İktisatçı Ali Bilge ile doların Türk lirası karşısında yükselişini, doların yükselmesine etki yapan nedenleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizlerin düşmesi konusundaki ısrarının nedenini, bunun karşısında Merkez Bankası’nın tutumunu, enflasyon, işsizlik ve AKP’nin genel ekonomi politikalarını konuştuk.
Doların yükselmesinde ABD merkez Bankası FED’in etkisine dikkat çeken Ali Bilge, Türkiye’de yaşanan siyasi gerilimlerin de ekonomide yarattığı risklere vurgu yapıyor.
Bilge, Erdoğan’ın başkanlık sistemi konusundaki ısrarının ve otoriterleşen devlet yapısının ekonomi üzerindeki olası risklerine dikkat çekiyor.
ABD etkisi
“Doların Türk Lirası karşısında değer kazanmasının bir kaç nedeni var. Bunlardan bir tanesi Amerikan ekonomisinin performansıyla ilgili ve Amerikan ekonomisindeki yayınlanan verilerin Amerikan ekonomisindeki büyümeye işaret etmesi. Bu Amerikan dolarının diğer para birimleri karşısındaki değerlenmesine sebep oluyor ve yerel paralar zayıflıyor.
“Bir diğer unsur da Amerikan Merkez Bankası FED'in ABD'nin iç faizlerinin yükselmesini gündeme getirmesi. Amerikan ekonomisindeki faizlerin yükselmesi başka ülkelere giden kaynakların ABD ekonomisine dönmesi anlamına geldiği için de diğer ülkelerde Amerikan dolarının yerel paralara göre değerlenmesine yol açıyor. Önümüzdeki günlerde FED Başkanı faiz artırımının ne zaman yapılacağını açıklayacak.
“Merkez Bankası kendisinin olsun istiyor”
“Yaklaşık iki yıldır geçmişte ittifak kurmuş iki siyasi islam kökenli muhafazakar- dindar grubun çatışmasına tanık oluyoruz. Yargı sistemi ortadan kalkmış durumda, gittikçe artan baskıcı otoriter bir rejimle karşı karşıyayız. Eskiden TSK ile hükümet arasındaki gerginliklerin ekonomiye yansımaları olurdu. Burada da benzer bir durum söz konusu ve bu bir risk faktörü.
“Diğer bir husus cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi ve Merkez Bankası'na takmış durumda. Bu iki kurum dışındaki kurumları istediği gibi değiştirdi.
“Cumhurbaşkanı bütün kurumların kendisine bağlı olmasını istiyor. Merkez bankasının da kendi merkez bankası olmasını istiyor.
Siyasi karışıklıklar ve dolar
“Türkiye'nin idari yapısındaki çatışmalar ekonomik alanda sorun yaratıyor. Aynı partiden olmalarına rağmen Başbakan Ahmet Davutoğlu ve bazı bakanlar ile cumhurbaşkanı arasında farklı değerlendirmeler olduğunu da görebiliyoruz.
“Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan çıkması piyasa aktörleri açısından da risk faktörüdür. Erdoğan'ın başkanlık rejimi arzusu üzerine, tek adamcılığı üzerine, bütün kurumları ve yapıları kendine bağlama ve kendi sözü dışına çıkmaması üzerine yapılandırdığı siyaset Türkiye'yi gerdi.
“İç siyasi karışıklıklar ekonomiyi riskli hale getiriyor ve Türk lirası dolar karşısında değer kaybediyor.
“Merkez Bankası'nın sorumlulukları"
“Erdoğan Merkez Bankası'nın bağımsız olmasını reddediyor ve Merkez Bankası'nın görev tanımını da değiştirmek istiyor. Merkez Bankaları'nın temelde birinci görevi fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonu kontrol altına almaktır.
“Sorumlulukları da cumhurbaşkanına değil hükümete ve meclise karşıdır. Merkez Bankası hükümete ve meclise belirli dönemlerde bilgi verir. Hükümetin ekonomi siyaseti içerisinde hareket etmeye çalışır.
“Ama para politikası araçları bazında bağımsızdır. Bu zaten normalde hükümetlerle merkez bankalarını, özellikle ekonomik daralmaların olduğu dönemlerde, çatışan kurumlar haline getirir.
Babacan’la çatışma
“Ama burada hükümetle Merkez Bankası çatışmıyor. Cumhurbaşkanı Merkez Bankası’nın üzerine gidiyor ve görev süresi 2016'da dolacak olan Merkez Bankası başkanının görevden ayrılmasını istiyor ve kendisine bağlı birini oraya yerleştirmek istiyor.
“Ancak bunu Davutoğlu da istemiyor, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da istemiyor. O nedenle Babacan'la müthiş bir çatışma yaşanıyor.
“Hazine Müsteşarlığı vekaleten yönetiliyor”
“Ekonomi yönetiminde en önemli pozisyonlardan biri de Hazine Müsteşarlığıdır. Erdoğan, Hazine Müsteşarlığına Ali Babacan'ın getirmek istediği ismi beğenmediği ve kendi adamını getirmek istediği için aylardır müsteşar atanamıyor.
“Hazine Müsteşarlığı vekaleten yönetiliyor ve bu da Erdoğan'ın bürokrasi üzerindeki tasarrufu. Bu tabii ilelebet bu şekilde devam edemez.
