1992 yılında Kürtçe ile ilgili yasağın kalkması sonrasında Rewşen Dergisi yayın hayatına başladı. Kürt dili, edebiyatı ve sanatına büyük katkılar yapan Rewşen dergisini çıkaran kadronun yanı sıra Rewşen dergisinde ilk kez öyküleri, şiirleri, denemeleri yayımlanıp Kürt edebiyatında isminden söz ettiren pek çok kişiden bahsediliyor. Günümüz genç Kürt edebiyat kuşağının da etkisinde kaldığı Rewşen dergisi 1995 yılında kapanan derginin yerine bu sefer Jiyana Rewşen ve ardından da Rewşen-Name dergileri yayımlandı.
TIKLAYIN - Kürt Yayıncılığında Dergicilik
“Hawar ve Stokcholm Ekolleri sonrası hafıza kuran” bir gelenek olarak tarif ettiği Rewşen ve ardılları için akademisyen Engin Sustam şu belirlemeyi yapıyor: “Kovara Rewşen antikolonyal bir anlatıyken, Jiyana Rewşen postkolonyal maduniyetin ruhunda dolaşan bir zamanı aralıyor, Rewşen-Name ise sanırım bugünün dergilerinin de önüne serilen o dekolonyal estetiğin içinden geçen bir çabayı görünür kılıyor.»
Sustam ile Rewşen geleneğini, etkileşim noktalarını ve Kürt edebiyatı ve sanatını etkileme düzeyini konuştuk.
Rewşen geleneği ya da Rewşen ekolü deniyor genelde. Rewşen dergisini gelenek veya ekol olarak değerlendirmenin nedenleri nelerdir?
Bu konuda aslında ilkin şunu demek lazım, Rewşen kuşağı Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM)’nin de içinde olduğu bir dönemin anlatısı etrafında yarı-akademik bir sanat ve debiyat alanı. Bir ekolden ya da bir gelenek yaratmadan çok belki de Rewşen daha çok bir çok sorunsalı, ya da o zamana kadar kitle kültürüyle buluşması açısından konumlanışını etkin kılan bir dergiciliği öne çıkarıyor. Bu anlamıyla belkide elbette ekol olmasını sağlayan Hawar ile Stokcholm Ekolü sonrası bir hafıza kuran dönemlerden biri. Belki Kürt dergicilinde ilk sayı ve sonraki diğer devamında gelen dergileriyle, Jiyane Rewşen ve Rewşen-Name, toplumsal hareketlerle ulusal davanın yanyana gelmesini sağlayan ve bir şekilde ufak bir entelijansıyanın etrafında dönmemesi açısından başka türlü bir dergi kültürü yaratıyor. Burada aslında şuna da değinmekte fayda var, Rewşen aslında belki de bu anlamda devamlılığı yaratması açısından Kürtçe’de bir çeviri geleneğini oturtuyor. Bu anlamda özellikle Kawa Nemir’in ingilizce çevirilerini unutmamak gerekir. Ama diğer ayndan her üç dergide sadece ideolojik kurumsal iddiayı taşımıyor, MKM’nin ideolojik-kültürel bir kurum kimliği, dünya edebiyatından da bir sürü güzel çevirinin Kürtçeye bu kuşağın diliyle yansıdığına şahit oluyoruz, sonrasında elbette bir çok yayınevi devreye giriyor.
