İstanbul Maltepe’ye yolunuz düşerse, büyük ihtimalle geziniz Maltepe Camii’nden başlayıp Atatürk Caddesi üzerinden sahile doğru devam eder. Yol boyunca kafeler, mağazalar ve iş merkezleri size eşlik eder. Caddenin sonuna yaklaştığınızda tren yolu önünüze çıkar ve bir altgeçitle İstasyon Caddesi'ne geçebilirsiniz. Buradan, birçok diziye de mekan olmuş, çeşitli kafe ve restoranlarla çevrili Beşçeşmeler Meydanı sizi karşılar. Meydandan Rıhtım Caddesi’ne bağlanan küçük bir sokaktan sahile ulaşmanız da mümkün.
Ancak toplamda 5-6 dakika süren bu basit güzergah, erişilebilirlik sorunları nedeniyle engelliler, yaşlılar ve bebek arabasıyla gezenler için oldukça zorlayıcı olabiliyor.
İstasyon Caddesi üzerinde bulunan ve 2019 yılında yenilenen altgeçitte, ilk günden beri asansör çalışmıyor. Yaşlılar altgeçide geldiklerinde ya yolculuklarından vazgeçmek zorunda kalıyor ya da merdivenleri çıkarken yarı yolda yoruluyor. Bebek arabasıyla gezenler, çevredeki insanların yardımıyla merdivenleri aşmak zorunda kalıyor. Fiziksel engelliler ise altgeçidi kullanma imkanı bulamıyor.
Altgeçidin hiçbir zaman çalışmayan asansörü
78 yaşındaki Aslan A. da altgeçidi kullanamayanlardan biri. 1999 Gölcük Depremi’nde 48 saat göçük altında kaldıktan sonra arama köpeklerinin yardımıyla kurtarılmış. O günden sonra hayatına tekerlekli sandalye ile devam ediyor.
Aslan A. ile yıllardır erişilebilirlik sağlanmayan altgeçitte, çalışmayan asansörü fotoğraflarken tanışıyoruz. İlk sorum yolun karşısına nasıl geçtiği oluyor. 500 metre ilerideki Marmaray Maltepe İstasyonu’nun altgeçidini kullandığını söylüyor. “Zor olmuyor mu?” diye sorduğumda ise durumu kabullenmiş bir ifadeyle, “Ne yapayım oğlum, alıştık artık. Şehrin her yeri böyle” diyor.
Şehrin erişilebilirlik sorunlarını konuşurken, Marmaray istasyonuna giderken kullandığı yolun da dar ve bozuk olduğunu söylüyorum. Aslan A. bana hak veriyor ve aynı yolda yaşamış olduğu kazayı anlatmaya başlıyor.
Yaklaşık bir yıl önce, hızla gelen bir araba ona çarpmış. Kazanın ardından sağ kolu kırılmış ve artık kolunu hareket ettiremiyor. Karanlık ve dar sokakta kendisine çarpan kişiler kaçmış ve olayın ardından da bulunamamışlar; kamera olmadığı için kimseyi tespit edememişler. Biraz bu duruma kızdıktan sonra sohbetimize devam ediyoruz.
Aslan A., Cevizli’de 1+1 zemin kat bir evde oturuyor. Aylık 6 bin 500 lira kira ödüyor, buna karşın aldığı engelli maaşı yalnızca 4 bin 200 lira. Kirasını karşılayabilmek için mendil satarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Günde 12 saatten fazla çalışmasına rağmen, kazancının belirsiz olduğunu söylüyor; bazı günler 100 lira kazanırken bazı günler ise yalnızca 10 lirayla eve döndüğünü anlatıyor.
Sohbet sırasında sık sık akülü sandalyesinde kendini düzeltmeye çalışıyor ve yüzündeki ifadeden kolundaki ağrının acısını belli ediyor. Durumunu fark edince kolunun ağrıyıp ağrımadığını soruyorum. “Çok ağrım var. İlaç alırsam geçiyor ama ilaçlar pahalı, alamıyorum” diyor. Masadaki ilaçları göstererek, “Bunları bugün biri aldı” deyip ekliyor: “Üç ilaç 400 lira. Benim bu parayı verecek gücüm yok.”
Geçirdiği hastalık sonucunda yatakta bakım gören bir eşi olduğunu belirten Aslan A., “Beslenmemizi bile karşılayamıyoruz. Evde doğalgazı hiç yakmıyorum, küçük tüp kullanıyorum ama onun bile faturasını ödeyemiyorum” diyor. Belediyeden herhangi bir destek alıp almadığını sorduğumda, 10 günde bir temizlik için bir kişinin geldiğini öğreniyorum. Ancak sonra durumundan kendini suçlar halde “Bize devamlı bakıcı lazım. Eşimin bakımını yapamıyorum. Eskiden olsa yapardım ama artık yapamıyorum” diye serzenişte bulunuyor.
Belediyeden bahsederken, iki yıl önce katıldığı ‘toplama kampı’ndan söz ediyor. İlk başta ne demek istediğini anlamıyorum ve neden ‘toplama kampı’ dediğini soruyorum. Sonra, belediyenin sokakta yaşayan insanları topladığı kapalı bir spor salonunda bir süre kaldığını öğreniyorum. Aslan A., burayı şöyle anlatıyor: “Bin kişiyi kapalı bir salona topluyorlar. Dip dibe yatırıyorlar. Sadece yatacak yer ve yemek veriyorlar. Bir daha asla gitmem oraya.”
Belediyenin yeterli desteği olmadığını öğrenince, akülü arabasını soruyorum. Onu da mendil satarken karşılaştığı bir kadının aldığını söylüyor, bu vesileyle ona dualar ediyor.
25 yıldır sağlamcılığa ve haklarının gasp edilmesine maruz kalan Aslan A.’ya son olarak “Hiç kızmıyor musun?” diye soruyorum. İlk başta anlamıyor ve “Kime kızayım?” diyor. Anlık bir refleksle, “Haklarını gasp edenlere” diye ekliyorum. Aslan A., sadece “Onlar cezasını öbür tarafta çekecek” demekle yetiniyor.
(AD)