“Talep değil maliyet üzerinden enflasyon”
“Diğer bir husus Erdoğan bir iktisatçı değil. İktisattan epey bir uzak bir kişi. Ancak danışmanlarının da uzak olduğu anlaşılıyor.
“Faiz ve enflasyona ilişkin söylediği laflar ikinci sınıf ekonomi öğrencisinin bile kolay kolay edemeyeceği laflardır. Faiz düşerse enflasyon düşer diyor kendisi. Burada ciddi bir cehalet var.
“Enflasyonun niteliğine bakmak gerekir. Türkiye'deki enflasyonun niteliği ağırlıklı olarak talep üzerinden gelen enflasyondur; maliyet üzerinden gelen enflasyon değildir.
Erdoğan neden faizler düşsün istiyor?
“Erdoğan’ın derdi seçimlerde AKP'nin yeterli sayıda milletvekili kazanması ve onunla da anayasa değişikliği yapıp başkanlık rejimine geçmek.
“Bunun için de oy oranının yükselmesi gerekiyor. Seçmen ekonominin büyümesi halinde iktidar partisine daha fazla oy verir. Büyüyen ekonomiyle seçime girmek iktidar partisi için avantajdır.
“Büyüyen ekonomi demek de faizlerin düşük olduğu ekonomidir. Kredi faizleri düşecek ki, tüketim, yatırımlar vs artacak.
Ama…
“Döviz kurunun yükselmesi, dolayısıyla ithalat faturamızın yükselmesi, girdi maliyetlerinin artması, enflasyon üzerinde olumsuz etki yapıyor. Siz enflasyonu kontrol altına almayı bırakırsanız ve sadece büyüme odaklı düşünüp faizleri düşürürseniz, bu Türkiye'nin dışarıdan fonlanmasını olumsuz etkiler.
“Türkiye'nin tasarruf açığı var ve bu açığı dış kaynakların buraya sıcak para getirmesi suretiyle kapatabiliyor. Dolayısıyla Türkiye'nin enflasyonun üzerinde bir getiri sağlaması lazım.
“Eğer faiz düşer enflasyon yükselirse kriz durumu ortaya çıkar.
“1994’te kriz bu yüzden yaşandı”
“Faizleri suni olarak düşüremezsiniz. İç-dış, iktisadi-siyasal faktörlerin hepsi toplanır, ona göre bir faiz belirlenir. Eğer siz bu faizi enflasyonun altında tutarsanız olmaz.
“Bu 1994'te de yaşandı. Emirle faizler düşürüldü ve ekonomik krize girdik. Bu çok hassas bir konu ve de açıkçası cumhurbaşkanının Anayasa çerçevesinde sorumluluğunun olmadığı bir konu.
“Nitekim bu kadar laf etti. Kur üstünde olumsuz baskı oldu ve döviz yükseldi, sonra da yurtdışına giderken de Merkez Bankası'nı görevlerini iyi yapamıyorlar diye suçladı.
“Sonuçta burada cehaletle gücün de bileşkesi bir durum söz konusu . Cumhurbaşkanının sorumsuzca beyanlarda bulunmasının son derece olumsuz etkileri oluyor.
“Ekonomi hep hastanede”
“Türkiye ekonomisi yüksek tasarruf açığı olan ve dış kaynaklara bağımlı bir ekonomi. Dışarıdan kaynak girişi gerçekleşmediği zaman bu ekonomide tökezlemeler başlıyor ve büyüme düşüyor, işsizlik artıyor. Ayrıca kur yerel para üstünde kendisini gösteriyor.
“Türkiye ekonomisi yoğun bakımla normal servis arasında gidip gelen bir ekonomidir. Ekonomi normal servise geçtiğinde biz ekonomimizi hastaneden taburcu olmuş gibi görürüz. Oysa en fazla hastanenin bahçesinde dolaşabilir.
“Büyüme olduğunun söylendiği dönemde bile Türkiye ciddi işsizlik düşüşü yaşamadı. Bu anlamda sorunlu bir ekonomiyiz.
“Maaş yüzde 12, tüketim ürünleri yüzde 30 artıyor”
“İnsanların gelirinde reel bir yükseliş yok. Ama tüketilen mallar veya hizmetlerin fiyatı yükseliyor. Dolayısıyla insanlar fakirleşiyor.
“İnsanların reel geliri tüketim mallarıyla orantılı olarak artsa fiyat artışları pek o kadar hissedilmez. Ama insanların maaşları yüzde 12 artarken, tükettikleri mallar ve hizmetler yüzde 30 artınca insanlar fakirleşiyor.
Betona dayalı büyüme
“Gerçek bir reel büyüme, Türkiye'nin AR-GE harcamalarını artırması, yüksek teknolojik ürünlerle üretim yapan, yatırım yapan, sermaye ihracı yapan ülke haline gelmesidir. “Türkiye ihracatıyla övünebilir ama bunun içinde yüksek teknoloji ürünleri sadece yüzde 5'tir. Bunun artması gerekiyor.
“AKP döneminde betona, dolayısıyla inşaata dayalı bir büyüme yaşandı. Ancak Türkiye bu dönem sonunda bir cep telefonu bile üretebilen bir ülke haline gelmedi.” (EKN)