Fotoğraf: erbiltusalp.wordpress.com
1974’te TRT’de haber kameramanı olarak gazeteciliğe başlayan ve ardından Günaydın, Vatan, Dünya, Radikal, Posta ve Milliyet gazetelerinde, İSTA, ANKA ve UBA haber ajansında ve birçok televizyonda gazetecilik yapan Erbil Tuşalp, dün hayatını kaybetti.
Tuşalp, bir süredir KOAH hastalığı nedeniyle İzmir Başkent Hastanesi’nde tedavi görüyordu. 1945 doğumlu Tuşalp gazeteciliğinin yanı sıra “iyi bir arşivci” olarak Bin İnsan, Bin Tanık, Bin Belge, Eylül İmparatorluğu, Artık Demokrasi İsteyin, Ben Tarihim Bay Başkan, Paşa ile General, Önce Çocuklar Öldü, Evreninki mi Özalınki mi?, Çürüme, Plastik Papatya Kokusu, Şeriatı Beklerken, Demokrasi Sizin Neyinize, Şeriat A.Ş, Sen Sofi’nin Oğlusun, İslam Faşizmi, Bozkurtlar, Çete Parti Mafya, Aldanma, Kuklaturka gibi birçok kitabın da yazarıydı. Tuşalp, aynı zamanda İnsan Hakları Derneği’nin kurucuları arasındaydı. Türkiye'deki ifade özgürlüğünün önünü açabilmek için mücadele etmişti.
TIKLAYIN- Başbakan'ı Haksız, Erbil'i Haklı Buldu
Tuşalp’i meslektaşları Aydın Engin, Faruk Eren, Murat Yetkin, İnsan Hakları Derneği’nin kuruluşunda birlikte çalıştıkları insan hakları savunucuları Akın Birdal, Ayşe Bakkalcı ve Gül Erdost, bianet’e anlattı.
Aydın Engin: İyi haberci, kötü yönetici
Meslekte yolumuz epey kesişti. Sık değil ama az da değil. Birkaç CHP kurultayında, Ecevit’in Demokratik Sol Partisinin kurultayında, Demirel Cumhurbaşkanı iken onunla Polonya gezisinde.
İyi haberciydi. İyi dediğim, haberin kokusunu alabilen, kokusunu aldığı haberi kotarıncaya kadar da gözü başka hiçbir şey görmeyen, yemeği unutan, içkiye yan gözle bile bakmayan soy bir haberciden söz ediyorum.
Bir ara onu, Karamehmet’in televizyonlarından birinde yönetici yaptılar. Galiba haber müdürü. Bir programa beni çağırdı. Gittim. Programdan sonra “Abi gel, benim odada bir kahve–konyak yapalım” dedi. Yaptık.
Somurtuyordu. “Sen anlarsın, beni yönetici yapıp bu odaya tıktılar. Geçim derdi olmasa, şu odanın kapısını vurur, çıkar giderim. Bir gazeteye girer stajyer muhabir gibi haber kovalarım. Benden yönetici olur mu abi? Sen anlarsın beni” dedi.
Anladım, anlarım. Kendim de berbat bir yönetici olduğum için iyi anladım, iyi anlarım… Medya patronlarına öğüdümdür: Haberciden yönetici yapmayın.
Hastalık onu kemirir bitirirken bile “Abi şu haberi yaptırsana. Önemli bence. Gündem değiştirir valla” diye geceyarıları telefon ettiği çok oldu. Mesleğimizde özleyeni çok olacak. Biri de ben…
Faruk Eren: Tek arşiv Erbil Tuşalp
Erbil Tuşalp Bin Tanık kitabını yazmıştı. Kitapta bizim de, yani kaybedilen abimin ve ailemin buna isyanının hikayesi vardı. Hapishaneden yeni çıkmıştım. Ablamla birlikte Erbil Tuşalp’in bir imza gününe gittik. Birbirimizi hiç tanımıyorduk. Karanlık hala sürüyordu. Teşekkür etmek istedik. “Merhaba ben Faruk Eren” dediğimde ayağa kalktı ve sanki hayat boyu dostmuşuz gibi kucakladı beni, tabii ben de onu. Sonra kitabı imzaladı: “Sevgili Faruk bağışlayalım ama unutmayalım bu acıları”. İlk defa bir yazara kitap imzalatıyordum, hem de teşekkür ettiğim yazara. Okuduğum an “Hop bi dakka, sen ne diyorsun neden bağışlayayım ki” itirazım bir tartışmayı ve güzel bir dostluğu başlattı. Daha gazeteci değildim. Karşımda bu ülkenin en değerli gazetecilerinden biri olduğunu da bilmiyordum doğrusu.
Galiba aynı yıllarda Didar Şensoy öldürüldü. O olayın tanıklarındanım. Didar Abla’yı Ankara’dan İstanbul’a getirip toprağa verdik. Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye’de bir temsilcisi vardı. Helmut Oberdieck. Hiç unutmam, Didar Abla’nın ölümü üzerine konuşurken şöyle demişti: “Siz Türkler hiç arşiv tutmuyorsunuz, sadece anlatıyorsunuz. Tek arşiv tutan var Erbil Tuşalp.”
Erbil Abi çok iyi gazeteciydi. Özal’a suikast girişiminde savcılarla birlikte suikastçinin odasına girmesi büyük olay olmuştu mesela. Artık ben de gazeteciydim ve arada bir görüşmeye başladık. Bana gazetecilik “tiyo”ları verdi. Evrensel’de yollarımız keşişti. Ondan çok şey öğrendim. Öğrendiklerimin ne kadarını yapabildiğim tartışılır. Yok olan zenaatlerden biri ya Türkiye’de gazetecilik. Eğer öyleyse Erbil abi zenaatin son temsilcilerindendi. Ama tam öyle değil. Hala Erbil Abi gibi gazetecilik yapanlar var bu ülkede. Erbil Abi’nin anısına inadına gazetecilik yapılacak. Erbil abi de bunu isterdi sanırım. Hepimizin, sevenlerinin başı sağolsun.
