Fotoğraf: Sendika.org Arşivi
Türkiye’de erkek şiddeti 2021’de Türkiye vatandaşı olmayan kadınları etkilemeye devam etti. bianet erkek şiddeti çetelesine yansıyan şiddet vakalarından yola çıkarak göçmen ve mülteci kadınların haklarını ve haklarına erişimde yaşadıkları sorunları Göçmen Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hatice Ödemiş’le konuştuk.
bianet erkek şiddeti çetelesine göre Türkiye’de erkekler 2021 yılında 20 Kasım’a kadar Türkiyeli olmayan on beş kadını ve bir kız çocuğunu öldürdü.
TIKLAYIN - bianet erkek şiddeti çetelelerinin tamamı
Erkekler, göçmen ya da mülteci aile üyelerini, sevgililerini, eski karılarını, kendilerini reddeden kadınları, gasp etmek için hedef aldıkları kadınları öldürdü. Sekiz kadının ölümü ise “şüpheli ölüm” olarak basına yansıdı.
Suriyeli Nur Cemil H.’yi kocası evinde bıçaklayarak ve boğarak öldürdü. Bir erkek ise Suriyeli kızı Amara D.’yi (13) darp ederek ve yakarak öldürdü. Bir erkek Kırgızistanlı gelini Ayat A.’yı “kendisine iyi davranmadığı” iddiasıyla öldürdü ve vücudunu parçalara ayırdı. Afganistanlı Fatıma Haideri’yi (28) eski kocası, Afganistanlı Zekiye Hossini’yi (30) “ikinci eşi olma teklifini” reddettiği erkek öldürdü. Bir erkek Faslı sevgilisi Samira Lkhadır’ı, bir erkek Rusyalı sevgilisi Tatyana Feodorova’yı (51), bir erkek Ukraynalı sevgilisi Anzelika Sraufant’ı (33) öldürdü. Erkekler Suriyeli Mukadder Zyrek’i (60) oğluyla kavga ettikleri için, Suriyeli Türkiye El Mohammed’i (50) eşyalarını gasp etmek için öldürdü. Azerbaycanlı Tarhana Yaman’ı (25) ev sahibi olan erkek öldürdü. Erkekler Iraklı Êzîdî mülteci Baran Hasan Rasho’yu (23), Suriyeli Melek Elşemo’yu (24) ve Gürcistanlı Teyo’u bilinmeyen sebeplerle öldürdü. Urfa’da Suriyeli Futem Alhamadi’nin (39) ve Sakarya’da ismi basına yansımayan İranlı bir kadının ölümleri ise faili belirlenmemiş cinayetler olarak basına yansıdı. |
Göçmen ya da mülteci kadınlara darp, taciz, cinsel şiddet vakaları da erkek şiddeti çetelesine her ay yansıdı.
Adalete erişim sorunu
Göçmen Dayanışma Derneği Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Hatice Ödemiş, Türkiye’deki göçmen ve mülteci kadınların yaşadığı erkek şiddetini ve adalete erişimde yaşadıkları sorunları bianet’e anlattı.
-Türkiye’deki göçmen ve mülteci kadınların haklarına ve adalete erişimini kısıtlayan koşullarla ilgili bilgi verebilir misiniz?
Şu an kesin sayı bilinmemekle birlikte Türkiye’de 4 milyon civarı kayıtlı mülteciden bahsediliyor. Ben mülteci kavramını sosyolojik olarak kullanıyorum, hangi sebeple olursa olsun ülkelerini terk etmişler ve başka bir ülkede uluslararası korunma, sığınma arıyorlar. Gelen mültecilerin yarısından fazlasının kadın olduğunu biliyoruz. Kayıtlı olmayan mültecilerin de büyük oranı kadınlardan oluşuyor.
Makro çerçevede, Türkiye’de mültecilerin kalıcı olacağı düşünülmedi. Buna yönelik çözümler zaten üretilmedi, geliştirilmedi. Kadınlara geldiğimizde ise kadın olmaktan kaynaklanan sorunlar yaşıyorlar. Önemli bir tanesi tabii ki kadına yönelik erkek şiddeti.
Türkiye’de Türkiyeli kadınların yaşadığı çok ciddi bir erkek şiddeti var, haklara erişim bakımından “Türkiyeli kadınlar da ulaşamıyor” denilebilir ama bu mülteci kadınların yaşadığı sorunlardan farklı. ABD’de beyaz bir kadının yaşadığı şiddetle siyah bir kadının yaşadığı şiddet nasıl farklıysa Türkiye’de Türkiyeli kadınların ve mülteci kadınların yaşadığı şiddet arasında fark var.
