Necmettin Erbakan'ın Milli Nizam Partisi'nden Saadet Partisi'ne uzanan "Milli Görüş" yolculuğu 42 yıl sürdü. Bu 42 yıl boyunca çok tartışılan, zaman zaman içine düştüğü "mağdur" pozisyonu nedeniyle en büyük düşmanı bellediği sol ve özgürlükçü cenahtan bile faydalanmasını bilen bir siyaset insanı profili çizen Erbakan, bugün toprağa veriliyor.
Öğrencilik yılları ve akademi
İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makine Fakültesi'nden 1948'de mezun oldu. Bu dönem Turgut Özal ve Süleyman Demirel sınıf arkadaşları arasındaydı.
Üç yıl İTÜ "Motorlar Kürsüsü"nde asistanlık yaptı. 1951'de üniversite tarafından Almanya'ya gönderilen Erbakan, Aachen Teknik Üniversitesi'nde bir yandan Almanya ordusu için araştırma yapan DVL Araştırma Merkezi'nde görev yaparken diğer yandan doktorasını tamamladı. Bu dönemde Alman Leopard tanklarını geliştirme çalışmasında araştırma başmühendisi olarak görev yapan Erbakan, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'da görev yapan ilk Türkiyeli bilim insanlarından oldu. Necmettin Erbakan, 1954'te 27 yaşında, Türkiye'nin en genç doçenti olma unvanını elde etti.
İlk yerli motor: Gümüş Motor
Türkiye'ye dönen Necmettin Erbakan, 1956'da ilk yerli motor üretimini gerçekleştirecek olan "Gümüş Motor A.Ş."yi kurdu.
1960'da üretime başlayan Gümüş Motor'un kurucusu Necmettin Erbakan, Ankara'da düzenlenen Sanayi Kongresi'nde Gümüş Motor'un imalatlarını sunmuş ve "Yeni hedef Türkiye'de otomobil yapmaktır" fikrini ortaya atmıştı.
Devrim'in mimarı (mı)!
Türkiye'nin kendi arabasını imal etmesi fikri askerlerden de destek görünce, 1961'de, Eskişehir CER Atölyesi'nde "Devrim Otomobili" adıyla ilk yerli otomobil yapıldı.
Projeyi sahiplenen Erbakan'ın aksine projenin Motor-Şanzuman grubunda yer alan Yüksek Mühendis Salih Kaya ise Mühendis ve Makina Dergisi'nin 310. sayısında Erbakan'ın bu projeyle yakından uzaktan alakası olmadığını söylemişti.
Ancak bu dönem askerlerin ilgisini çekmeyi başaran genç mühendis Erbakan, 200'e yakın general ve üst rütbeli askeri Gümüş Motor Fabrikası'nda misafir ederek bir sanayi konferansı vermişti.
TOBB Başkanlığı ve siyasete giriş
1965'te Profesör olan Necmettin Erbakan bir yıl sonra Süleyman Demirel'in desteği ile Odalar Birliği Sanayi Dairesi Başkanlığı görevine getirildi.
1967 yılı ise Erbakan'ın hayatında dönüm noktasıydı. Gümüş Motor'un iflas etmesi, Odalar Birliği'nde Genel Sekreterlik görevine getirilmesi ve sekreteri olan Nermin Erbakan ile evliliği bu yıla rastlar.
1969'da Odalar Birliği Genel Başkanlığı'na seçilen Erbakan, Adalet Partisi'nden milletvekilliği aday adaylığı Süleyman Demirel tarafından kabul edilmeyince seçimlerde Konya'dan bağımsız milletvekili adayı oldu ve meclise girdi.
MTTB Milli Görüş'ün Temeli
1916 yılında kurulan Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) 1960'lı yıllara kadar milliyetçi, muhafazakar ve Türkçü kesimlerin güdümündeyken bu süreçten itibaren Necmettin Erbakan ve siyasi oluşumlarının hegemonyasına girdi.
Temel amacı "komünizmle mücadele" olan MTTB, Milli Görüş'e temel teşkil etti. Bugünün iktidar yapılanmasının hemen hepsi MTTB ve sonrasında Erbakan'ın kontrolündeki "Akıncılar" grubuna dahil olan isimlerdi.
Milli Görüş'ün ilk partisi: Milli Nizam Partisi
Erbakan, 24 Ocak 1970'te Milli Nizam Partisi'ni (MNP) kurdu. Böylece 1950'li yıllarda Demokrat Parti'de (DP), 1960'lı yıllarda ise Adalet Partisi'nde (AP) örgütlenen İslamcı siyasal akım, kendine ait bir çatı altında buluşma fırsatı elde etmiş oldu.
