Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Kürt açılımı" olarak başlayan ve daha sonra Milli Birlik ve Braberlik Projesi'ne dönüşen çalışmaları kapsamında medya yönetcilerini ağırladı. Dolmabahçe'de gerçekleşen ve 60'tan fazla medya yöneticisi ve yazarın katıldığı toplantıda Erdoğan medyanın durumuna dair eleştirilerini sıraladı.
Erdoğan'ın sözleri özetle şöyle:
"Özeleştiri yapıyoruz"
Biz, medyanın bizim tarafımızı tutmasını istemiyoruz, ama siyasi taraf haline gelerek birilerinin psikolojik harekatının parçası olmasını da doğru bulmuyoruz.
Bu 26 maddelik değişiklik 1982'den bu yana yapılan değişiklikler içinde çok müstesna bir yere sahip. İlk kez Anayasa'nın ruhuna, özüne dokunuluyor. Biz 12 Eylül'de ortaya çıkan sonucun Türkiye haritasını farklı renklere boyadığına, farklı kutuplara savurduğuna asla inanmıyoruz. İleri demokrasilerden biri olan Amerika Birleşik Devletleri'nde Başkanlık seçimlerinde, Türkiye'dekine benzer bir tablo, benzer bir harita oluşmasına rağmen, hiç kimse çıkıp da ABD'nin bölündüğünü, karpuz gibi ikiye ayrıldığını, kutuplaştığını ifade etmiyor.
Gerektiğinde özeleştiri yapmaktan kaçınmıyoruz. Gerektiğinde kendimizi gerçekten acımasız sorguluyoruz. Hatalarımızı tespit ediyor, bunların tekrar etmemesi için azami hassasiyet gösteriyoruz. Bize oy verenleri anladığımız kadar, oy vermeyenleri de anlamanın, onların hissiyatını, onların kaygılarını anlamlandırmanın mücadelesini veriyor, empati kurmaya çalışıyoruz.
Manşetleri saydı
1994 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığımdan itibaren, adeta manşetlerle çarpışarak, manşetlerle mücadele ederek bugünlere geldik. Medya, 1960 darbesi, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Müdahalesi ve 28 Şubat sürecinde takındığı tavrı ve bu süreçte medyanın içinden geçtiği sınavı hepimiz hatırlıyoruz. Şahsımla alakalı "Muhtar Bile Olmaz" manşeti atıldı. Ben mahkum oldum, cezaevine girdim. Ne yaptım da cezaevine girdim. Bir şairin şiirini okumaktan dolayı. Bunun dışında benim bir suçum yoktu. Ama atılan başlık buydu. "Muhtar bile olamaz." Bir sevinç çığlığı. Parlamento çoğunluğu ile geçen bir yasa için, "411 el kaosa kalktı" manşeti atıldı. "Topyekün savaş", "Rektörler endişeli", "Gerekirse silah bile kullanırız", "Muhtıra gibi tavsiye", "Genç subaylar rahatsız", "Tehlikenin farkında mısınız" gibi başlıklarla yayınlar yapıldı.
Cesaretli "yandaş medya"
Biz çetelerle mücadele ettik. Türkiye'nin demokratikleşmesi, hukukun üstün kılınması, çetelerin deşifre edilmesi, medya tarafından çok güçlü şekilde desteklenmesi gerekirken, sessiz kalındı. Bu noktada sesini yükselten, haberleri cesaretle yayınlayan medya kuruluşları ise yandaş medya olmakla suçlandı.
Gazeteciler fişlendi bu ülkede. Karanlık odalarda hazırlanan andıçlarla, terör yandaşı gibi gösterilerek itibarları zedelenmek istendi. Darbelere, cuntalara direnen kimi köşe yazarlarının yine aynı çevrelerce yapılan baskılar dolayısıyla işlerine son verildiğini, ilk ağızdan dinledik, ilk elden okuduk. Halbuki, bu ülke ne zaman olağanüstü bir dönem yaşasa, ne zaman karanlık bir sürece girse bundan en büyük zararı gazeteciler, siyasetçiler hep birlikte gördü.
Öldürülen gazeteciler
Hasan Fehmi'den Hasan Tahsin'e, Sabahattin Ali'den Abdi İpekçi'ye, Çetin Emeç'ten Musa Anter'e, Uğur Mumcu'dan Ahmet Taner Kışlalı'ya ve son olarak Hrant Dink'e varıncaya kadar bu ülkede onlarca gazeteci terörün, mafyanın, çetelerin hışmına uğradı, faili meçhul cinayetlerin kurbanı oldu, karanlık dönemlerin bedelini hayatıyla ödemek zorunda kaldı. Yüzlerce gazeteci fikirlerinden, yazdıklarından ötürü o karanlık dönemlerde yargılandı. Şule Yüksel Şenler, Emine Şenlikoğlu gibi hanımlar da işkence gördüler, yıllarca hapishanelerde hayat sürdü. Birçok gazeteci yurdunu, evini terk etmek, bu diyarlardan göç etmek zorunda kaldı. Bugün biz, bu karanlığı aydınlığa çevirmek için yoğun bir mücadele verirken, ne yazık ki medyanın desteğini değil, eleştirisini alıyoruz.
