*Bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlandı.
Türkiye sanayisinin büyük bir bölümünü karşılayan ve ülke nüfusunun yüzde 20'sinin yaşadığı Trakya'da kontrolsüz ağır sanayi faaliyetleri, nüfus yoğunluğu, bilinçsiz su tüketimi, zirai ilaçlamalar gibi baskılar, su varlıklarını olumsuz yönde etkiliyor.
Ergene bölgesinde yeraltı kaynaklarından elde edilen içme ve kullanma sularında, yoğun ağır metallere rastlanıyor. Uzmanlar, içilebilir sağlıkta ve kalitede suyun giderek azaldığını ve sulara geçen ağır metallerin insan sağlığına ciddi etkisi olduğunu söylüyor. Yurttaşlar ise içmek için kuyu ve çeşme suyunu artık kullanamadıklarını dile getiriyor.
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Arazi ve Su Kaynakları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği'nden Prof. Dr. Burcu Tokuç, bianet'e anlattı.
Suyun kokusu bile değişti
Çorlulu 74 yaşında ki Remziye Balkan, 15-20 yıl önce çeşme suyunun kokusunun daha farklı olduğunu söylüyor. 1990’lı yıllarda Çorlu’nun çok kalabalık olmadığını ve fabrikaların daha az olduğunu aktaran Balkan, şunları paylaşıyor:
“Yaklaşık 25 sene önce Çorlu’da ekilip biçilecek çok tarla, bahçe vardı. Bahçelerimiz için çok derinlere inmeden kendimiz kuyu açardık. Mahalledeki çeşmelerden, evlerdeki çeşmelerden çekinmeden su içerdik. Şimdi, elimizi yüzümüzü yıkamaya çekinir olduk. Suyun kokusu bile değişti. Komşudan duydum, daha önce kendimiz kuyu açarken, şimdi para verip insan getirerek aletlerle kuyu açtırıyorlarmış. Bizim bahçedeki kuyu da kurudu. Şimdi açtıramayız. Su, çok aşağılara inmiş, bizim zamanımızdaki gibi değilmiş. Her şeyi bitiriyoruz, kurutuyoruz.”
Kullanılabilecek sağlıkta ve kalitede su azaldı
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Arazi ve Su Kaynakları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta, Trakya bölgesinde su varlıklarının tükenmesinin yanı sıra, kullanılabilecek sağlıkta ve kalitede suyun azaldığını söylüyor. Trakya’da suların kalitesinin değiştiğini ve ağır metallere rastlandığını belirten Orta, 10 yıl öncesine kadar yeraltı su kaynaklarından elde edilen içme ve kullanma sularında, sağlığı tehdit edecek biçimde ağır metal bulunmazken, günümüzde ağır metallere rastlanıldığı bilgisini veriyor.
Orta, “20 yıl önce 80 metre derinlikten yeraltı suyu çekilirken, günümüzde 400-450 metre derinlere inilerek, suya ulaşılabiliyor. Yeraltı sularına ulaşmak için toprak katmanlarında derinlere inildikçe daha fazla ağır metale rastlanıyor” diyor ve devam ediyor:
"Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin, Ergene Nehir çevresinde ve Trakya’da yaşayan ürotelyal tümörlü ((en yaygın mesane tümörü tipi) vakalar, kanda ağır metallerin incelenmesi ve nehir kirliliği ile ilişkisine yönelik yaptığı çalışma ise ağır metallerin etkisini ortaya koyuyor."
Giderilmesi mümkün olmayan kirlilikler
Nüfus artışı, ilaçlama, gübre kullanımı ve sanayinin yoğun ağır metal atıkları sonucunda yeraltı su kaynaklarında kirlilik başladığının altını çizen Orta, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bu kirliliklerin çoğu, günümüzdeki teknoloji ile giderilmesi mümkün olmayan kirlilikler. Teknik ve ekonomik anlamda çözümü mümkün olmayan kirlilik. İnsanımız, suyun hayatın başlangıcı, yaşam unsuru ve sınırlı bir kaynak olduğunun farkında değil. Diğerleri gibi ücreti karşılığında her zaman dilediği miktarda ulaşabileceği, sıradan bir kaynak olarak görüyor. Bu yanlış düşüncenin, değişmesi lazım. Miktarı bulursunuz ama kalitesi bozulmuştur. Kalite aranmazsa denizden çekip kullanın. Fakat deniz suyu, tarıma, sanayiye, evsel ihtiyaçlara uygun değil.”
