"Kamu adına bir makama gelip karar verici olduğunuzda laik ve demokrat olmak zorundasınız."
22 Temmuz'da gerçekleşecek erken seçimlere, "e-muhtıra"yla pekişen darbe korkusu ve "Cumhuriyet Mitingleri"nde dile gelen "şeriat kaygısı" altında gidilirken Başbakan Erdoğan dün (16 Mayıs)kendince bir laiklik tanımı getirerek yeni bir tartışma başlattı: "Laik bir devleti savunma anlamında laikim ama, İslamın karşısında değilim. Devlet laiktir, insan laik olmaz. Laiklik üzerinden siyaset yapılamaz" dedi.
Serpil Sancar, Erdoğan'ın laikliğe dair açıklamalarını, cumhuriyet mitinglerindeki havayı, hükümet ve ordu arasındaki laiklik çekişmesini bianet'e değerlendirdi.
Laiklik nedir?
Laik rejimde kamunun bütün farklı inançlar karşısında eşit mesafede durması gerektiğini söyleyen Sancar, "devlet inanç özgürlüğünün gerçekleşmesi için gerekli koşulları hazırlamalı ama müdahale etmemeli" diyor.
Prof. Sancar, Türkiye'de devletin bir dini ve mezhebi olduğunu, dinin devlet tarafından öğretildiğini belirtiyor ve ekliyor: "Dinle devletin ayrışması bu durumla çelişir."
Sancar "Türkiye kendine özgü bir laiklik anlayışına sahiptir, bu bir özgünlüktür" denerek bunun savunulamayacağına dikkat çekiyor.
Dincilerle devletçiler arasındaki iktidar mücadelesi
Sancar, ordunun "laikliği koruma" girişimlerini de "laikliğin orduyla da hiç ilgisi yok. Ordu bir güvenlik kurumu" diyerek değerlendiriyor. "Ordu laiklikle ilgili konuştuğunda cesaretli bir siyasi irade konuşan hakkında, görevi kötüye kullanmaktan soruşturma açabilir" diye yorumluyor.
"Bu anlamda ordunun müdahalesini samimi bulmuyorum. Devlet adına ve ordu adına konuşanların laiklikle problemleri var. İki taraftan da hak ihlali var. Bunun laiklikle doğrudan ilgisi yok. Dini temsil edenlerle devleti temsil edenler arasındaki iktidar paylaşım mücadelesi bu."
"Mitinge katılanlar kürsüde temsil edilmedi"
Sancar'a göre "Cumhuriyet Mitingleri"nde kürsüdekilerin etkinliğe katılan kitleleri temsil ettiği iddiası doğru değil. "Mitingler sembolik oluşumlar. Çok farklı anlamlar ve beklentilerle orada olanları içine alabilir."
"Kürsülerde belli birkaç kişi konuştu," diyor Prof. Sancar. "Oysa oradakiler çok farklı arzularla meydana gelmiş olabilirler. Çoğu laiklikle demokrasiyi bir arada yürütülmesi gereken şeyler olarak tanımlıyorlar. Bir temsil problemi var, yürüyüşlerin formu anti demokratik. Kürsüden konuşanlarla dinleyenler farklı siyasal anlamlar atfediyorlar "
Sancar, "katılanlar şeriattan, Kürt-Türk iç savaşından, bağımsızlığını yitirmekten, kentli kültürün köylülük ve taşralılıkla tehdit edilmesinden korkuyor olabilirler" diye düşünüyor.
"O kürsülerin gerçek sahibi kadınlar mı sahiden?"
Sancar, kadınların konuştuğu kürsülerin "kadınlar açısından kazanılmış kürsüler" olduğuna kuşkuyla yaklaşıyor. "Kadınlar istedikleri zamanlar konuşabilecek durumdalar mı, siyaset kürsülerine ulaşabilir durumdalar mı, yoksa o kürsünün başka sahipleri var, o sahipler bu kadınları seçiyor ve orada konuşturuyor mu" diye sormadan da geçemeyeceğini söylüyor. (NZ/EK)