Bütün bu önlemleri aldıktan sonra, Fransa'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun yapıldığı 21 Nisan'da yaşanan siyasal "deprem" üzerine sosyolog ve tarihçi Emmanuel Todd'un şifre çözümünü okumak neden yararsız olsun? 21 Nisan 2002'de sosyalist aday Jospin safdışı kalırken, aşırı sağcı Le Pen ikinci tura kalmıştı.
Todd'a göre "21 Nisan depremi", uzun süredir işleyen ve eğitimdeki evrimden üreyen sınıfların ayrılması mekanizmasını somutlaştırmış. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonuna kadar Fransa'da demokrasinin işleyişi kitle halinde okuma yazma öğrenmenin seyrine tabi olmuş. Bütün kategoriler okuma-yazma öğrendikçe demokrasiyi güçlendiren ortak bir kültür oluşturmuşlar.
Nüfusun yaklaşık yüzde 20'si yüksek öğrenimli bir kategori olarak temayüz ederken, alt tabakalar denen kesimlerde yüzde 10-20 arası bir kitle ilköğrenim aşamasında kalmış. Bu yeni katmanlaşma sosyal, ekonomik ve kültürel parçalanmayı büyük ölçüde izah eden bir eşitsizlik duygusu geliştirmiş. Paris'te kendi ağırlığından çok daha fazla temsil edilen yüksek katman, siyasal erkin toplumun bir takımının elinde bulunduğu yönetim biçimi olarak tarif edilen bu oligarşi üst "vulgata"yı da tanımlamış. "Vulgata" sözcüğü burada mecazi anlamında kullanılıyor. Latince "vulgatus" halk için, genel kullanıma özgü demek. Vulgata olarak da, kutsal kitabın Latince çevirişi, Roma Katolik Kilisesi'nin resmî çeviri metnine deniyor.
Bu "üst vulgata"nın sempatik karakteristikleri bulunuyor: Hoşgörülü, çevre sorunlarına duyarlı, ilahiri. Fakat aynı zamanda ekonomik sorunlarda eşitlikçi değerlere de aykırı düşüyor: Bu tabakanın mensupları "serbest mübadele"nin olumsuz etkilerinden korunmuş durumdalar. Türkiye'de bu zevat şehir dışlarında, özel korumalı sitelerde yaşıyor. Fransa'daki siyaset adamları bütünüyle bu üst katmana bağımlıymış. Dolayısıyla da halk kesimleriyle bütün "empathie"yi de kaybediyorlar. "Empathie" insanın kendisini başkasının yerine koyabilme yeteneğine dayanan, başkasını sezgi yoluyla tanıma biçiminin adı. Türkiye'de de, özellikle merkez sağ denen kesimin son on yıldaki liderlerinin "empathie"si epey meşkûk.
Örnekse, sosyalist elitler haftalık 35 saat mesainin düşük ücretliler ya da işçilerdeki olumsuz sonuçlarını algılayamamışlar. Buna karşılık "aşağıdaki" insanların da global sosyal yapı hakkında berrak bir vizyonu olduğunu düşünmemek gerek. Günümüzde sosyal kırılma her düzeyde tezahür ediyor. Halk kesimlerinin tecrit edilmişliği (yalıtılmışlığı) de, Fransa'da Le Pen'in Ulusal Cephesi'nin yükselişi gibi gelişmeleri izaha yarayan "autisme" (içe yöneliklik) olgularına sıklıkla yol açıyor. "Yukarıdaki"ler nasıl kendi içlerine kapanıyorsa, halk kesimleri de öyle. Ulusal Cephe bu işe yarayabiliyor.
Peki, solun tarihi ve iddiası "küçükleri" temsil etmek değil mi? Öyle de olsa Fransa'nın günümüzde halk kesimleri, programları kendilerini ilgilendirmediğinden, Sosyalist ve Komünist partilere oy vermiyor. Piyasanın bayraklarına boyun eğmiş sol, bu kesimlerin kaygılarını dikkate almıyor, işçiler uluslararası rekabetin sonuçlarını somut biçimde yaşıyor. Bütün Batı'da halk kesimleri sağa kayıyor. Burada soldaki yöneticilerin bir tür eğitim başarısının ürünü olmalarının önemi büyük. Sağ tuhaf biçimde entelektüalizm karşıtlığının meyvesini topluyor.
Yeni başbakan, taşra kökenli Raffarin halk kesimlerini politikaya ısındırmak için ademi merkeziyet (mahallî idarelere merkezî idare yetkilerinin bazılarının devrine dayanan idare usulü) yoluyla "Aşağıdaki Fransa"yı tatmin etmeye çalışıyor. Başbakan tuzu kuru bir taşradan. Oysa Ulusal Cephe yabancı işçilerin yoğun olduğu, şehirlerin çığrından çıktığı, "Fırtınalar Fransa'sı"ndan, Seine-Rhöne ekseninden oy alıyor. Buralarda oya katılmama da yüksek. Raffarin'in Batı Fransa'sı ademi merkeziyete ilgi gösterebilir. "Fırtınalar Fransa'sı" ise bir müdahaleyi, bir merkezîleşmeyi, devletin işi ele almasını talep ediyor. Başbakanın kozu, "Aşağıdaki Fransa"nın büyük beyinleri, ehil teknokrat kılıklıları sevmemesi. Raffarin eski başbakanlardan sağdaki Juppe, soldaki Jospin'den farklı olarak Fransız siyasal elitin mensup olduğu Yüksek İdare Mektebi çıkışlı değil.
Todd'a göre, sağ 21 Nisan'ı asayiş yetersizliğine tepki olarak yorumlamakla büyük hata ediyor. "Yukarıdakiler" birkaç yıl önce yabancı işçilerin sanayi yapılanmasının gereği olduğunu, banliyölerde enteresan bir yaşam tarzı geliştiğini söylerlerken nasıl yanlış yaptıysalar, şimdi de her tarafa polis doldurarak öteki uca gidiyorlar. Oysa insanların isteği sadece "normal" yaşamak, "normal" işlerde çalışmak.
Yeniden, efektif talebin büyüme için temel olduğu fikrine dönülüyor. Monetarist politikaya inanç çok zayıfladı. Fransa'yla Almanya, Maastricht Anlaşmasındaki sıkı bütçe politikasını sumen altı etmek eğilimindeler. Todd'a göre, bu gelişmeler elitlere halkın geri kalanına yönelik bir sosyal sorumluluk duygusu verirse, siyaset yeniden anlam kazanabilir. Politikayı terk edenler de ona geri dönmeyi düşünebilirler. Fransa ile Türkiye'nin birbirlerine benzemez çok tarafı olsa da, herhalde küreselleşmenin sonuçlarından aynı düzeyde olmasa da, her iki ülkede de olumsuz etkilenenler çok fazla. (NA/NH)