Gezi direnişiyle toplum LGBTİ’lere, LGBTİ’ler de topluma açıldı. “Alışın buradayız” sloganı büyük ölçüde karşılığını buldu.
Ama hala tabular da, şaşkınlıklar da, tanışmalar da devam ediyor. Örneğin trans erkekler konusu açıldığında, “Nasıl oluyor şimdi o?”, “kadından erkeğe de oluyor mu?”, “aa gerçekten var mı Türkiye’de trans erkekler?”, “varsa da sayıları azdır, nadir bir durumdur herhalde” gibi yorumlar geliyor ardından…
Evet, Türkiye’de trans erkekler var. Transsicko adlı online bir bilgi bankaları bile var, çok yakında birinci yaşı kutlanacak.
Sayıları da hiç öyle zannettiğiniz gibi az değil. Facebook’ta 30 kişiyle başladıkları, şu an 215 kişilik olan ve üyeleri her geçen gün artan T Kulüp adında kapalı bir grupları var.
Grubun iletişim görevini üstlenen Berk, “Bundan 12 yıl önce de trans erkek aktivist vardı; ama bir taneydi. 2008’de Voltrans vardı. T Kulüp sadece yeni bir başlangıç” diye anlatıyor grubu.
“Herhalde her trans erkeğin içinden geçtiği ‘dünyada bir tek ben böyleyim galiba’ duygusu vardır, o çok pis bir yalnızlıktır, yaşamayan bilmez, sanmam” diyor Berk. Grup da böyle böyle büyüyor zaten.
“Bilgi paylaşımı, dert paylaşımı, dostluk, dayanışma her türlü akran desteği var orada, her yaştan her sosyal sınıftan, inanıştan insanın bir karşılığı var” diye anlatıyor Berk, “Birbirimizin hastane evrakını takip etmekten, birlikte efkar dağıtmaya kadar her türlü desteği içeriyor bu dayanışma. Bir cerrah çok kötü bir ameliyat mı yaptı, bir hastanede yasal sürece aykırı bir uygulama mı var, hepsinden haberimiz oluyor. Dayanışma, dostluk zaten baki. Yasal ve tıbbi sürecin iyileştirilmesi için muhatap olarak alınmak bu konuda söz söylemek de istiyoruz”.
Peki kim bu trans erkekler? Ne iş yapıyorlar? Cinsiyet geçiş süreçleri nasıl oluyor? Sosyal yaşantılarında açıklar mı? Türkiye’de erkekliğe geçiş kutsanan bir şey mi yoksa ayrımcılık nedeni mi? Günlük hayatta en çok karşılaştıkları sorunlar neler?
Sözü onlara bırakıyorum:
"Ankara'nın bir köyünde eşimle yaşıyorum"
Toprak: 37 yaşındayım. Freelance deşifre yapıyorum. Aslen Malatyalıyım, Ankara’nın bir köyünde eşimle yaşıyorum. Aynı zamanda aktivistim; başta Pembe Hayat olmak üzere pek çok LGBT, feminist ve sosyalist örgütle ilişkilendim. Testosteron kullanıyorum, göğüs ameliyatı geçirdim; ama cinsiyet değiştirme ameliyatına girmeyeceğim.
Sosyal hayatta, arkadaşlarıma, aileme ve hak mücadelesi içinde açık bir trans erkeğim. Ama mesela komşu çevreme karşı, sokakta, açık değilim, na-trans bir erkek gibi yaşıyorum.
Asıl sorun toplumda trans erkeklerin erkekten çok kadın olarak algılanması. Erkek dünyasında o kadar kutsanan bir şey değil trans erkeklik; ama genel olarak en büyük ayrımcılığı iş hayatında yaşıyoruz. Erkek görünümüyle pembe kimlik taşımak en büyük ayrımcılık sebebi. Sırf kimliğimize bakıp bizi istihdam etmiyorlar.
"Gezi'nin verdiği cesaretle aileme açıldım"
Serkan: İstanbul'da yaşıyorum, İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum ve şu anda bir şirkette sosyal medya yöneticisi olarak çalışıyorum. Geçiş sürecimin başındayım, yeni hormon başladım.
