Change.org’da başlatılan “#ÖzgecanYasası çıksın, yasalar kadınları korusun!” başlıklı kampanyaya imza verenlerin sayısı 1 milyonu geçti. Kampanya, “kadına karşı işlenmiş suçlarda keyfi uygulanan ceza ve tahrik indiriminin kalkmasını” talep ediyor.
Kadın katillerine ceza indirimi uygulanmaması talebi aslında kadın hareketi tarafından yıllardır dillendiriliyor.
Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu’ndan Mor Çatı avukatı Çiğdem Hacısoftaoğlu, asıl sorunun yasa metinleri değil, yasa uygulayıcılarının yaklaşımları olduğunun altını çiziyor.
“Bu kampanya iyi, hoş, ama mevcut yasaların kadınlar lehine uygulanması da zaten mümkün. Örneğin haksız tahrik indirimini düzenleyen maddede herhangi bir cinsiyete atıf yok dolayısı ile cinsiyetsiz bir düzenleme. Mesele o mevzuatı uygulamakla yükümlü olan kişilerin cinsiyetçi zihniyeti. Sonuçta yasada kadının giydiği kıyafetin, sevişmek istememesinin haksız tahrik düzenlemesi kapsamında değerlendirileceği yazmıyor. Hakim o kararı vermeyebilir, Yargıtay o kararı onamayabilirdi.”
"Mevzuat değil, zihniyet sorunu var"
bianet’in erkek şiddeti çetelesine göre, 1 Mart 2013 – 31 Ocak 2014 tarihleri arasında ulusal ve yerel medya ile haber sitelerine yansıyan erkek şiddeti davalarında katillerin yüzde 45’i tahrik ve iyi hal indirimlerinden faydalandı. |
Hacısoftaoğlu, yasada iyi hal indiriminin hakimlerin takdir yetkisine bırakıldığını vurguluyor ve kamuoyu nezdinde görünür kılınması gereken konunun da bu uygulama olduğunu söylüyor.
“Uzun süre evde eşine şiddet uygulamış, sonunda öldürmüş erkeğe kravatından dolayı indirim uygulanabiliyor. Aslında burada erkek 20 yıl boyunca devlet tarafından görünmeyen bir suçu işliyor ancak mahkeme sadece sonuçla ilgilendiğinden sıradan bir insan öldürme suçu olarak yargılamayı yapıyor.
“Bu indirimlerin sadece kadın cinayetlerinde uygulanmamasını söylemek hukuki olarak bir muğlaklık yaratıyor; yani şimdiye kadar katillere indirim yapmış hakim bunun bir kadın cinayeti olup olmadığına nasıl karar verecek? Üstelik bizim yeni yasal düzenlemelere ihtiyacımız olduğunu da çok düşünmüyorum. Örneğin son olarak imzaladığımız İstanbul Sözleşmesi var. Sözleşme tüm taraf devletlere kadın erkek eşitliğini, sağlamakla ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadele alanında devletin kurumsal mekanizmalar kurmasını zorunlu tutuyor.
“Yasa uygulayıcılar, yasalara rağmen kendi bakış açıları nedeniyle bu kararları alıyorlar. Erkek egemen zihniyetin olduğu bir toplumda ‘adalet’ mekanizmaları da bu zihniyetten maalesef muaf değildir. Kadına yönelik şiddetin arkasında yatan toplumsal algı, bu suçun bir erkek tarafından bizzat işlenmesi ve suç işlendikten sonra devreye giren yargılama faaliyetinin cinsiyetçi pratiği bir bütün olarak okumak gerekiyor. Yasalar nasıl düzenlenirse düzenlensin, uygulayıcının gözleri böyle bir dünyadan baktıklarını biliyoruz. Kısacası şu anda bir mevzuat sorunundan öte, muz yok, zihniyet sorunumuz var."
İstanbul Sözleşmesi 1 senedir yürürlükte
“İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de imzalandı; 24 Kasım 2011’de TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı; 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.
Sözleşmenin 46. maddesinde, suçun koca, eski koca, aile fertleri tarafından işlenmesi, suçtan önce bir şiddet hikayesi olması, mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi, failin daha önce de benzer suçlardan hüküm giymiş olması “cezayı ağırlaştırıcı koşullar” olarak tanımlanıyor.
Ancak kadın örgütleri, şiddete karşı en kapsamlı metinlerden biri olan Sözleşme’nin uygulanmamasından şikayetçi.
“Tek bir isim üzerinden konuşmak sorunu örtüyor”
Hacısoftaoğlu, kadına yönelik şiddete karşı kampanyaların tek bir isim üzerinden yürütülmesinin ise kadınların araçsallaştırdığını söylüyor ve ekliyor:
“Kadına yönelik şiddet Özgecan Aslan’la başlayıp, onunla bitmedi. Ondan sonra da pek çok kadın öldürüldü. Buna Özgecan Aslan yasası demek, toplumsal bir gerçeğin üzerini örtüyor. Ayrıca birebir Özgecan Aslan’ın yaşadığı şiddet türünü akla getiriyor. Aslan, bir minibüste tecavüz girişiminin ardından öldürüldü ama başka bir kadın 20 yıldır evli olduğu erkek tarafından sistematik şiddet görüyor ve öldürülüyor. Bu suçu ‘kadına yönelik erkek şiddeti’ olarak tarif etmek lazım.” (ÇT)
* Fotoğraf: Anadolu Ajansı, 8 Mart 2015.