Manisa'da 217 gebe ile gerçekleştirilen araştırmada, gebelik döneminde şiddetin, kadın ve çocuk sağlığı üzerindeki ciddi olumsuz etkilerinin altı çiziliyor.
Araştırmayı yönetenlerden Doç. Dr. Ümran Sevil, değerlendirmelerini bianet'e anlattı.
Toplumda genel olarak kadına yönelik şiddeti gizleme eğilimi olduğunu söyleyen Ümran Sevil, kendileri gibi sağlık çalışanlarının kadına ve özelde gebelere yönelik şiddetle çok sık karşılaştıklarını belirtiyor:
"Bu araştırmayla, çok sık karşılaştığımız gebelere yönelik şiddetin boyutlarını ve zararlarını somut olarak ortaya koyabilmek istedik. Halk arasında 'Gebe kadın iki canlıdır. Özen, şefkat, anlayış görür' gibi bir kanı var ama, maalesef tablo hiç de öyle değil."
Hem kadın hem çocuk sağlığı zarar görüyor
Araştırma sonuçları, gebelere yönelik şiddetin, erken doğum tehdidi denilen olaylara; prematüre doğumlara, düşüklere ve ölü doğumlara yol açması nedeniyle, hem kadın hem de çocuk sağlığına çok ciddi zararlar verdiğini ortaya koyuyor.
Gebelik boyunca ve gebelikten önce yaşanan şiddetin yol açtığı zararların yanı sıra hamile kadınları bekleyen başka tehlikelerde var.
Sevil, bunları başında cinsel yolla bulaşan hastalıklar geldiğini söylüyor.
"Gebelikte yetersiz kilo almak, enfeksiyon ve kanamaların artması gibi bir çok sağlık sorunu var. Bir de bunlara cinsel yolla bulaşan hastalıklar eklenince, gebe kadınların başa çıkması gereken bir çok sorun oluşuyor."
Gebeye şiddetin faturası: erken doğumlar
Sevil, gebelik sırasında kadınların cinsel istismara uğramasının da erken doğuma neden olduğunu belirtiyor.
Sevil'in dikkat çektiği sık görülen başka bir olay ise, annenin dayak yemesiyle halk arasında 'çocuğun sonu' olarak adlandırılan plasentanın erken ayrılması. Bu durumda anne iç kanama geçiriyor, bebek ise anne karnında ölüyor.
Sevil, gebelere yönelik şiddetin nedenleri arasında, toplumun erkek çocuğa karşı olan eğiliminin de rol oynadığını söylüyor:
"Bebeğin cinsiyeti ultrasonla belirlendiğinde, eğer eş ya da aile bu durumdan memnun değilse kadına yönelik şiddet artıyor. Burada şiddet kullanımıyla, bilinçli olarak çocuğun düşürülmesi de hedeflenebiliyor."
Kadına yönelik şiddet yaş, statü ve hamilelik tanımıyor
Şiddetin yalnızca fiziksel olmadığını, duygusal ve ekonomik şiddetin de görünür kılınması gerektiğini belirten Sevil, gebe kadının beslenmesini dolayısıyla çocuğun beslenmesini engellemenin de bir şiddet olduğu örneğini veriyor.
Sevil, araştırma sonuçlarının, genç, alt sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyden kadınların daha çok şiddete uğradıkları gibi yerleşik kanının yanlışlığını gösterdiğini söylüyor.
Sevil'e göre; kadına yönelik şiddet ne yaş ne statü ne de hamilelik dinlemiyor. Genç ve ekonomik özgürlüğü olan kadınların tek şansı, bu şiddeti daha rahat ifade edebilmek ve tepki koyabilmek oluyor.
Mutsuz anne eşittir sağlıksız anne
Araştırmanın sonuçlarının ortaya koyduğu bir diğer sonuç ise şiddete maruz kalan gebe kadınların yaşadıkları fiziksel ve ruhsal çöküntü nedeniyle, bebeklerine karşı da davranışlarının olumsuz yönde etkilendiği.
Sevil'in araştırmasına katılan gebelerin yüzde 26.7'si sigara kullandığını ve yüzde 20'si kendini mutsuz hissettiğini belirtiyor.
Şiddete maruz kalan gebelerde sigara, alkol ve madde kullanımının düşük doğumlara; ağırlıklı bebek doğumlarına dolaylı olarak etki yaptığı saptanıyor.
Gebelikte şiddetin neden olduğu aşırı stres ve kaygının yine erken doğuma ve bebekte büyüme geriliğine yol açabildiği belirtiliyor.
Sağlık çalışanlarına "Kadına Yönelik Şiddete" eğitimi
Araştırmanın dikkat çekmek istediği önemli bir konuda sağlık çalışanlarından yana. Özellikle gebelerin doğum öncesi izlemelerini yapan sağlık çalışanlarının, şiddete maruz kalan gebeleri bilmesi, dikkat ve özenle izlemesi ve psikolojik destek sağlamasının gerekliliğine dikkat çekiyor.
Sevil, kadına yönelik şiddet konusunda eğitim almamış, Ailenin Korunması Yasası'nı dahi bilmeyen sağlık çalışanlarının da bunu şiddet olarak görmediklerini belirtiyor. Şiddet mağduru kadınlara daha çok ulaşabilmeleri açısından bu kesimin bilinçlendirilmemesinin önemli bir eksiklik olduğunu vurguluyor.
Araştırmada yer alan "Sağlık çalışanları size hiç şiddete maruz kaldınız mı, sorusunu yöneltti mi?" anketine gebelerin yüzde 96.3'ü 'hayır' yanıtını veriyor.
Kadınların mal varlığı kocalarının üzerine kayıtlı
Yine araştırma sonuçlarına göre, araştırmaya katılan kadınların yüzde 10'u gebeliği boyunca hiçbir sağlık kurumuna gitmemiştir
Gebelerin yüzde 8.8'i eşlerinin kendilerini dövdüğünü belirtiyor. İki gebeden biri eşleri tarafından itip kakıldığını; yüzde 10.6'sı eşi tarafından tokatlandığını; yüzde yüzde 6.5'i tekmelendiğini belirtiyor.
Kadınların yüzde 9.2'si eşinin saçından tutup başını sarstığını; yüzde 30'u hakarete maruz kaldığını söylerken; kadınların yüzde 78.9'unun mülkiyetleri ve bankadaki yatırımları kocalarının üzerinde.
Gebelerin yüzde 7.4'ü istemediği halde cinsel ilişkiye zorlandığını ifade ediyor. İki gebe ise şiddet yüzünden tedavi aldığını söylüyor.(GS/AD)