Ama burada mesela çeviride William Butler Yeats, T. S. Eliot, Ezra Pound, Ted Hughes, Furuğ Ferruhzad, Puşkin, Yaşar Kemal, Bejan Matur, İsmet Özel, Mehmet Bilen’e olmayan dilde yayınlanmasını istemem dediği halde yayınlanan bir şiiri var ve hatırlayamadığım daha birçok isim sırasıyla özellikle de Jiyana Rewşen sonrasında hızlanarak çoğalıyor. Bugün sanırım yeni kuşaktan bir çok önemli çevirmen, dünya dillerinden çeviriyi artık daha iyi koşullarda yapıyorsa biraz da hem Avrupa diasporasının hem de Rewşen ile belki İstanbul diasporasının emeğini, etkisni unutmamak gerekir. Bir ayraç açmak isterim, başka dergilerin olduğunu unutmamak gerekir. Elbette başka dergiler de var, Nûbihar dergisi, 1992 hala devam ediyor, Dengê Azadî, Mayıs 1994… 26 sayı, sonra defalarca kapatılan Azadiya Welat, Welatê Me, 1994, Welat ilk tayfasının çıkardığıydı, 46 sayı oldu kapatıldı, Ronahi, 1995… 72 sayı yaptı, sevgili Mehmet Mutlu’nun editörü olduğu Jîyana Nû ve Roj 1994 / 95 haftalık gazeteleri var ve hatta Yılmaz Odabaşı sanırım sanat yönetmeniydi, 26 sayıdan sonra kapatıldı, Hevî dergisi 1996’da Ronahi tayfası tarafından, son olarak hatırladığım Pîne mizah dergisi 1999’da Kürtçe mizah olarak 90’ları kapatıyor. 2000’lerde ise başka bir dergi kuşağı doğuyor elbette.
Burada özellikle şunu söylemeliyim, Türkiye Cumhuriyetin çok uzun erimli Kürtçe yasağından sonra Rewşen geleneği belki de ilk kez farklı lehçeleri, alfabelerinde denenmesi açısından bir laboratuvar görevi gördü. İlk deneyim olarak hem Avrupa tecrübesi hem de mesela Kafkas tecrübesi izlendi ki o dönem Başûr daha yeni özgürleşen alanlardan biriydi. O dönem elbette dile, kimliğe dair şiddet anlatısının yoğunluğu altında var olma mücadelesi veren bir çabadan bahsediyoruz. Zaten bildiğin üzere Rewşen de Özgür Ülke’nin bombalanması döneminde Çiller-Ağar savaş konseptinin saldırından nasibini diğer yayınlar gibi alır. Belki de şunu eklemeliyim, Kurdiliğin (kurdiyêtî’nin) ilk Türkiye Cumhuriyet dönemindeki pedagojik ve kültürel sermayesinin önemli yapılarından biri olarak bir sandık gibi ele alınmalıdır. Keza kültürel ve kimliksel, dilsel değerlerin tamamen sömürgecilik tarafından değersizleştirilmeye, yok sayılmaya çalışıldığı bir dönemde dönemin kuşağının, gençlerinin heyecanı ve çabasıyla eski kuşak ile buluşan politik bir kültür dergisi ortaya çıkıyor. Edebiyatta örnegin Kürt halkının görünüşte veya gizli dilsel direnişine rağmen Türkiye’deki edebiyat dergileri Kürtçenin hafızasına dair hiç bir çaba sarf etmediler, hatta sanki bu dil ve edebiyatı yok gibi davranıldı.
Hatırladığım kadarıyla 2004 yılında Mahmut Derviş EHESS’e davetliydi, o dönemde Nedim Gürsel de davetliydi, Türk edebiyatından bahsediyordu. Ona sorduğum soru Kürt edebiyatına dairdi, o ise ‘Kürtçe edebiyat yapılabiliniyor mu?’ gibi tam da Türk ethosu içinden olabilen klasik muktedir refleks göstermişti. Sanırım orada ben Kürt edebiyatının kuşağının, tanıdığım Rewşen kuşağının çabasının nasıl önemli ve güçlü bir iddia olduğunu daha iyi kavramıştım, o inanılmaz çabasının nasıl bir ulusun anti-kolonyal yazını iddiasına sahip olduğunu daha iyi kavramıştım. Ki Rewşen’in geçmişindeki izleğe baktığımızda inanılmaz bir edebiyat ve dil anlatısı, Avrupa, Kafkaslar alanında kendi toprakları dışında çoktan yeşermişti. Sanırım ondan, ilk Kürt çalışmaları etkinlikleri dile yönelirken batı diasporasında gerçekleşiyor. Keza sizin bedeninizi -kabul etmeyen bir hakimiyet kulvarında çabalıyorsunuz. Burada sanırım şunu eklemekte fayda var, Rewşen izleği bir şekilde sömürgeci modernitenin dayattığı baskı ve red karşısında Kürt öznelliğinin kurduğu karşı-kültürel çabada reddedilen farklı rasyonaliteler ve mevcut evrensellikler üzerine Kürt yazının bir daha düşünmesini özellikle bunu toplumsal hareket üzerinden deneyimlemesini sağladı.