Özeleştiri talebi
Demokrasi dışı müdahalelere çanak tutan, alkışlayan, darbecileri yere göğe sığdıramayan, çetelerin üzerini örtenler, Türkiye'ye, demokrasimize haksızlık ettiklerinden daha fazla, kendi meslektaşlarına haksızlık etmişlerdir. Geçmişin küllerini kaldıracak değilim. Ancak, gelecek adına, bir özeleştirinin artık kaçınılmaz hale geldiği inancındayım. İşte Tophane olaylarının ardından yapılan yayınlar, bu özeleştiriyi daha da acil bir konuma getiriyor.
1960 göndermesi
1960 sonrasının psikolojisiyle, refleksleriyle, manşetleriyle, 2000'li yılları inşa edilemez. Ne olur arşivlerinizi bir gözden geçirin ve 30-40 yıl öncesinin manşetleriyle bugün manşet atarken şöyle bir gözden geçirin ve hiç olmazsa birbirine uymasın. Aynı manşet olduğunda biz de buna çok üzülüyoruz.
"Terörle mücadele" ve açılım
Son dönemde milli birlik ve kardeşlik sürecinin desteklenmesi ve terör olaylarının yansıtılması noktasında takınılan sorumlu ve sağduyulu tavırdan dolayı medyaya teşekkür ediyorum. Böyle önemli bir meselenin çözümünde, medya kuruluşları üzerinde çok büyük bir sorumluluk var. Kasıtlı olmadığını biliyorum, ama terör olayları sonrasında yapılan yayınlar ve özellikle de bazı tiplerin ısrarla televizyonlara çıkartılması ve bu tiplerin terörün sona erdirilmesi noktasında değil adeta terörün yanmakta olan fitilinin ömrünü uzatmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiğini görüyoruz.
Toplumu bilgilendirmenin ötesine geçerek, maalesef terör örgütünün reklamının, propagandasının yapılmasına dönüşebiliyor. Ben, "ağlayan şehit annelerinin görüntüleri yayınlanmasın" dediğim için ağır eleştirilere maruz kaldım. Oysa eminim ki, burada bulunan hiçbir arkadaşımızın evinde, fotoğraf albümünde, ağlarken, hatta hüzünlüyken çekilmiş belki tek bir fotoğrafı bile yoktur. O annelerin acılı hallerinin ekranlara, sayfalara yansıması, bırakınız terörle mücadeleyi, insanlık adına, insan hakları adına bir haksızlıktır inancındayım.
Soru-cevap kısmı
* Seçimi bir ay kadar öne alırız. Okulların kapanışıyla birlikte haziranda yapabiliriz. Temmuza bırakmamak lazım.
* "Anadilde eğitim" ile ilgili bir soruyu cevaplandırırken, "eğitim ve öğrenimin" farklı şeyler olduğunu vurgulayan Erdoğan, anadili öğrenmenin önünü kurslarla açtıklarını belirtti. Ancak çok dilli eğitimin Türkiye'deki iç barışın geleceği açısından sıkıntılı olacağını söyleyen Başbakan, Türkiye'deki etnik unsurların sadece Türkler ve Kürtlerden ibaret olmadığını ifade etti.
* "Öcalan ile temas kurulup kurulmadığı" yönündeki soru üzerine, Öcalan'ın bu süreçte yerinin olmadığını ifade etti. Başbakan, PKK'nın
* Genel af konusunda katillerin affı diye bir şeyin söz konusu olamayacağını, ancak düşünce suçlularının affı konusunda durulabileceğini söyledi.
* Başbakan, "başörtüsü" ile ilgili soru üzerine de ana muhalefet partisi liderinin sözlerine anında cevap verdiklerini hatırlatarak, "Meclis açılır açılmaz, tekliflerini bekliyoruz. Üç maddelik bir kanunla bu iş biter. Burada herhangi bir sıkıntı yok. Mecliste gündeme getirirlerse tamamlanır, getirmezlerse biz görüşüp değerlendirdikten sonra bir adım atarız" dedi.
* Başbakan Erdoğan, Ulusal Kanal temsilcisinin "kanallarının yöneticilerinin çoğunun Silivri'de olduğunu" ifade etmesi üzerine, "Onlar medya mensubu olduğu için Silivri'de değiller. Yargıda olan sürece müdahalemiz söz konusu değil. Dilerim adalet bir an önce tecelli eder" dedi.
Katılanlar
Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Genel Başkan Yardımcıları Hüseyin Çelik ve Ömer Çelik'in de katıldığı toplantıya 60'tan fazla medya yöneticisi ve yazar katıldı.
KAtılanlar arasında Doğan Medya Grup Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Doğan Haber Ajansı Genel Müdürü Uğur Cebeci, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu, Star Televizyonu Medya Grup Başkanı Uğur Dündar, Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Birand, Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, Posta Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rıfat Ababay, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, RTÜK Başkanı Prof.Dr. Davut Dursun, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekram Dumanlı, Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Habertürk Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, Ajanas Habertürk Genel Müdürü Ramazan Kurnaz, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici de vardı. (EÜ)
* Bu haberi Milliyet ve Radikal'den derledik.