Erkek, sert bir kabuktur.
Esinlediği dil, kendine benzer. Kaslı, noktalaması esintisiz bir dil.
Erkle tartılan, erkle tanımlanan, serüveni erk peşinde bir varoluşun sıkılan bekçisi.
Sıkılmak, erkeğin kronik derdidir.
Erkeklik söylencesini erk kökünden kurtarıp onu düşgücünün tekinsiz kuytularına emanet etmek için yola çıkan, sıkça kendi kabuğuna toslar.
Söylenceden kopmak hiç kolay değildir. Çoğu, zamanla kabuğunu tanır, onu sevmeye, sevdirmeye çalışır.
Erkek, kabuğuyla tanımlanır.
Erkek, erkinin doruğundayken de sürüklendiğini hisseder. Bütün çatlakları sıvamış, kendi hayatından şöyle ya da böyle bir yükselme serüveni çıkarmıştır, için için uğuldadıkça, bastırmak için gürültü yapar. Sızıntı gürleşmesin. Suyunca çatlamasın erkeklik aynası.
Hiçbir erkek, kendiliğinden erkek kalmaz. Erkeklik, sıkı sıkıya uyulması gereken bir akittir. Emek ister. Kabuğa sığana dek.
Sonrası kolay. Kanat çırpmaya gerek kalmadı. Süzülerek varır hikâyesinin sonuna.
Erkek, önceden ve toptan teslim olmanın adıdır.
Erkek, buralı olmadığını bilir. Sakardır, sarsaktır, geç öğrenir. Tutunmak için kendine ve dünyaya binlerce söz vermesi gerekmektedir.
Derin bir suçluluğa, işgal altındaki bir dünyaya doğar. Daracık gözerimi, meşruiyetinin sınırını belirler.
Yegâne meşruiyetin erk olduğunu bilir. Dünyalıymış gibi davrandıkça dünyayı incitir.
Dünyayı incittikçe varoluşunu meşrulaştırır.
Erkek, bir meşruiyet sorunsalıdır.
Erkek, zalim olmadan kendi olması imkânsız, lanetli bir yaratıktır.
Daha küçücük bir adam tomurcuğuyken bildiği yasakların karşısında hırçın bir yasakçı. Erkeklik, hiçbir zaman ulaşamayacağı hayalî bir zirve.
Kamaşma anlarında, korkunun burgaçlanarak bedene girdiği yerin, o büyülü kaldıracın ucunda yapayalnız. Orada biraz soluklansa.
İnziva, erkeğe en çok yakışandır.
Kişinin dünyayı ve içinde kaybolmuş kendini dinlediği inziva hali, erkeğin kendi çıplağına dokunduğu yegâne uzaydır.
Kendini her gün tüketip yeniden kuran münzevi, bir gün erkle tartılmaktan istifa edecektir.
Meğer ki erkle tartılmanın tüketici gerilimi, yerini şahane bir huzursuzluğa bıraksın.
Erkek dilinin buyurgan imlâsı dışına taşamadığım için, taşaklarımda ince bir sızıyla erkeğe yine de suskunluğu biçiyorum.
Öte yandan münzevinin yepyeni bir dile duracağına inanıyorum. İtirafsız, yargısız, rekabetsiz, erkin her türünden soyunmuş bir dile.
Erkeğin, bir söylence olarak tükenip gitmemesi için dünyaya esrimeyle tutunması gerektiğine inanmak istiyorum. Gürültücü haylazla dünyanın efendisi arasında bir sarhoşluk anı olmalı. O anı bütün bir hayata yayabilir misin? Sana reddedilmiş erkekliğin küfrüyle saldıracaklar. Olsun. Bak, buradan görünen ufuk sonsuz.
Erkten soyunabilmenin, bir hiç olabilmenin yolunu nasıl döşemeli?
Erkek, erkeğe dokunabilmeli sözgelimi. Simgesel olarak da gerçekten de. Erkek olmanın imkânlarını zenginleştirmek, erkini tehlikeye attığın oranda mümkün.
Erkek, erkeğin kapısında tanıyacak kendini. Birlikte korkarak, inzivanın kuytularında birlikte soluklanarak. Erkek arkadaşlığını, uçurum kenarına taşımak gerek. Erkekten korkmadığında erkek olmak da kıyıcılığından silkinir belki.
Erkeğin özgürlüğü, erkin her türünü sorgulayarak başlar. Erkin her türlü uygulamasından feragat edebildiği ölçüde özgürleşir, erkek.
Öyleyse; sinsilikten, ketumluktan, yalnızlıktan gerçek inzivaya.
Kontratlardan gayrimeşru bir varoluşa.
Ebedi rekabetten dostluğa.
Kolay çatılmış akıldan Heves'in kuracağı tuzaklara.
Erkekliğin saldırganlıkla, meydan okumayla, savaşçılıkla, avcılıkla tıka basa doldurulmuş, hazzı kıyıcı zaferlerde bulan tanımını silmek; karşılığında kocaman, uğultulu bir boşluk bırakmak gerek.
Genet'nin siyahlar için sorduğu can alıcı soruyu erkek adına gasp ederek soralım haydi: "Erkek ne? Cinsiyeti ne bir kere?" (YT/NM)
* Yıldırım Türker'in yazısı Toplum ve Bilim dergisinin "Erkeklik" temalı Güz 2004, 101 sayısından alındı.