Ergenekon davası 12 yılın ardından “örgüt yok” kararıyla nihayete ererken o dönemin toplu davalarındaki ortak yönleri ve davaları açanların şimdiki pozisyonlarını derledik.
Dönemin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben bu davanın savcısıyım” dediği, AKP’nin parti olarak müdahil olduğu davanın gerçek savcıları bugün ya firari ya hapiste.
Kontrgerilladan gazetecilere uzanan Ergenekon davasının kısa hikayesi şöyle:
2007’de “ihbar telefonuyla” başladı
Ergenekon soruşturması, Trabzon jandarmasına geldiği iddia edilen “ihbar telefonunun” ardından 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan operasyonda 27 el bombasının bulunmasıyla başladı.
Soruşturmanın ilk iddianamesini dönemin özel yetkili savcıları Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hazırladı.
2 bin 455 sayfalık iddianame 25 Temmuz 2008’de kabul edildi. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, Sedat Peker ve Sami Hoştan ile bazı emekli askerler ve dönemin İP yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 46’sı tutuklu 86 sanık yer aldı.
23 iddianame birleşti, özel salon yapıldı
Yargılama devam ederken, genişleyen soruşturma için savcılar Ercan Şafak, Fikret Seçen, Mehmet Murat Yönder ve Cihan Kansız da görevlendirildi.
Devam eden operasyonların sonunda hazırlanan 23 ayrı iddianame tek dosyada birleştirildi. Sanık sayısı 275 oldu. Davanın sanıkları arasında Veli Küçük de vardı, Türkan Saylan da…
Sanık sayısı artınca yargılamaların yapıldığı Silivri Cezaevi’nin giriş kapısının yaklaşık 50 metre yanında, 250 sanık, 350 izleyici ve 200 avukat kapasiteli yeni salon yapıldı.
Faili meçhul yok, katliam yok, gözaltında kayıplar yok
Faili meçhul cinayetler, yargısız infaz, işkence, köy yakmalar/boşaltmalar ve gözaltında kayıp olaylarından tanınan isimler davanın sanıkları arasındaydı.
İnsanlık suçlarından iddianamede sadece konjonktür gereği bahsedilirken, sanıklar “bu suçlardan” değil, “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” başta olmak üzere devlete karşı suçlardan yargılandı.
Mağdur ailelerin başvuruları reddedildi
Faili meçhul cinayetler ve yargısız infazlarda yaşamlarını yitirenlerin yakınlarının davalara müdahil olma talepleri de reddedildi.
Örneğin, PKK itirafçılarından gizli tanık Emek’in ifadelerinde anlattığı, yazar Musa Anter ve DEP Milletvekili Mehmet Sincar cinayetlerine ilişkin bilgilere iddianamede yer verildi.
Gazi katliamı da Ergenekon soruşturması kapsamında yeniden gündeme geldi. Gizli tanık ifadesinde, Gazi mahallesi katliamı emrinin, Ergenekon sanığı Veli Küçük tarafından verildiğine işaret edildi.
Gazi Mahallesi katliamında yaşamını yitirenlerin yaptığı müdahillik başvurusu ise reddedilirken, Veli Küçük katliam emrini vermekten değil, katliamı “örgütsel amaçları için kullanmaktan” yargılandı ve berat etti…
Dava başladığında, kovuşturmanın genişletilmesini talep eden 300 aydının açıklaması da, sonrasındaki buna dair talepler de karşılıksız kaldı.
10 yıl sonra Dink davasında…
Ergenekon davasında sık sık gündeme gelen konulardan biri de Hrant Dink cinayetiydi. Henüz hükme bağlanmayan Dink davasında Nisan 2017’de hazırlanan 3. iddianamede eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in de aralarında bulunduğu 27 kamu görevlisinin, cinayet şüphelisi askerlerin 15 Temmuz darbe girişiminde aktif rol aldığı tespitine yer verildi.
İddianameye göre, Hrant Dink cinayeti bir “araç suçtu” ve amaç da Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını başlatarak emniyetteki hakim yapı olmaktı. Ama bu tespit Ergenekon davasına yansımadı.
Sanıkların eylemine “Dink cinayetinin, Fethullah Gülen'in sapkın dini inançları referans alınarak başka bir düzen getirmek için başlangıç eylemi” tanımlaması yapılırken, Dink ailesince “sanıkların halen eksik kaldığı” talebi görmezden gelinmeye devam etti.
Gizli tanıklar hayatımıza girdi
“Gizli tanıklık” uygulaması Ergenekon davasıyla yargı literatürüne girdi.
Davada 31’i gizli tanık olmak üzere 160 tanığın beyanı alındı. PKK’nin eski yöneticilerinden Şemdin Sakık, ifade verdiği duruşmada Deniz isimli gizli tanığın kendisi olduğunu açıkladı. Gizli tanıkların kaçı aynı zamanda “açık tanıktı”, bilmiyoruz…
Gizli tanık ifadeleriyle yürüyen, siyasi duruma göre kararlarında değişiklik gösteren dava, 1 Temmuz 2019’da sona erdi.
“Terör örgütünün varlığı ispat edilememiştir”
TIKLAYIN - Ergenekon Davasında İkinci Karar: Örgüt Tespit Edilemedi
İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kısa karara göre, “örgüt üyeliğiyle” suçlanan tüm sanıklar beraat etti.