Akın Birdal: Hak ve özgürlük için yazdı
Erbil Tuşalp’ı yitirdik. Erbil en zor günlerde 12 Eylül darbesine karşı itiraz edenlerdendir. Derneğimizin kurucularından ve bir dönem yönetim kurulunda çalıştığımız yol arkadaşlarımızdan. Aziz Nesin’in darbeye ilk baş kaldırısı olan, Aydınlar Dilekçesi sürecinde tanışmıştık.
Beş gündür hastaneden gelecek haberi umutla yakından izledik. Olmadı dün yitirdik. Erbil Tuşalp, kaleminin ucunu hep haklar ve özgürlükler için sivriltti. Gazeteci ve yazar denilince ilk akla gelenlerdendir.
Geçtiğimiz günlerde dokusu aynı olan gazeteci Varlık Özmenek’ten sonra Erbil. Tanıklığını gizlemeyen cesur ve onurlu biri olarak anımsanacaktır. Çok üzgünüm. Ailesine, yakınlarına ve insan hakları savunucularına baş sağlığı diliyorum. İnatçı, bildiklerinden, inandıklarından hiç ödün vermedi. O nedenle de barındırılmadı. Ama o yazmaktan vazgeçmedi. Ne çok paylaşacakları vardı.
Murat Yetkin: 12 Eylül işkencelerini ortaya çıkardı
Erbil Tuşalp 12 Eylül'deki anti-demokratik uygulamaların ve insan hakları ihlallerinin açığa çıkarılmasının simge ismiydi. Fazla kişi bilmez ama Mamak Cezaevindeki işkencelerin ses kayıtlarının dünyaya duyurulmasının gizli kahramanıydı. Bizim kuşağın Erbil Abisi idi. Demokrasi Dergisinin çıkarılması sürecinde bir süre yanında da çalıştım. Hepimiz ondan bir şeyler öğrendik. Saygı ve rahmetle anıyorum.
Ayşe Bakkalcı: 1980’de kapılarını bizlere açtı
Sevgili Erbil abi ile 1980 askeri faşist darbe sonrası dönemde cezaevinden çıktıktan sonra daha yakından tanışma imkanım oldu. 1980’lerin en zor dönemlerde bizlere kapısını sonuna kadar açan nadir insanlardan birisi idi. 1980 askeri faşist darbe döneminin tüm karanlığını ortaya koyan, o dönemi çok güçlü belge ve tanıklıklarla toplumsal hafızada yer almasına sağlayan ilk yayınlardan birisi olan “Bin İnsan” kitabını yazarken, hakikatin ortaya çıkarılması amacı ile benimle sürekli paylaşımlarında ne kadar özenli ve titiz bir çalışma yöntemine sahip olduğunun yakın tanığı oldum.
Bunun yanı sıra İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) kuruluş aşamasında sahip olduğu ilişki ağlarını cezaevlerinde yakınları olan bizlerle paylaşması sonucu toplumun çok çeşitli kesimlerinden çok güzel insanlarla ilişkilerimizin zenginleşmesine ve bu güzel insanların büyük çoğunluğunun İHD’nin kurucuları arasında yer almasına katkı sağladığını da söylemek isterim. En son geçen geçen ay telefonla konuştuğumuz güzel insan sevgili Erbil abi bizim hayatımızda hep var olacak.
Gül Erdost: İnadına ölümleri, tanıklıkları yazdın
Sevgili Erbil,
Arkandan yazı yazacağımı hiç düşünmezdim, çünkü yazıları hep sen yazardın... Sonsuzluğa gidişinle ilgili haberi Türkiye İnsan Hakları Vakfı Kurucular Kurulu toplantısı sırasında aldık. İnanmak çok güç geldi, yine bir yanımız eksildi...
Muzaffer ağabeyimi yitirdiğimizde aradığında hastalığından söz ederken, o günkü acımı düşünerek (her zamanki inceliğinle) kendi hastalığını hafifsemiştin. Ben de bunu baş edebileceğin, gelip geçici bir durum olarak değerlendirmiştim.
12 Eylül karanlığında İlhan'ın öldürümü sürecinde çoğu dostumuzu yanımızda bulamazken aile olarak hepimizi kucakladın. Dahası o günleri tarihe kaydetmek için insan hakları mücadeleni derinleştirdin. İşkence görenlerin, işkencede öldürülenlerin yakınlarını, tanıklıkları titizlikle izledin. Dönemin baskıcı ortamı seni hiç korkutmadı. İnadına, konuşmalarında, yazılarında, kitaplarında cezaevlerinde ve karakollarda yapılan işkenceleri, öldürümleri gündemde tutmak için çabaladın, işkencecileri de tarihe karanlık bir leke olarak kazımaya özel çaba gösterdin.
Güzel dost, yiğit insan...
25 Şubat 2020'de çok sevgili amcasını kaybeden Türküler'e yazdığın mesajda, "Bu acının da ortağıyım... Gözlerinizden öpüyorum" demişsin. Türküler nasıl da duygulanıp bizlerle paylaşmıştı bu sözcüklerini.
Sevgili Erbil, o kadar emindik ki diğer acılarımıza olduğun gibi bu acımıza da ortak olacağından... Uğurlar olsun... Gittiğin yerdekiler kendileri, canlarını verdikleri savaşımları ve dostluğun için yaptıklarına teşekkür etmek üzere seni karşılamaya hazırlar. Saygı duruşuna geçtiler bile... (NÖ)