Bu dergiyi yayınlayanların, dergide yazanların profilinin yanı sıra dergi aracılığıyla Kürt dili ve edebiyatında ürün vermeye başlamış ve tanınmış isimlerden bahsetmek mümkün. Nasıl bir yayın ekibi ve yazar kadrosu vardı Rewşen ve sonrasındaki iki derginin?
Elbette Rewşen sonuçta verdiği izlekle bir edebiyatçı kuşağı, 2000 sonrası yeni bir edebiyat yaklaşım kuşağı ortaya çıkardığı aşikar. İçinde yazanlara baktığımızda daha önce zaten diaspora ve başka alanlarda Kürtçe şiir, edebiyat ile haşır neşir olan Fırat Ceweri, Berken Bereh, Arjen Arî gibi isimlerle, yine eski kuşaktan İsmail Beşikçi, Faik Bulut, Hüseyin Kaytan, Abdurahman Düre, Xelil Bırînî, Fevzi Bilge, Cemila Celil, Cemşid Bender, Mistefa Reşid, Neviyê Kalo, Mervan Torî, Cemil Gündogan gibi isimlere ve yeni kuşaktan Zana Farqînî, İbrahim Xort, Zahir Kayan, Îrfan Amîda, Kawa Nemir, Dilawer Zeraq, Mehmet Bilen, Yaqop Tilermenî, Rênas Jiyan vs gibi bir çok isimlere denk gelmeniz mümkün. Bu anlamıyla sanırım üç kuşağı ve üç coğrafyayı, Avrupa diasporası, Türkiye diasporası ve Kürdistan, yan yana getirmesi açısından inanılmaz bir sosyolojilk hafıza sahası demekte fayda var. Kolektif bir yayın alanına yaslanan Rewşen ve sonrası Jiyane Rewşen ve Rewşen-Name dergilerinin yayın kadrosu şu şekilde seyir etti. İlkin Rewşen’den bahsedelim ve elbette genel bahsetme olacağının altını çizmek isterim. Sanırım ilk başvuruyu Yukari Mezopotamya Bilimsel Arastirma ve Kültür Merkezi sahibi Ibrahim Gürbüz dergi adina valiliğe yapıyor. Böylelikle 1991’deki yasağın kalkması sonrası Şubat 1992, Türkçe ve Kürtçe yayın yapacak Rewşen adlı derginin başvurusu yapılır. İbrahim Gürbüz aynı zaman aralığında MKM’nin kurucusu, sonrasında da İstanbul Kürt Enstitüsünün kurucuları arasındadır.
Rewşen’in ilk kurucuları arasında sırasıyla Hüseyin Kaytan, Edibe Şahin İbrahim Genç, ve elbette Zana Farqînî, İbrahim Xort, İbrahim Gürbüz, Zahir Kayan, İrfan Amîda gibi isimler öne çıkarken,yayın kurulu Abdurahman Düre, Feqi Huseyn Sağnıç, Hasan Bildirici, Adnan Altan, Ali Temel, Mehmet Gemsiz gibi isimlerden oluşuyor. Sonrasındaki devamı olan Jiyana Rewşen dergisinde ise editörlük denilen bir vasıf yerine yayın kurulundan veya yazı işlerinden bahsetmekte fayda var ve MKM adına Yıldız Gültekin üsleniyor derginin sahipliğini. Jiyana Rewşen eski yazı işleri müdürlüğünü A.Rahman Çelik üstleniyor ama diğer yandan 14. sayıya kadar redaktörlüğünü Cemil Denli yapmış, 15. sayıdan itibaren ise redaktör olarak Kawa Nemir görünüyor. 15.sayıdan itibaren ortaya çıkan yazı işleri isimleri ise şunlardır : Cemil Denli, A. Rahman Çelik, Esma Eksen, ve 16. sayıda ise bu künyeye Kawa Nemir ekleniyor. Ve Kürt Tiyatrosunun bugün önemli sanatçılarından biri olan Berfin Zenderlioğlu ise teknik işlerinden sorumluydu. Dergi gerçekten kolektif bir mutfaktan çıkmadır. 20.sayıdan itibaren 51. sayının sonuna kadar sürekli yayın veya yazı kurulu ise şunlardan oluşuyor A. Rahman Çelik, Kawa Nemir, Esma Eksen, Nurten Demirbaş’dır. Rewşen-Name ise üç sayısında Kawa Nemir ile devam etmiştir.
