Uçan Süpürge'nin Antep muhabiri Zehra Sağlam, Yerel Kadın Muhabirler Ağı'nın uzaktan eğitim programı çerçevesinde Pamuk Prenses'le söyleşti. Pamuk Prenses bu kez "mükemmel olmayan", "gerçek" haliyle toplum karşısında...
Dünyanın her köşesinde yüzyıllardır okunan, zengin ya da yoksul fark etmeksizin her evde tanınan, küçük kızların düş alemini süsleyen bir masal kahramanısınız. Bugün sizinle hem hepimizle paylaştığınız masalınız hem de onun arkasındaki gözlerden uzak dünyanızı konuşmak istiyorum. Masalınız annenizin size hamileyken kar gibi beyaz tenli, kan gibi kırmızı yanaklı, gece gibi siyah saçlı bir kız çocuğu dileğiyle başlıyor. Doğduğunuz zaman bu dileğin gerçekleştiği görülüyor. Siz doğumunuzdan itibaren bir güzellik timsalisiniz. Annenizin bu dileğiyle ilgili düşüncelerinizi anlatır mısınız?
Bu röportaj isteğinden dolayı teşekkür ediyorum. Sayenizde ben de masalımın dışına çıkarak insanlara kendi kelimelerimle ulaşma fırsatını yakaladım. Ben annemin "Koşup oynadığını görüp kahkahalarını duyabileceğim, büyürken yanında olabileceğim bir çocuk diliyorum" demesini isterdim galiba.
Masal yazıldığından beri kız çocuklar, bir annenin hayallerini süsleyip onun tarafından sevilmek için bana benzemek istediler. Saçı, yanakları, teni farklı olanlar biraz buruldular biraz da üzüldüler. Bana benzemedikleri için güzel olmadıklarını zannettiler. Ben onların her birine nasıl görünürseniz görünün güzelsiniz, çünkü siz bir anne babanın en iyi dilekleriyle dünyaya geldiniz, güzelsiniz çünkü hayat sizinle başlıyor, sizinle devam ediyor önemli olan mutlu olmak, mutlu olmak için ise ne güzellik gerekli ne de prenseslik, demek isterdim.
Anneniz öldükten babanız size nasıl davrandı? Farklı bir zamanda ya da gerçek dünyada olsanız değişen şeyler olur muydu?
Annem öldükten sonra babam kendini tamamıyla ülkenin yönetimine adadı. Günler geceler boyu çalışır, savaşlara katılır, adamlarıyla toplantılar yapardı. Onun hayatı her ülkede her çağda erkeklerin hep yaptığı gibi "dışarıdaki önemli işler", zaferler, başarılar ve güç üzerine kuruluydu. Sarayın, hizmetkarların idaresi, çocukların yetiştirilmesi, her şeyin hepimizin efendisi olan kralın yani babamın isteğine ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmesini sağlamak ise kraliçenin yani üvey annemin göreviydi.
Masalda benim Prenses olduğum anlatılıyor sadece. Ama hangi yüzyılda, hangi ülkede yaşadığımız, hangi dili konuştuğumuz, hangi dine inandığımız konusunda hiçbir açıklık yok. Çünkü bütün zamanlarda, yaşanılan yer, konuşulan dil ve inanılan Tanrı'dan bağımsız olarak hep aynı kalan tek şey var.
Erkekler kraldır, yerleri evin dışıdır, güçlüdürler. Kral olmak için kazanmayı bilmeleri yeterlidir. Kraliçelik ya da prenseslik ise hep bağımlı ve ikinci planda olmaktır. Kendi başınıza ne kraliçe olabilirsiniz ne de prenses. Kralın eşi ya da kızı olmak zorunluluğu vardır ve kraliçe, prenses, köylü kız, eğitimli, cahil ne olursanız olun kadınsanız sizin yeriniz hep içeridedir, evin içi, sarayın içi, odanın içi...
