Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin, Ergenekon davasında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu mütalaayla ilgili bianet’e yaptığı değerlendirmede, 100 yıldır olağanüstü durumların kural haline geldiği Türkiye’de bu durumların da ötesinde, dünya tarihine geçecek bir durumla karşı karşıya olunduğunu belirtiyor.
Kaldırılmış olan özel yetkili mahkemenin hala faaliyetine devam ettiğine dikkat çeken Ertekin, dünyanın hiçbir yerinde ceza muhakemesi usulü değiştiğinde, mahkeme kaldırıldığında çalışmaya devam edemeyeceğini, bunun çok ciddi bir istisna olduğunu ifade etti.
“Böyle bir işleyişi Türkiye ve dünya ikinci defa görüyor. Bir kere de sıkıyönetim mahkemelerinde benzer bir durum olmuştu. Kendi davalarını bitirene kadar yürürlükte kaldılar.
“Kural usul hükümlerinin anında yürürlüğe girmesidir. Tüm dünyada da bu uygulanır. Türkiye’de olmayan bir mahkeme hala yargılama yapmaya devam etmektedir ve savcı olmayan mahkemeye mütalaa vermiştir. Komik bir durumla karşı karşıyayız.”
“Ergenekon dava değil sıra dayağı”
Ertekin, yargıya yön verenlerin adli perspektifinin belirginleştiğini ve bu perspektifte hukuksal süreçlere yönelik herhangi bir hassasiyete sahip olmadıklarının anlaşıldığını belirtiyor.
“‘Çorba davalar’ üreterek yargılamalar yürütüyorlar ve ‘sıra dayağı’ denilebilecek bir perspektifle hareket ediyorlar.
“Türkiye’de derin devletle hesaplaşmamızın önündeki engellerin sadece asker veya sadece ulusalcılar olmadığı ortaya çıkmıştır.
“Askerler, ulusalcılar, geçmiş statükonun sahiplerinin yanında bugünkü adli perspektifin, bugünkü davaların kendisinin derin devletle hesaplaşmamızın önündeki engellerden birisi olduğu son derece açıktır.
“Şu ana kadarki derin devlet suçlarının hiçbiri ciddiyetle soruşturulmamıştır. Beş altı yıldır ‘Derin devlet soruşturması yapıyoruz, halka dönük devlet şiddetinin hesabını soruyoruz’ diyenler sadece kendilerine yönelik eylemlerin hesabını sordular, bunun dışındaki devlet şiddetini tamamen dışarıda tuttular.
“Bugün hala derin devletle hesaplaşmayı yargının önüne koymak zorundayız. Fakat buna ilişkin engellerden bir tanesinin de bugünkü derin devlet davalarının, iddianamelerinin, mütalaalarının kendisi olduğunun farkına varmamız gereken bir dönemdeyiz.”
“Hükümet ve cemaate karşı olanlar yargılanıyor”
2008’de Birikim dergisinde “Derin devlet sembolleri ve Ergenekon” başlıklı bir yazı yazdığını hatırlatan Ertekin, derin devlet soruşturmasına mutlaka destek verilmesi gerektiğini, bazı perspektif hatalar olduğunu, somut devlet kurumları yerine soyut bir derin devlet tabiri yapıldığını, bunun bir sorun olduğunu fakat süreç içinde aşılabileceğini yazdığını belirtiyor.
Ancak 2009-2010’dan itibaren derin devlet davalarının karakterinin tam anlamıyla belirginleşmeye başladığını ifade eden Ertekin, derin devlet davasının asıl kapsamını belirleyen unsurun mevcut hükümete yönelik eylemler ve bunun da ötesinde cemaate yönelik eylemler olduğunu vurguluyor.
“Hükümet cunta tehlikesiyle karşı karşıya kalınca hükümeti anlayabilirsiniz. Buna karşılık cemaate dönük eylemler iddianamelerde yer aldı ve cemaat meşru bir mağdur olarak devlet protokolü içine yerleştirildi.
“Buradan da anlıyoruz ki, Ergenekon perspektifi sadece bu iki grubun siyasi çıkarlarına hizmet eden bir aşamaya gelmiş durumdadır.
“Artık AKP’nin siyasi çıkarlarını da aşan, hatta yer yer kendi siyasi çıkarlarına zarar veren bir aşamaya gelmiş durumdadır. Bu aşamadan sonra derin devlet davalarının derin devlet olarak tarif edilen davaların mutlaka tırnak içine alınması gerekir.
“2009-2010’dan sonra bu davalar derin devlet davaları olmaktan çıkmıştır, bir tür ittihatçılardan beri var olan ve belirli siyasi hasımları ekarte etmek için kullanan taklibi hükümet davalarına çevrilmiştir.”
“Kürtlere karşı suçlar kısmi olarak bile ele alınmadı”
Ertekin, yargılanan kişilerden bazılarının işledikleri öne sürülen asıl suçlardan yargılanmamasına, mesela Kürtlere yönelik şiddetin bu davada kısmi olarak bile ele alınmamasına dikkat çekiyor.
“Büyük insanlık suçlarına girebilecek Maraş, Sivas, Çorum katliamları ciddi olarak soruşturulmadı. Dava kapsamında bu davaların da soruşturulacağı işaret edilmişti.
“Ancak dava bu yönde devam etmek yerine tam tersi belli bir siyasi grubun çıkarına hizmet edecek şekilde kurgulanmaya devam edildi ve karakteri 2010’dan sonra belirginleşti.
“Bu aşamadan sonra halkın da bu tür davalar karşısındaki sağduyusunun ortadan kalkacağını düşünüyorum.”
“Davaların çoğu spekülasyonlara dönük”
Ertekin’e lideri dahi olmayan bir örgütün varlığının neye dayandırıldığını soruyoruz.
“Geleneksel olarak hukukta örgütlerin eylemleri ve liderlerinin somut olarak belirginleşmesi aranır. Somut tüm örgütlerde eylemleri, lider ve kadroları somut olmalıdır.
“Bugünkü davaların pek çoğu hukuki açıdan somutluk çizgisinden çıkmış, tamamen soyut, spekülasyona dönük ve ön hükümlerle kurulan bir hükümler alanına dönüşmüştür.
“Genel af olabilir”
Ertekin, son zamanlarda sıklıkla konuşulan genel af söylentileriyle ilgili olarak da, genel affın beş altı yıldır siyasi bir proje olarak gündemde olduğunu ve bu projenin ayaklarından bir tanesinin de bu davalar olduğunu savunuyor.
“Özellikle Kürtlerle barış üzerinden siyasi af seçeneğinin yavaş yavaş hazırlandığı ve bu davalarla mecbur bırakılmaya çalışıldığına dair kanaati ben de paylaşıyorum.
“Yargı siyasal güçler arasındaki pazarlıkların bir aracına dönüşmüştür. Bunu tehlikeli buluyorum. Yargı bu tür siyasal çatışmaların bir tarafı olmamalıdır.
“Yargı geçmişte olduğu gibi bugün de kendi görevini unutmaktadır. Eğer bir af olacaksa bu siyasi güçler arasında müzakereden olmalıdır, yargı süreçlerinden değil.” (EKN)
* Fotoğraf: Salih Zeki Fazlıoğlu / AA