İlk başta Erbakan'ın yanı sıra AP'den istifa eden iki milletvekilinin de katılımıyla mecliste üç milletvekili ile temsil edilen MNP'nin programında İslamcı bir söylem hakimdi.
Bugün Avrupa Birliği olarak anılan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na girilmesine karşı çıkan MNP, serbest rekabetçi ekonomik anlayışa ve faiz sistemine karşı çıkarak devlet müdahalesi ile ekonomide nizam sağlamayı hedefliyordu. Bunun için de temel ağır sanayi yatırımlarına hız verilmesi gerektiği savunuluyordu.
MNP, 20 Mayıs 1971'de, "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Necmettin Erbakan, partisinin kapatılmasının ardından İsviçre'ye gitti.
Milli Selamet Partisi
12 Mart darbesi yüzünden İsviçre'ye kaçtığı iddia edilen Erbakan, bunu kesin bir dille reddederek, zayıflamak için İsviçre'ye gittiğini söyledi. Kendisi İsviçre'deyken 11 Ekim 1972'de Milli Selamet Partisi (MSP) kuruldu ve başkanlığına Süleyman Arif Emre getirildi.
Genel başkanlık için Erbakan'ın 20 Ekim 1973'e dek beklemesi gerekti. Erbakan partisini 14 Ekim 1973'te yapılan seçimlerde yüzde 11'lik oy oranı ve 48 milletvekili ile meclise soktu.
Sol'la mücadele derken, Ecevit'le koalisyon
26 Ocak 1974'te CHP-MSP koalisyonu kurulurken, Din İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı ve Sanayi Teknoloji Bakanlığı, MSP'nin oldu.
Bu süreçte, kamuoyunda "'74 affı" olarak bilinen affın kapsamından 141 ve 142. maddeden yargılanan sanıkların faydalanması, MSP'li 22 milletvekilinin ret oyu vermesiyle engellendi. Ancak daha sonra Anayasa Mahkemesi'nin eşitlik ilkesi uyarınca verdiği karar ile fikir suçlarını kapsayan 141 ve 142. maddeler de Erbakan'a rağmen af kapsamına alındı.
Kıbrıs Harekâtı ve koalisyonun çöküşü
Erbakan ile Ecevit'in el ele başlattıkları Kıbrıs müdahalesi, aralarının açılmasına ve koalisyon hükümetinin sona ermesine de vesile oldu.
Erbakan, Kıbrıs'ın tamamının alınması gerektiğini savunurken Ecevit buna karşı çıkarak yeşil hat noktasında müdahalenin durdurulması emrini verdi.
Ecevit'in müdahaleyi yeşil hatta kesmesi hükümet cephesinde krize neden oldu ve 17 Kasım 1974'de CHP-MSP koalisyonu sona erdi.
Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri
Ecevit hükümetinin dağılmasının ardından Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, hükümeti kurma görevini Süleyman Demirel'e verdi. Demirel'in Başbakanlığında 31 Mart 1975'te Adalet Partisi (AP)-Milli Selamet Partisi (MSP)-Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi'nden (CGP) oluşan Milli Cephe Hükümeti kuruldu. Böylece Erbakan, Alpaslan Türkeş ve Turhan Feyzioğlu başbakan yardımcılığı koltuklarında oturdu.
1974 sonlarında üniversitelere başlayan saldırılarla devrimci gençler öldürülmeye başlandı. MC ile birlikte öğrenim özgürlüğü ve can güvenliği gençliğin başlıca sorunlardan biri haline geldi.
MC 21 Haziran 1977'ye kadar sürdü. Bu dönemde faşist ve "dinci" kadrolaşmanın temelleri eğitim enstitülerinde başladı; sınav sistemleri değiştirildi, yeni öğrenciler nedeniyle on binlerce eğitim enstitülü genç okullarına gidemez hale geldi. Danıştay'dan alınan kararlar, toplu okula gidişler yine de yeterince etkili olamadı, sayısız genç okullarını bırakmak zorunda kaldı. "Kanlı 1 Mayıs"ta, 1 Mayıs 1977'de Erbakan başbakan yardımcısıydı.
1977 genel seçimleri CHP'nin birinciliği ile sonuçlansa da tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 226 sandalye yerine 217 sandalye elde edebilen CHP, bir kez daha hükümet dışında kaldı.
Erbakan'ın zamanında kendisini AP'den milletvekili aday adayı yapmayan Demirel'e verdiği "kilit" destek sayesinde 21 Temmuz 1977'de 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu, Erbakan yine başbakan yardımcısı oldu, koalisyonun ömrü ancak 5 Ocak 1978'e kadar sürdü.