Yoksul kadınsanız temizliği, yemeği siz yaparsınız, çocuklarınıza siz bakarsınız. Soylu, varlıklı kadınsanız temizlikten, yemekten ve çocukların yetiştirilmesinden siz sorumlusunuzdur. Benim için de durum diğer kız çocukların durumundan farklı değildi. Babam sanki bir babanın çocuğuyla ilgilenmesi, onu sevmesi, onunla konuşması, ona vakit ayırması doğru değilmiş, bunu sadece kadınlar yaparmış gibi davrandı. Halbuki benim mutlu olmak için sevildiğimi, yalnız olmadığımı bilmeye ihtiyacım vardı. Ama diğer kadınlar gibi benim de hayatımın bu kısmı hep biraz eksik kaldı.
Üvey annenizin size karşı ölmenizi isteyecek kadar kötü olan davranışları ve sizi ormana götüren avcının tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Röportajın başından beri konuştuğumuz şeyleri tekrar etmek olacak ama dış dünya ve oradaki zaferler, güç, kahramanlık hep erkeklere ait. Bunlara sahip olan erkekler en büyük ve şatafatlı saraylara, verimli topraklara, cins atlara ve güzel kadınları elde etme hakkına da sahip oluyor. Biz kadınlar, erkeklerin sahip olduğu hiçbir şeye birinci elden sahip olamıyoruz, ancak bir erkek aracılığıyla, onun yanında onun izin verdiği ölçüde ulaşabiliyoruz bütün bunlara. O nedenle de bir erkeğin gözüne girmek, onun yanında yer alabilmek için bize bırakılan tek güç alanı olan güzelliğe sahip olmaya çalışıyoruz.
En genç, en güzel, en doğurgan olmak için mücadele ediyoruz. Çünkü kralımıza layık olacak kadar güzel ve onun neslini ve iktidarını devam ettirecek kadar genç, doğurgan değilsek yok olacağımızı biliyoruz. Eskiden üvey anneme kızardım ama artık anlıyorum ki aslında hepimiz erkeklerin güç savaşında birbirine zulmeden köleleriz.
Beni ormana götürüp sonra acıdığı için serbest bırakıp, bir geyiği vurarak kötü kalpli kraliçeye götüren avcıya gelince... Şimdi sizinle konuşurken farkına varıyorum ki masalımda bütün iyi hasletler gibi merhamet de erkeklere özgülenmiş. Her zamanki gibi kadının hayatı bir erkek tarafından kurtarılmış. Yani merhametiyle de kahraman oluyor erkek.
Yukarıda ormanda yedi cüce ile yaşadığınız döneme ilişkin bir fotoğraf var. Biraz o dönemdeki hayatınızdan yaptıklarınızdan ve cüceler ile ilişkinizden bahsedebilir miyiz? Biz kendi ülkemizde "toplumsal cinsiyet" diye bir kavram üzerinde tartışıp duruyoruz. Sizin ülkenizde bu konuda hiç çalışma yapıldı mı? Size göre toplumsal cinsiyet ne demek?
Sondan başlayayım isterseniz yanıtlamaya. Toplumsal cinsiyet görevleri bölüşmek demek. Bizim zamanımızda bunlar bu şekilde adlandırılmazdı ama kadın ya da erkek olarak doğmak, biyolojik cinsiyet bildiğim kadarıyla. Toplumsal cinsiyet ise doğumdan gelen cinsiyet dışında toplumun sizden istediği gibi davranmak, görev olarak öğretilen şeyleri öyle imiş gibi üstlenmek.
Masalda cüceler çalışmaya gidiyor, ben de temizlik yapıp çamaşırları yıkayıp yemek pişiriyorum. Ben dışarıda çalışıp evin geçimini sağlayan cüceleri yıkıyorum ve onlar da mutlu olup eğleniyorlar. Yüzümde bir şefkat ifadesi var. Şimdi anlıyorum ki masalcı benim aracılığımla bütün kadınlara "prenses de olsanız kadın olarak dışarıda çalışıp para kazanan erkek için temizlik ve yemek yapacaksınız" diyor.
