKP’ye oy verenlerden 4 puanlık bir azalma olur ve bunlar hiçbir partiye oy atmazlarsa, AKP’nin oyu yüzde 37,5’e düşerken tüm diğer partilerin toplam oyu yüzde 62,5’e yükselir.
- Bir başka örnek AKP’ye oy veren kayıtlı seçmenler 4 puan azalırken, bu oyların yarısı diğer partilere 2 puanı da seçmeyenlere giderse geçerli oylar içinde AKP’nin payı yüzde 36,6’ya düşerken, diğer partilerin toplam oyları da yüzde 63,4’e çıkar.
Sonuç
Sonuç dört partili bir meclis ve AKP’li ya da AKP’siz iki - üç partili bir koalisyon. Yani tek partili AKP iktidarının ve başkanlık sistemi hayallerinin sonu! Ama AKP’den kopan oylar artar ve bu seçmenler meclise milletvekili yollayan partilere dağılırsa, AKP’nin geçerli oylar içindeki payı daha çok düşecektir. O durumda da AKP’siz iki partili koalisyon olasılığı artarken, AKP’ye de ancak muhalefet partisi olmak ve de geçmiş dönem soruşturmalarına direnmek kalabilir.
Bir diğer seçenek; AKP’nin oy kanamasını tersine çevirmesi, yani oylarını arttırması ya da AKP oyunu arttırmadan diğer partilere oy veren seçmenlerin sandık başına gitmemesi nedeniyle, AKP’nin yeniden tek başına iktidar olması, olabilir. Ancak böyle bir durum sosyolojik olarak mı, patolojik bir örnek olay olarak mı, yoksa kriminal olarak mı incelenebilir, o konuda bilgi sahibi değilim. (STHK)