Bu fark da mülteci kadınların haklara, adalete erişimini ciddi oranda engelleyen bir kısır döngüye gidiyor. Mülteci kadınların yaşadığı sorunlar yeterince görünür değil ve mülteci kadınların yaşadığı şiddet konusuyla çok temas edilmedi.
“Polisle karşılaşma başka bir şiddet hâli”
-Erkek şiddeti ile karşılaşan bir göçmen ya da mülteci kadın için nasıl bir hukuki süreç söz konusu oluyor? Resmî kurumlara başvuranların karşılaştıkları temel sorunlar neler?
Temellerini düşündüğümüzde kadına yönelik erkek şiddeti zaten bir sistem sorunu, bu mekanizma mülteci kadınlarda daha da sistematik bir şekilde işliyor. Öncelikle ev içerisinde yaşadıkları şiddet katmerlenmiş durumda. Bunun birinci nedeni, kadınların şiddete uğradıkları zaman herhangi bir yere başvurabileceklerine yönelik bilgileri, haklarına dair bilgileri olmaması.
Bize başvuran kadınlardan hiçbiri doğrudan şiddet nedeniyle başvurmuyor, biz yaptığımız görüşmeler neticesinde evde kadına ve çocuklara yönelik bir erkek şiddeti olduğunu görüyoruz.
Bu noktada bilgilendirme yapıyoruz ve ne yapabileceklerine dair karar alabilecekleri bir süreç işletiyoruz. Diyelim ki bunda başarılı olduk, o mekanizmanın içine kadının girmesini sağladık. Bu sefer de o mekanizmaya erişmek ve işletilmesini sağlamakla ilgili sıkıntılar yaşıyoruz.
Karakola gidiyoruz, kadını kollukla görüştürüyoruz - ki polisle karşılaşma hâli kadınlar için başka bir şiddet hâli, travmayı tetikleyen bir hâl. Bunu aşarsak, örneğin kadın ilk adım istasyonlarına giderse mekanizmada çok ciddi yapısal sorunlar olduğu için kadınlar tekrar tekrar mağduriyet yaşıyorlar.
“Hiçbir kurtuluş planı yok”
Diyelim ki Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ne (ŞÖNİM) yerleşebildiler, orada da ayrımcılıktan, dil bariyerinin varlığından hâlâ söz edebiliriz. Şiddet mağduru, diyelim ki aile bağlarını koparmayı, damgalamayı göze almış, başvurmuş ve yerleşmiş. Sonrası için hiçbir kurtuluş planı yok.
Aynı zamanda kapasite sorunu çok ciddi. Sığınaklar var ama bu sığınaklara kadınların yerleşmesi çok zor. Bu kapasite sorununun çözülmesi gerekiyor.
Kadınların sadece şiddetten korunma değil, haklarıyla ilgili birçok korkuları ve kaygıları var. Örneğin Türkiyeli biriyle evlenen bir kadın çok rahat bir şekilde eşi tarafından bir başvuru yaparsa sınır dışı edileceği tehdidiyle korkutuluyor. Örneğin çocukları varsa onları alıp alamayacağını bilmiyor, medeni haklarını bilmiyor.
Zaten bu hakların kullanımı önünde engeller var. Bu hakları kullandıktan sonrası için de bir kurtuluş planı kesinlikle yok. Bu da kadınları şiddet döngüsünün içine geri dönmeye zorlayan bir unsur. Patriarkal sistem egemenliğini, kadını kendine bağımlı kılmayı o şekilde devam ettiriyor. Bu bahsettiğimiz deneyimler çok küçük bir kısmı. Yansımayan, görmediğimiz, bilmediğimiz binlerce vaka var.
“Kimliği olmayan kadının hiçbir hakka erişimi yok”
-Kimliği olmayan kadınlar yasal olarak karakola başvurabilir mi?
Kimliği olmayan kadınlar herhangi bir yere başvurmaktan hep korkuyor. Kimliği olmayan kişinin hiçbir hakkı yok, hiçbir hakka erişimi yok demek zaten. Kimliği olmayan kadınlar, özellikle de son dönemlerde başvurularda yaşanan zorluklar nedeniyle başvurmuyorlar. Oysa hem ulusal hem uluslararası mevzuata göre, bunu İstanbul Sözleşmesi zaten özellikle vurgulamıştır, şiddete maruz kalan mülteci kadınların mutlaka ikamet ile statülendirilmeleri gerekir. Oysa bu olmuyor, kadınlar sınır dışı edilme kaygısı ile yaşıyorlar.
Ülkelerinde zaten ciddi bir çatışmadan gelmişler, göç yollarında taciz, tecavüz, şiddet yaşamışlar, burada da taciz, tecavüz, şiddet yaşamışlar. Kadınların göze alıp da faillerle ilgili duyuruda, başvuruda bulunmaları çok zor. Polisle karşılaştıklarında, her şeyi yeniden yaşamaya başlama durumu var. Kadınlar geri döndükleri ülkelerde de şiddete, tacize karşı korunmasız kalıyor.
