Sayalım:
İki oğlan,
dede ve
koca gidecek.
Kadınlar 10 yaşındaki çocukla birlikte evin seçmenlerini uğurlayıp, geri dönmelerini bekleyecek. Üstelik bu toprakların yabancısı falan da değiller... Memleketin "koşulları" eşit olmasına el vermediği için "kadın kısmı" çocuk muamelesi görüyor.
Böyle bir dönem sahiden yaşanmış mıydı? Genç kuşakların "hadi yahu" diyebilecekleri bu durum bir zamanlar Türkiye'sinin utanç verici gerçeğiydi. Sebebi de çok basitti. Kadınlar "nüfus"tan yani "adam"dan sayılmıyorlardı. Ülkeyi yönetecek erkekleri yine erkekler seçiyorlardı.
Bugün yaşları 70'in üstünde olan Türkiyeli kadınların tamamı böyle bir travma yaşamışlardı. Kurtuluş Savaşı öncesi için söylenecek bir söz yok. Padişahlık dönemi deyip geçelim...
Pekiyi, Cumhuriyet kurulduktan sonra kadınlar seçme ve seçilme hakkına kavuşabilmek için neden acaba 13 yıl beklemek zorunda kaldılar?
Seçmen demek erkek demek
Seçimlerde kimlerin oy vereceği, 20 Nisan 1924 tarihli Anayasa'nın 10. maddesi ile düzenlenmişti. Bu Anayasa'ya göre seçmen olmak ya da mebus seçilmek için en önemli koşullardan biri erkek olmaktı. Yani dönemin anayasasına göre erkek Türklerin sahip olduğu bu hakka kadın Türkler sahip değildi.
Üstelik kadınlar da Kurtuluş Savaşına katılmışlar, hem cephede savaşmışlar hem de cephe gerisinden direnişe destek vermişlerdi. İşgale karşı kadınlardan oluşan vatanı müdafaa cemiyetlerinde örgütlenmişlerdi. Ancak yeni Anayasa hazırlanırken kadınlara oy hakkı gereksiz bulunmuştu.
Kısa da olsa bir tartışma yaşanmıştı. Eksik olmasın o günün ileri fikirli mebuslarından Tunalı Hilmi Bey 10. maddede yapılan bir değişiklik sırasında teklifi hazırlayanların "kadınları insandan bile saymadıkları"nı söyleyip itiraz etmişti.
10. madde: "18 yaşını ikmal eden her erkek Türk mebusan intihabına (mebus seçimine) iştirak etme hakkına haizdir.
11. madde: "30 yaşını ikmal eden her erkek Türk mebus intihab edilmek salahiyet haizdir. "
Çok haklıydı ama onun gibi konuşan bir başka mebus daha çıkmayınca madde kabul edildi ve geçti gitti. Üzerinden düzineyle yıl geçmeden de değiştirilmedi.
Kadınlar oy hakkı için hiç mi kavga çıkarmamışlardı? Tabii ki hayır... Daha İmparatorluk sırasında kadınlar oy hakkı konusunu tartışmaya başlamışlardı.
Kadın dergilerinde feminizm ve siyasi haklar dahil pek çok şey açıktan yazılıp konuşulmuştu, Kurtuluş Savaşı'nın ardından Türk Kadınlar Birliği siyasi haklar için epey ısrarcı olmuş hatta siyasi parti kurmaya niyetlenmişti.
Ne var ki, Cumhuriyet, kadınlara uslu durmaları tavsiye etti. Cumhuriyet'i önemseyen kadınlar, yine cumhuriyet uğruna haklarını ertelemeyi kabullendiler.
1920'li yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde siyasi haklar açısından kadınlar kötü durumdaydı. Kimi Batılı ülkelerde kısmi haklar tanınmış, kadınlar yerel seçimler için seçme ve seçilme hakkına kavuşmuştu.
Türkiye'de de kadınlar ilk kez Belediye seçimleri için 3 Nisan 1930 yılında oy kullandılar.
5 Aralık 1934 kadınların yasalar önünde seçme ve seçilme hakkını elde edişlerinin 70. yıldönümü.
Şirin Tekeli'nin "Kadınlar ve Siyasal Toplumsal Hayat" kitabından (Mart 1982) birlikte okuyalım...
"Üçüncü Meclisin dağılma kararının alındığı 5 Aralık 1934 günü, İsmet İnönü ve 191 arkadaşının anayasa ve Seçim Kanununun ilgili maddelerinde değişiklik yapılmasını öneren önergelerinin o gün mecliste bulunan 258 kişinin oybirliğiyle kabul edilmesi üzerine; "22 yaşını bitiren kadın erkek her Türk'e mebus seçmek" ve "30 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk'e mebus seçilmek" hakkı tanınıyordu.
Toplantıya 53 kişi katılmamıştı. ... İsmet İnönü dışında söz alanlardan Şebinkarahisar mebusu Sadri Maksudi, "Bugün demokrasi rejiminden farklı rejimler tahsis etmekte olan memleketlerde kadınlar siyasi haklardan mahrum edilmişlerdir" demişti.
Cumhuriyet'e daha fazla demokrasi gerektiği an kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı.
Gelelim bugüne...
2004 yılında parlamentoda eser miktarda temsil edildiğimizi hatırlarsak (yüzde 4.4) seçilme "hakkımız" üzerine derin derin düşünmeye dalabiliriz. (İÇ/MN)