1975-1978 arası görev yapan 1. ve 2. MC hükümetleri sola karşı en ciddi kadrolaşmanın yapıldığı dönem oldu. Bu dönem "takunyacılar" olarak adlandırılan milliyetçi-mukaddesatçı kesim, devlet daireleri ve okullarda kendilerinden olmayanlara karşı baskı ve yıldırma politikaları uygulayarak pek çok çalışanın okulundan ve işinden olmasına yol açtılar.
Özel Harp Dairesi ve yükselen faşizm
Bu dönemde gerici ve faşist odaklar, siyasi cinayetlere hız vermeye başladı. Özel Harp Dairesinin savaş dönemi için eğittiği ve ülkücüler arasından seçilen sivil unsurlar da sokağa çıktı. Kapatılan komando kampları yeniden açıldı, sivil unsurlar bombalı eğitime dahi tabi tutuldu. Kamptan çıkan yer altı unsurlarını oluşturan ülkücüler artık üniversiteler ve sokaklardaydı. 1976'dan itibaren ise vurucu güç olarak yaklaşık 50 kişilik bir ekip ortaya çıktı. Ekibin lideri ise Abdullah Çatlı'ydı.
12 Eylül ve siyasi yasak
6 Eylül 1980 tarihinde, Mehmet Keçeciler'in Konya Belediye Başkanı olduğu dönemde MSP'nin Konya'da düzenlediği Kudüs Mitingi, 12 Eylül askeri darbesinin nedenleri arasında gösterilmişti.
Necmettin Erbakan darbe sonrası, bir süre İzmir Uzunada'da gözaltında tutuldu. 21 MSP yöneticiyle birlikte "MSP'yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak" suçlamasıyla 9 ay tutuklu kaldı. Sonrasında beraat ettiyse de öteki parti liderleriyle birlikte 10 yıl siyaset yapma yasağına uğradı. 6 Eylül 1987'de düzenlenen referandumda diğer lideler ile birlikte siyasi hakları iade edildi.
Refah Partisi ile yeniden siyaset
1991 seçimlerinde Erbakan'ın liderliğinde tekrar meclise giren Refah Partisi, 1994 yerel seçimlerinde Ankara ve İstanbul Belediye Başkanlıklarını kazandı.
1995 yılında yapılan genel seçimlerde ise 158 milletvekili ile birinci parti oldu. Ancak Refah Partisi (RP), Doğru Yol Partisi (DYP) ve Anavatan Partisi (ANAP) işbirliği ile koalisyon dışında kaldı.
Kurulan Anayol Hükümeti'nde DYP Başkanı Tansu Çiller hakkındaki yolsuzluk iddiaları koalisyonda çatlaklara neden oldu. Başbakanlığı döneminde Örtülü Ödeneği usulsüz kullandığı gerekçesiyle Çiller'e karşı bir araştırma önergesi verildi. Ancak RP'nin karşı oy kullanması sonucu önerge kabul edilmedi. RP'nin Çiller'e destek olması ise Erbakan'a Başbakanlık yolunu açacaktı.
Refahyol Hükümeti ve 28 Şubat'a çıkan basamaklar
1996 yılında Necmettin Erbakan Başbakanlığı'nda kurulan Refahyol Hükümeti, 28 Şubat 1997'de gerçekleştirilen "post-modern" darbenin habercisiydi.
Haziran 1996'da Başbakanlık koltuğuna oturan Erbakan'ın Başbakanlığının üçüncü ayında Libya'da Kaddafi ile görüşmesi ve bu görüşmede iki liderin "sakıncalı" sohbetleri 28 Şubat sürecinde önemli bir mihenk taşı oldu. Bu görüşmede ABD ve İsrail temelli dış politika konularının konuşulmasının yanı sıra, Kaddafi, Kürdistan ve Kürt haklarına değinirken, Erbakan ise Türkiye'de Kürt sorunu değil terör sorunu olduğu yönünde açıklama yapmıştı.
Susurluk "fasa fisosu"
Bu görüşmenin yankıları sürerken, 3 Kasım günü gerçekleşen Susurluk kazası ülkedeki tüm taşları oynattı.
Ancak Başbakan Erbakan, siyaset, emniyet, mafya üçgenin ortaya çıkmasına rağmen durumu "fasa fiso" olarak değerlendirdi. "1 dakika karanlık" eylemleri için, dönemin Adalet Bakanı ve Sivas katliamı sanıklarının avukatlığını yapmış olan Şevket Kazan'ın "mum söndü oynuyorlar" demesi iktidara yönelik tepkilerin artmasına neden oldu.
Başbakanlık Konutu'nda şeyhler ve tarikat liderleri
Ocak 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan'ın Başbakanlık Konutu'nda şeyh ve tarikat liderlerine iftar yemeği vermesi ve aczimendi olaylarının artması üzerine "şeriat geliyor" sesleri daha fazla yükselmeye başladı.