Çalışabilenler için de güvencesiz çalışma durumu var, kadınlar daha da korkutuluyor. Zaten “cezasızlık” gibi çok ciddi bir sorun varken bu kısır döngü kendini devam ettiriyor.
Güvencesiz çalışma koşulları
-Tehdit, cinsel şiddet ve seks işçiliğine zorlama gibi erkek şiddeti vakalarının sıklığına karşı kadınları korumak ve desteklemek için nasıl destek mekanizmaları kurulabilir?
Mültecilerin çalışma iznine ulaşması çok zor. Güvencesiz koşullarda, çok zor şartlarda ve düşük maaşlarla, uzun saatler çalışıyorlar. Kültürel bazı öğeler var, çalışmalarıyla ilgili bir sürü hurafeler var, ırkçılığın ve milliyetçiliğin kadınlara dönmesine neden olan durumlar var. Bahsettiğimiz dil bariyeri gibi onlarca etken var.
Bunların hepsi kadınlara yaşadıkları şiddeti artıran bir şey olarak dönüyor. Tehdit, cinsel şiddet ve seks işçiliğine zorlama meselesi de bunların içerisinde.
Türkiye'de göçmen ve mülteci kadınların en korunmasız olduğu alanlardan biri seks işçiliğine zorlama. bianet erkek şiddeti çetelesine göre erkekler 2021'de Kasım ayına kadarki ilk 10 ayda 589 kadını seks işçiliğine zorladı. Seks işçiliğine zorlanan 589 kadının en az 344'ü Türkiye vatandaşı değildi. Yani seks işçiliğine zorlanan kadınların yüzde 58'inden fazlası Türkiye vatandaşı değil. Basına yansıyan haberlere göre seks işçiliğine zorlama suçundan gözaltına alınan erkekler, Türkiye vatandaşı olmayan kadınların pasaportlarına el koyuyor, iş vaadiyle Türkiye'ye getirdikleri kadınları darp ve tehdit ediyor. |
Bizim gözlemlerimize göre ekonomik özgürlük mülteci kadınlar için neredeyse ütopik bir hâl. Dil bariyeri var, diploma denkliğine yönelik bir kolaylaştırma yok. İş ve meslekî beceri kazandırma üzerine çalışılması gerekiyor. Bunun mekanizması kurucu ve inşa edici bir perspektifle, alandaki tüm aktörleri dahil eden bir politika inşa edilmesiyle olmalı.
Mülteci kadınların durumuna çok geç eğildik. Merkezî devlet zaten kalıcı politika üretmedi, yerel yönetimler yeterince eğilmedi. Ama Ugandalı göçmen Jesca Nankabirwa davasında kadın dayanışması oldu ve bunu herkes duydu. Kadınlar ilgilendi ve bu yapıldığında neler olduğunu biliyoruz.
Demek ki kadınlar bunu yaparsa bunun değiştirici ve dönüştürücü gücü olabilir, politik inşa sürecine katkısı olabilir. Destek mekanizmasını kadınlar kurmalı. Evde, sokakta şiddet, cinsel şiddet, seks işçiliğine zorlama gibi durumlarda kadınlar desteklenmeli.
Kadınlara dönük özel politikalar olmalı, esas yükümlülük devlet mekanizmalarında. Burada birçok aktör var, hepsinin kendi üzerine düşen görevi yapması gerekiyor. Bu da yasaların çıkartılması, o yasaların işletilmesi ve nitelikli hizmetlere erişim gibi birçok konuyu kapsıyor.
Temelde eşitliği, eşitlik meselesini düşünmek gerekiyor. Kadınlar olarak “Eşit değilsiniz dendikçe öldürülüyoruz” diyoruz ya, bunun mülteci kadınlara yansımaması beklenebilir mi? Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile çok ilgili, ama temelde böyle bir politik perspektif varken bu sorunların hiçbirine kalıcı, nitelikli çözümler bulunamaz.
Hatice Ödemiş hakkında
Uzun yıllar insan hakları alanında çalışan Hatice Ödemiş, 2016’da Göçmen Dayanışma Derneği’ni kurdu. Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Göçmen Dayanışma Derneği, din, siyasi, etnik, cinsiyet ayrımı ya da cinsiyet yönelimi gözetmeksizin mülteci ve göçmenlerin haklara erişimini destekliyor. GDD, haklara erişimin önündeki bariyerleri göçmenlerle birlikte kaldırmak için özellikle kadınlarla çalışıyor.
(EÖ/EMK)