Gerçekten ben de yeni farkına varıyorum aslında; ne ben ne de diğer masal kahramanı kadınlar arasında dışarıda çalışan, işe giden bir kişi bile yok. Gerçekte de masalda da kadınlar erkekleri mutlu ederek mutlu olabiliyor ancak. Hiç kendi adına mutlu olan yok aramızda.
Yukarıda sizin de içinde yer aldığınız ve arkadaşlarınızla yaptığınız bir toplantıda geçen sohbeti konu olan bir fotoğrafınız var. Resmin altında "Disney'in Umutsuz Ev Kadınları" yazılı. Bu resim aslında biraz bizim modern zaman dediğimiz kendi zamanımıza da gönderme niteliğinde. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Hatırladım bunu. Erkeksiz çocuksuz kadın kadına dertleşme günlerimizden birindeydik. Prensi bulmak için kurbağayı öpen, kocası hâlâ külüstür bir (kabak) araba süren, eşi file çorap giyip seksi olmasını isteyen, uyku taklidi yapan, evde yedi bücürle bırakılan ben ve arkadaşlarım. Sizin de dikkat çekmek istediğiniz gibi "Kadınsan her çağda kadınsın, sorunlar da hayatlar da az çok benziyor birbirine."
Sonunda yakışıklı ve genç prens gelip sizi ölümden döndürüyor ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar diye bitiyor masalınız. Yukarıdaki resim bu döneme ilişkin. Hiç dinlediniz mi bilmiyorum ama "Evli, Mutlu, Çocuklu" diye bir şarklı var bizim ülkemizde. Bu resim nedense o şarkıyı çağrıştırdı bana. Gerçekten sonrası hep mutlu muydu ya da mutluluğun size göre tarifini yapabilir misiniz?
Biliyorsunuz ki ben iyi huylu, sevecen, genç ve güzel bir prensestim o zamanlar. Annem ölmüştü ve babamın benimle ilgilenecek durumu yoktu. Kendime ait bir işim, param, hayatımı kendi başıma sürdürecek imkanlarım da mevcut değildi. Masalcının benim için yazabileceği tek mutlu son bir prens tarafından kurtarılmaktı yani.
Bizim ülkemizde aile içi şiddet konusu çok tartışılıyor. Sizde de var mıydı böyle sorunlar?
Elbette vardı. Şiddet insanlık tarihi boyunca görünümleri farklı olsa da hep var oldu. Size de anlattığım üvey annemin bana uyguladığı gibi erkeklerin güç savaşında yer bulamayan kadınların birbirine karşı uyguladığı şiddet vardı. Erkeklerin beğenisini kazanmak için hep genç ve güzel olmak zorunda bulunmanın yarattığı psikolojik şiddet vardı.
Prenses de olsanız kendi başınıza yaşayacak maddi imkanlarınız olmadığı için cüceleri giydirip yedirmek zorunda olmaktan kaynaklanan ekonomik şiddet vardı. Benim kadar şanslı olamayan arkadaşlarımın babaları hatta dedeleri yaşındaki hiç tanımadıkları, krallar ya da prenslerle erkeklerin güç savaşında kazanmalarına vasıta olmaktan kaynaklanan şiddet vardı.
Zorla evlendirildiğiniz adamlarla yaşadığınız ve masalcıların hiç umursamadıkları cinsel şiddet vardı. Tahta erkek evlat vermek zorunda olmaktan kaynaklanan şiddet vardı. Daha da nice çeşitleri vardı ama inanın bu kadarı bile yeter bence,fikir sahibi olmak için.
Son olarak size kadınlar için neler yaptığınızı sormak istiyorum.
Kadınlar için "KENDİ MASALINIZI YAZIN" konulu bir masal yarışması düzenliyorum. Mutlulukları prenslere değil kendilerine bağlı olan bir hayatı hayal edecek umut ve cesareti vermek istiyorum onlara. Gün artık kendi masallarımızı yazma günüdür. (ZS/SD/AS)