Demokrasiyle yönetilmeyen Pakistan'ın lideri, kadın hakları alanında yeni politikalar geliştiriyor. Türkiye'deyse Başbakan, seçimi kazandığı 2002'den beri kadın kuruluşlarıyla görüşmüş değil
Pakistan Kadın Gelişim Bakanlığı 7-8 Eylül 2005 tarihlerinde İslamabad'da kadına yönelik şiddet başlıklı bir toplantı düzenledi.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in söyledikleri kadar böyle bir toplantının varlığı da uluslararası ilişkiler ve toplumsal cinsiyet konuları açısından çok ilginç.
Demokrasi, insan hakları ve özellikle kadın hakları ihlallerinde dünyanın en kötü karnesine sahip olan ülkelerden biri olan Pakistan'da bu sorunlar uzun yıllardır dehşet verici boyutlarda yaşanmakta.
Örneğin, geçen mayıs ayında yapılan seçimlerde bazı bölgelerdeki sandıklardan muhalefet lehine çıkan oyların yüksek olmasına rağmen seçimi iktidar partisinin kazandığı açıklandı.
Sözü geçen toplantının yapıldığı zamanlarda ise Yukarı Sindh'de üç kadın, erkek kardeşleri tarafından asılarak, bir tanesi de bıçaklanarak namus cinayetine kurban edildiler.
Müşerref toplantıdaki konuşmasında hem Pakistan'ı eleştiren sivil toplum örgütlerini azarladı. Hem de medya mensuplarına 'Sizi ben özgürleştirdim' diyerek 'düzgün davranmalarını' söyledi.
Öte yandan, bu toplantıya katılanlar kadar katılmayanlar/katılamayanlar da çok önemliydi.
Shirkat Gah adlı kadın örgütü toplantıya katılmakla kalmayıp, aynı zamanda 'sonuç kararının' kaleme alınmasına yardım ederken, Nafisa Shah ve Asma Jihangir gibi dünyaca ünlü feminist aktivistlerin toplantıdaki eksikliği kimsenin gözünden kaçmadı.
İnsan hakları ve kadın hakları açısından Pakistan'ın durumu böylesine kötüyken ve düzenlenen toplantının böylesine eksik yanları varken bile toplantının kadınlar açısından olumlu getirileri olacağı çok açık. Nedeniyse çok basit.
Pakistan'da yoksulluk ve kadınların insan hakları ihlalleri, çok ama çok ciddi boyutlarda. Böylesine bir alana yapılacak en ufak birkaç olumlu hareketin bile kadınlar açısında çok büyük önemi var.
Durum öylesine vahim ki yapılan en ufak bir düzenleme ve iyileştirme bile çok büyük dönüşümleri beraberinde getiriyor. Zaten kadın sorunsalının yapısında bu var, her zaman bir ekilen yerden 1000 biçiliyor.
Müşerref'e ne oldu?
Ancak burada sorulması gereken önemli soru şu:
Ne oldu da Nilüfer Bahtiyar, Kadından Sorumlu Başdanışman ve Müşerref'in sağ kollarından biri, böylesine bir toplantıyı 11 gün gibi kısa bir süre içerisinde jet hızıyla düzenleme düşüncesini hayata geçirdi?
Pakistan'da düzenlenen toplantı, öncelikle uluslararası kadın hareketinin ve bu hareketle bağlarını devamlı olarak güçlü tutan ulusal kadın hareketinin çok önemli bir başarısı olduğu çok açık bir gerçek.
Olay sadece Pakistan devleti ile de sınırlı değil. Kadın hakları savunucuları uluslararası sivil toplum örgütlerini ve transnasyonal iletişim ağlarını kullanarak, son 10 yılda kadınların insan hakları açısından çok önemli gelişmelere imza attılar.
Uluslararası ilişkiler kuramında, transnasyonalizmi, küreselleşmeyi ve dilin kullanımı gibi kavramları tartıştığımız şu günlerde, kadınların bu başarısı pek çok kişiye hem araştırma, hem de strateji belirleme konularında malzeme oluyor. (Bu konu en son geçen ağustos ayında Birinci Küresel Uluslararası İlişkiler Konferansında İstanbul'da tartışıldı.)
Kısaca kadının insan hakları savunucuları olarak şimdiye kadar izlediğimiz strateji başarılı. Dolayısıyla istediklerimize ulaşmak için baskıyı artırmaya devam etmeliyiz.
Tabii ki Pakistan'ın son dönemdeki atakları sadece transnasyonal kadın hareketine bir tepki olarak algılamak mümkün değil.
Pakistan, Güney Asya bölgesinde lider konumuna gelmek istiyor. Müşerref'in izlediği politikaların BISA'nın (Brezilya, Güney Afrika ve Hindistan üçlü bağlantısı) oluşumuna, Hindistan'ın bölge lideri olarak anılmasına / şekillenmesine açık bir cevap niteliğinde.
Pakistan, bilindiği üzere Türkiye'nin ev sahipliğinde, İsrail'le diyalog başlatırken aynı zamanda geçen haftalarda New York'ta yapılan milenyum gelişim amaçlarıyla ilgili toplantıda da, kadın konusunda yaptığı gelişmeleri ve düzenlemeleri en son başarılarından biri olarak ortaya koydu.
Bölge liderliği
Pakistan gibi bir ülke bölge liderliğine soyunurken, o ülkenin devlet başkanı kadın konusunun hem ulusal hem uluslararası alandaki stratejik önemini kavrayıp, ona göre yeni politikalar geliştiriyor.
Ama stratejik önemi, tarihsel, coğrafi ve kültürel derinliği açısından merkez ülke konumunda olan Türkiye'nin Başbakanı ise göreve geldiği Kasım 2002 seçimlerinden beri kadın hareketiyle oturup konuşmadı.
Başbakanın ticaret odaları temsilcilerine tam gün ayırıp dertlerini dinlerken, ülkenin en güçlü lobisi olan kadın hareketine aynı itinayı göstermemesi, sadece bu memleketin yarısını oluşturan 35 milyon kadını değil toplumun erkeklerini de etkiliyor.
Acaba sayın Başbakan, 4 Ekim sabahı itibarıyla Avrupa Birliği müzakerelerinde en hassas konulardan birinin kadın konusu olduğunun ve en büyük 'saldırının' da bu noktadan gelebileceğinin farkında değil mi?
*Dr. Leylâ Pervizat: Feminist araştırmacı