Aileme Haziran’da Gezi direnişinin verdiği cesaretle ve “başka bir dünya mümkün” kafası ile açıldım. Babam tamamen reddetti ve telefonda bile görüşmüyor benimle. Annem ise hala gelgitler içerisinde, ne de olsa anne olduğundan, babaya nazaran daha merhametli, ılımlı ve en azından köprü kurmaya çalışıyor aramızda. Kız arkadaşım başından beri biliyordu. Konuyla ilgili hiçbir sorunu yok, zaten 3 aydır aynı evde yaşıyoruz. Sosyal yaşamımda düzenli görüştüğüm herkese açığım, ailem biliyor; ama birinci derece akrabalar dışında çoğu akrabamız bilmiyor henüz, çünkü ailem “elalem ne der”e fazlasıyla hapsolmuş durumda. Açıldığımda istifa etmiştim, şimdi yeni bir işe başladım ve ekonomik durumumu riske atma cesaretim olmadığından sadece iş ortamım bilmiyor.
Trans kadınlarla kıyasladığınızda sanki trans erkekler geçiş süreci ve sonrasında çok daha avantajlıymış gibi görünüyor ve topluma daha çabuk entegre oluyor gibi bir algı var. Bu bir dereceye kadar doğru çünkü bizim 'mecburi görünürlük' gibi bir sorunumuz yok neredeyse. Ayrıca ataerkil bir toplumda yaşadığımızdan “bir de” erkek olduğumuz için ezilmiyoruz, trans kadınların kadın oldukları için bir kez daha ezilirlerken.
Ama bizim de yaşadığımız çok çeşitli sorunlar var ve görünmezler. Özellikle cinsiyetin fiziksel özellikler ve cinsel organlarla tanımlandığı bir toplumda henüz penis oluşturma ameliyatını olmamış, hormona başlamadığından sakalları çıkmamış bir erkek 'eksik erkek' olarak görülüyor, hatta kimilerince de 'erkeksi kadın'… LGBTİ hareket içerisinde bile böyle yanlış bakış açıları olabiliyor. Trans erkekler özellikle de geçiş süreçlerinde hem erkekler tarafından 'erkek' olarak algılanmayıp dışlanıyor, zaten kadınlardan da olduklarından bir çeşit sosyal “araf”ta kalıyorlar uzun bir süre.
Gündelik yaşamda sorunlar ne yazık ki çok fazla. Bürokratik sorunlar, kimliğimin benim olduğuna inanılmaması ve hırsız muamelesi görmem, iş görüşmeleri ve işe girişte sorunlar, şehirler arası otobüste kimlikle “bayan yanı” verildiğinde yaşanan sorunlar, kiralık evler için kız arkadaşımla birlikte görüştüğümüzde bekar çiftlere ev yok muhabbeti, erkek olarak algılanmaya seviniyor olmama rağmen bu engeli aşmak için kimlikteki cinsiyetimi kullanmaya çalıştığımda da enteresan bakışlar, geçiş sürecinde hastane personelinin ve ne yazık ki doktorların da çoğunun konudan bihaber olması dolayısıyla can sıkan tavır ve hitaplar. Bu sorunlar sadece ilk akla gelenler ve keşke son olsalar.
"Bayan yanı" uygulaması, tuvalet problemi...
Ozan: 29 yaşında üniversite mezunu bir gazeteciyim. Yaşamım ikiye ayrılıyor: sosyal ve iş hayatım. Evimde, arkadaşlarımın arasında sokakta farklılığımı özgürce yaşıyorum. Ancak iş hayatında öyle değil!
Maalesef istihdam en büyük sorunlarımızdan biri. Aramızda yüksek eğitimli, 2 yabancı dil bilen insanlar dahi iş bulamıyor. Maddi anlamda aileme ya da birilerine bağımlı yaşamak istemiyorum. Bu durum canımı yakıyor ve onurumu kırıyor. Bu nedenle geçiş sürecine başlamakta sıkıntı yaşıyorum.