Sincan'da Kudüs gecesi
Sincan'ın RP'li Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın 31 Ocak 1997'de düzenlediği ''Kudüs Gecesi''ne İran'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri de katılarak bir konuşma yaptı. Gecede, ''intifada'' hareketini canlandıran bir oyun sergilendi ve gösterinin yapıldığı çadıra Hizbullah ve Hamas örgütlerinin liderlerinin posterleri asıldı.
Başbakan Erbakan, 1 Şubat 1997'de kamuoyundan gelen tepkiler ve DYP'deki bazı bakanların ''imza koymayız'' direnişine karşın üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararnameyi Bakanlar Kurulu'nda imzaya açtı.
Tanklar sokakta
28 Şubat'ın sembolü olarak kabul edilen, Sincan sokaklarından tankların geçişi 4 Ocak 1997 tarihinde gerçekleşti. Sincanlıların darbe olduğunu düşünmelerine yol açan bu olay pek çok kesim tarafından "askerlerin uyarısı" olarak değerlendirildi. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir de yaptığı açıklamada, "Demokrasiye balans ayarı yaptık" dedi.
Tankların Sincan sokaklarından geçtiği 4 Ocak günü İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı görevden aldı ve Bekir Yıldız ertesi gün "silahlı çeteye yardım ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlamasıyla tutuklandı.
Malum MGK ve post-modern darbe
28 Şubat 1997 günü gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 9 saat sürdü. Laikliğin demokrasi ve hukukun teminatı olduğunun vurgulandığı MGK'dan şu kararlar çıktı:
* Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB'e devredilmeli,
* 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli,
* Kuran kursları denetlenmeli,
* Tevhidi Tedrisat uygulanmalı,
* Tarikatlar kapatılmalı,
* İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı,
* Kıyafet kanununa riayet edilmeli,
* Kurban derileri derneklere verilmemeli,
* Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı
28 Şubat sonrası
Erbakan, MGK'nun ardından Başbakanlık görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini, meclis çoğunluğu Tansu Çiller'in liderliğindeki DYP'de olmasına rağmen ANAP Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Böylece ANAP-DSP ve Demokrat Türkiye Partisi tarafından oluşturulan AnaSol-D olarak bilinen 55. hükümet kurulmuş oldu.
21 Mayıs 1997'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın irticai faaliyetler nedeniyle kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurması üzerine Refah Partisi Ocak 1998'de kapatıldı ve Necmettin Erbakan bir kez daha siyasi yasaklı oldu.
2003 yılında siyasi yasağının kalkmasıyla birlikte Saadet Partisi Başkanı olan Erbakan, bu sefer de kamuoyunda "kayıp trilyon davası" olarak bilinen dava nedeniyle siyasete ara vermek zorunda kaldı.
"Kayıp Trilyon"
1998 yılında kapatılan Refah Partisi'ne hazine tarafından yapılan ödemenin iadesi istendi. Ancak parti yetkilileri, paranın örgütlere dağıtıldığını söyleyerek geri ödeme yapmaya yanaşmadı. Müfettişlerin yaptığı incelemede hazineye ait 1 trilyon liranın "sahte belgelerle harcanmış gibi yapıldığı" ortaya çıktı. Bunun üzerine kamuoyunda "Kayıp Trilyon" davası olarak bilinen dava başladı.
Erbakan, ''Kayıp Trilyon'' davasında, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 Mart 2002'de ''özel evrakta sahtecilik'' suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum oldu. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erbakan'ın cezasını onadı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ''Kayıp Trilyon Davası''nda mahkum olan ve mahkumiyet kararları kesinleşen Erbakan dahil 6 kişinin parti üyeliğinden çıkarılması ve partideki görevlerine son verilmesini isteyince Erbakan, 30 Ocak 2004'te Saadet Partisi Genel Başkanlığından ve parti üyeliğinden ayrıldı.
Ankara Numune Hastanesinden aldığı sağlık raporu doğrultusunda infazı ertelen Erbakan'ın ''Kayıp Trilyon'' davasında aldığı hapis cezası TCK'da yapılan değişiklik uyarınca ev hapsine çevrildi. Erbakan ev hapsini çekerken Adli Tıp Kurumunun ''sürekli hastalık'' raporu doğrultusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 19 Ağustos 2008'de affedildi.
___________________________________________________
* Bu haberde yararlanılan kaynaklar:
Nadire Mater, Sokak Güzeldir
www.tr.wikipedia.org
www.kimkimdir.gen.tr
www.toplumsalbilinc.org