Orta, Trakya’da 2.8 milyar metreküp yerüstü su kaynağı varken, 0.4-0.5 milyar metreküp yeraltı su kaynağının kullanıldığına dikkat çekiyor. Öte yandan 0.4 milyon metreküp yeraltı suyunun ise yaklaşık üç katının sanayi tesisleri tarafından kullanıldığını dile getiren Orta, sıkı denetimlerin yapılması gerektiğini söylüyor.
Yerüstü su varlıklarının kullanılmamasının, yeraltı sularının hızlıca tükenmesine sebep olduğunu aktaran Orta, “Ergene Havzası’nda 20 yıl önce 80 metre aşağıdan su çekerken, günümüzde 400-450 metrelerden çekiliyor. Bunun temel sebebi, yeraltı su kaynaklarının hızlı tüketilmesinden kaynaklanıyor. Bir an önce yerüstü su kaynaklarını geliştirerek, kullanmalıyız. Yeraltı sularının ise beslenmesini sağlamalı ve kontrolsüz kullanıma karşı korumalıyız" diyor.
Böbrek kanseri vakalarında ağır metaller var
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burcu Tokuç ise ağır metallerin yoğun olduğu bölgelerin sağlık açısından riskli olduğunu dile getiriyor.
Prof. Tokuç tarafından verilen bilgilere göre, Ergene Nehri’ne yakın bölgede yaşayan böbrek kanseri vakalarında, ağır metaller arasında yer alan kadmiyum değeri yüksek.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Prof. Dr. Osman İnci tarafından yürütülen çalışmada, Ergene Nehri çevresinde ve Trakya’da yaşayan böbrek tümörlü olguların tümör ve normal dokularında, böbrek biopsisi yapılma endikasyonu olan olguların böbrek dokularında ve kanda, ağır metallerin araştırılması ve nehir kirliliği ile ilişkisi araştırıldı.
Prof. Dr. Tokuç araştırmaya dair şunları anlatıyor:
"Ergene ile ilgisi olmayan Istıranca dağ köylerinde yaşayan insanlardan ve Ergene Nehri’ne yakın bölgedeki prostat, mesane ve böbrek kanserli insanlardan tırnak örneği alındı. Ergene bölgesinde yaşayan böbrek tümörlü olgularda, tümör dokusunda kadmiyum (Cd) ve kurşunun (Pb), Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değerin üzerinde."
Ağır metallerin çeşitli sanayi ürünlerinin imalatında hammadde olarak veya kimyasal işlemlerde katalizör olarak kullanıldığını hatırlatan Tokuç, en sık karşılaşılan ağır metal kirliliğinin kurşun, arsenik, krom, kadmiyum, çinko, bakır, baryum ve nikel olduğunu söylüyor.
Organ ve sistemi etkiliyor
Ağır metallerin insan vücuduna solunum, deri ile temasla olabildiği gibi besin zinciri yoluyla da alındığını dile getiren Tokuç, şunları söylüyor:
“Ağır metallerin bir kısmı insan vücudunda metabolik faaliyetler için gerekli olmakla birlikte yüksek konsantrasyonlarda lipit veya protein yapılarına bağlanarak vücutta birikiyor ve sağlık için olumsuz etkiler ortaya çıkarabiliyor. Ağır metallerin olumsuz etkileri her metalin özelliğine göre değişiklik göstermesine karşın tamamına yakını birden fazla organ ve sistemi etkiliyor. Ağır metaller; kemiklere ve sinir sistemine zarar veriyor, önemli enzim gruplarının fonksiyonlarını bloke ediyor ve kansere neden oluyor.
"Yapılan kimi çalışmalar, ağır metallere maruz kalan insanlarda, ruhsal ve nörolojik etkilere bağlı davranış bozuklukları, sinir hücrelerindeki bilgi akışını sağlayan küçük kimyasal iletkenlerin (nörotransmiter) üretimi ve bunların fonksiyonunda düzensizliklerin ortay çıktığını da gösterdi. Bütün bu etkilere rağmen ağır metaller endüstride yoğun biçimde kullanılıyor ve endüstriyel atıklardan canlılara ulaşıyor. Bedenin ise ağır metallerle olan bu mücadelesine yardım etmenin tek yolu vücuttan ağır metallerin uzaklaştırılması ve tekrar maruz kalma ihtimalini ortadan kaldırmak."
(SCİ/SO/NÖ)