Ben toplumsal cinsiyet rollerini tehdit eden biriyim. Pipisiz dünyaya geldim. Buna rağmen “Seni tanıyıp da aşık olmamam mümkün değildi” diyen heteroseksüel kadınlar tarafından sevildim, seviliyorum.
İnsanların gündelik yaşamında aklına bile gelmeyen bir sürü şey bizim hayati problemlerimiz arasında yer alıyor. En basitinden tuvalet problemi. Hele bir de geçiş sürecindeysen dayanılmaz. Nereye yapacaksın? Ne kadar tutabilirsin?
Mesela otobüs seyahatleri. Kadın yanı alsan “erkekle oturmam” diyor. Erkek yanını pembe kimliğinden dolayı alamıyorsun. İnsanların kafasında “iletişim kurulacak insan şablonuna” uymuyorsan iletişim dahi kuramıyorsun. Kadın mı? Erkek mi? Bunu düşünmekten beni dinlemiyor bile. O nedenle basit bir yol tarifi bile almak bize dert oluyor!
"Erkekliğe geçiş tabii ki kutsanmıyor"
Berk: 27 yaşındayım, aktivizm yapıyorum, geçimimi çeviri, redaksiyon gibi işlerle sağlıyorum. Bu sene kendime bir macera arayıp Dış Ticaret de okumaya başladım. Cinsiyet geçiş sürecim, üniversite son sınıfta, 2008’de başladı. Sosyoloji mezunuyum, felsefe yüksek lisansı yaptım, doktoraya başlamadan önce cinsiyet geçiş süreciyle ilgili işlerimi bitirmek istediğim için ara vermiştim, mavi kimliğimi aldım, niyetim bu yıl akademiye geri dönmek.
Açık olmadığım kimse yok. Sürece başlarken herkesle konuştum, daha fazla oto-sansüre tahammülüm yoktu. Kendi güvenliğimi tehdit edecek haller hariç, gittiğim berberden spor salonuna akrabalardan komşulara kadar her yerde açığım. Trans erkek deneyimini -saklayacak, “lanet” bir şey olarak görmemenin ötesinde- olduğum kişinin bir parçası olarak görüyorum. Sosyoloji okumak gibi, Ankara’da büyümek gibi, beni ben yapan şeylerden biri...
Erkekliğe geçiş tabii ki kutsanmıyor. Bir kere cinsiyet rol kalıplarının içine sığ(a)mamak bile ayıplanma sebebi bu ülkede. “Eksik erkek”sin “sonradan olma”sın en amiyane tabirle. Karşılaştığın iki tavır var: “koçum bak, erkekliğin belli kuralları vardır, bunları öğren…” veya “erkeksin bunlardan anlayacaksın” ya da “tartalım bakalım, ne kadar erkeksin?” yaklaşımı. İşin kötüsü bunu hem kadınlar hem erkekler yapıyor.
Eğer iki cinsiyet rolü kalıbından birine tastamam uymuyorsan yolda yürümek bile zor, omuz atan olur, laf atan olur, “gel ben sana kadınlığını hissettireyim” diyen bile olur yani, oluyor. Sonra cinsiyet geçiş sürecine girdin diyelim, cinsiyetli tuvaletler ve pisuar kültürü ayrı bir dert, genç gösterdiğin için oğlan çocuğu muamelesi görmek bir dert. Kamusal alandaysa en zoru pembe kimlikli bir erkek olmak.
Defalarca ve defalarca neden o kimliği taşıdığımı anlattım, sanki o kimliğe ve o isme çok bayılıyormuşum gibi; kimliği çalmadığımı, o kimliğin ablamın, kuzenimin falan değil de benim olduğunu ispat ettim, yüzlerce kez aynı anlamaz, yargılayıcı bakışlara, fıs fıs konuşmalara maruz kaldım, yüzlerce kez “a kadından erkeğe de oluyor mu?” sorusuna cevap verdim, trilyon tane açılma deneyimi yaşadım bu yüzden, saymakla bitiremem… (ÇT)