Danıştay ve Cumhuriyet gazetesi saldırıları failleri Osman Yıldırım, İsmail Sağır ve Erhan Timuroğlu'na müebbet hapis cezası verildi. Danıştay saldırısını düzenleyen Alparslan Yıldırım'a ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Mahkeme, Yargıtay kararına ve savcının şu mütalaasına uydu:
“Ergenekon silahlı terör örgütünün varlığının, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı, bu nedenle de varlığı kanıtlanamayan örgütün liderliği, üyeliği ve örgüt adına suç işlenmesinin de söz konusu edilemeyeceği anlaşılmıştır. Bu haliyle bu dava kapsamında kovuşturmaya konu edilen 'Ergenekon' adlı bir terör örgütünün varlığı ispat edilememiştir.”
Hayatını kaybeden sanıklar oldu
Yargılama sürecinde geçen yıllarda Saylan, MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu, tutuklu iş insanı Kuddusi Okkır, gazeteci İlhan Selçuk gibi birçok sanık davanın sonuçlandığını göremeden hayatını kaybetti.
“Başrollerin” üçü de firari
12 yıllık hikayenin sonunda bu “macerayı” başlatan, yani davayı açan savcılara ne oldu?
Kamuoyunda en bilinen isimler olan üç savcı Zekeriya Öz, Fikret Seçen ve Cihan Kansız firari.
Adana'da Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında “silahlı terör örgütüne üye olma” yargılanan Mehmet Ali Pekgüzel’e 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Ercan Şafak’a aynı suçtan 9 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Mehmet Murat Yönder ve Nihat Taşkın’ın yargılaması sürüyor, ikisi de tutuklu.
Balyoz torbası “bavulla” başladı
Ergenekon’dan üç yıl sonra “Balyoz” başladı, bu kez bir gazete haberi ve “bavulla”.
Darbe planı olduğu iddia edilen “Balyoz”, ilk olarak Taraf gazetesinin 20 Ocak 2010'daki haberinde açıkladığı 2003 tarihli “Balyoz Harekât Planı” başlıklı sayfalarla gündeme geldi.
5 bin sayfalık “belgelerde” Fatih ve Beyazıt camilerinde bomba patlatılarak hükümetin sıkıyönetim ilan etmeye zorlanması, Yunanistan hava sahası üzerinde bir Türk jetinin düşürülerek halkın galeyana getirilmesi ve darbe sonrası önceden ismi belirlenen kişilerin tutuklanması gibi planların olduğu ileri sürüldü.
Taraf gazetesinin yazarı Mehmet Baransu, 30 Ocak 2010'da elindeki belgeleri bir bavul içerisinde o dönem Beşiktaş'ta bulunan İstanbul Adliyesi’ne teslim etti.
Özel yetkili savcılar, beş bin sayfayı bir ayda “inceledi” ve 22 Şubat 2010'da ilk gözaltı dalgası başladı. Dönemin ruhuna uygun olarak “dalga dalga” ilerleyen operasyonlar sonucu, dava açıldı, ilk duruşma 16 Aralık 2010’da görüldü.
Dava 21 Eylül 2012’de tamamlandı, Davanın bir numaralı sanığı emekli 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan ile Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek ve Emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Halil İbrahim Fırtına'ya darbe girişiminde bulundukları iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Ardından eksik teşebbüste bulundukları gerekçesiyle cezaları 20 yıl hapis cezasına düşürüldü.
AYM, 18 Haziran 2014’te verdiği kararla 230 Balyoz davası sanığının başvurusu üzerine verdiği kararda dijital veriler ve sanık dinlenilmesiyle ilgili konularda haklarının ihlal edildiğine hükmetti.
31 Mart 2015'te Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin "hak ihlali" yönünde verdiği kararın ardından yeniden görülen "Balyoz Planı" davasında 236 sanık hakkında beraat kararı verdi.
Bu dava da 12 yılın ardından beraat kararıyla sonlandı, dosya Yargıtay’da.
KCK davalarında "devletin tutumu net"
KCK adı altında açılan davalar, diğer “torbalardan” farklı olarak ayrı ayrı görüldü ve bazıları halen devam ediyor.
Birçok farklı ilde aynı adla açılan davalarda yüzlerce Kürt aydın, siyasetçi, gazeteci yargılandı.
Örneğin KCK basın davası İstanbul’da başladı, 2011'in Aralık ayında Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem, Azadiya Welat, Demokratik Modernite ve Fırat Dağıtım gibi Kürt basınına yönelik yapılan operasyonda 46 çalışan gözaltına alındı, 32'si tutuklandı.
Avukat Özcan Kılıç, bu davanın son duruşmasında, soruşturmayı yürüten emniyet görevlilerinin bu davada yargılanan gazetecilere “komplo” kurduğu iddiasıyla İstanbul 26. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın akıbetinin sorulmasını istedi. Mahkeme talebi kabul etti, dava sürüyor.
“KCK ana dava” olarak anılan Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada ise Mayıs 2018’de Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, mahkemenin 111 sanığa verdiği hapis cezasından 89’unu onadı.
2009'da açılan davada, aralarında dönemin Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) eş genel başkanlar, milletvekili, belediye eş başkanları, meclis üyeleri, siyasetçiler, insan hakları savunucuları, gazeteci ve aydınların bulunduğu 154 kişi yargılanıyordu.
28 Mart 2017’de kararını açıklayan Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi 16 kişiye 21’er yıl, 95 kişiye 1 yıl 2 aydan 18 yıla kadar hapis cezasına hükmetti.
Torba davaların içerisinde, halen yargı tehdidi altında olan sanıklara sahip olan sadece KCK davaları kaldı.
Hapis cezaları onanan ve birçok sanığının hapiste olduğu KCK davaları, diğer “torbalara” göre devletin tutumunun değişmediğinin kanıtı. (AS)