Sonra bu dergilere katkı yazılarıyla ya da bir çok farklı emeğiyle katkı sunanlar ise şunlar: İsmail Beşikçi, Faik Bulut, Hüseyin Kaytan, Abdurahman Düre, Xelil Bırînî, Fevzi Bilge (ressam), Cemila Celil, Cemşid Bender, Mistefa Reşid, Neviye Kalo, Mervan Torî, Firat Cewerî, Cemil Gündogan, Cemil Denli, Müslüm Yücel, Fırat Ceweri, Berken Bereh, Arjen Arî, Helîm Yûsiv, Jan Dost, Zahir Kayan, İbrahim Seydo Aydoğan, Zeyneb Yaş, Fatma Savcı, Pîr Rustem, Dilawer Zeraq, Yaqob Tilermenî, Kawa Nemir, Rodî Zerya, Murat Batgi, Osman Mehmed, Mehmed Bilen, Abbas Alan, Harbi Soylu, Hasan Kaya, Konê Reş, H. Kovan Baqî, Miraz Ronî, Jana Seyda, Rênas Jiyan, Lal Laleş, Mehmet Dicle, Xecê Perîzad, vs.
Her üç derginin dönemin edebiyat ve dil çalışmalarını etkilediği kadar dönemin siyasi ve kültürel konjontüründen etkilenmesine dair neler söyleyebilirsiniz.
Kürt dergiciligi enteresan bu konuda elbette bir çok akademisyenin veya yazarın farklı dönemler ve dergiler üzerine katkıları söz konusu. Klasik, diasporik ya da çağdaş karakterlerinin ortak noktası olarak bu üç dergi anlatısı bize hem direnişi hem uyanışı hem de ontolojik kulvarlarında kendini var eden bir dilin serhildanını anlatması ve bunu bir şekilde kitle kültürüyle buluşturması açısından önemli duruyor.
Avrupa diasporasından farklı olarak 1992’de dil yasağının kalkışı Türkiye ve Kuzey alanında Kürtçenin uyanışı olarak okunabilir ve bunun ilk alet edevat çantasını kuran sanırım Rewşen kuşağı olmakta. Bir yandan serhildan dönemi diğer yandan kurumsallaşma hareketinin güçlendiği önemli bir saha oluşuyor ve MKM, Azadiya Welat gibi kurum ve dergilerde bu dönemde etkileşen, katkı sunan diğer aktörler demeliyiz. Üç dergide sadece isimlerinden kaynaklı olmasa da romantik aydınlanmacı bir kuşağın iddialarını, ulusal davanın içinde anti-kolonyal mücadelenin dilsel yuvalarını kucaklayan bir kuşağın rönesansını ortaya koyması açısından bir bellek alanı.
O dönem de elbette Medya Güneşi - DDKD çevresi-, Jiyana Nû ve Roj gazeteleri gibi -Kawacılar- diğer yayınlar da var ama sanırım ilk olması ve Kürtçe yayına başlaması açısından Rewşen önemli duruyor. Ve elbettte her şeyden önce ideolojik kaygıları olsa da bir edebiyat ve sanat dergisi ve her avangard dönemin manifestoucuları gibi Rewşen kuşağınında epistemelerine yansıyan bir dil ve iddia var. Tamamen politik bir bilinçle ilerleyen bir dergicilikten bahsediyorum. Bugün de mesela Xwebûn gazetesi yayınlanıyor.
Bu dergiler sadece epistemolojik bir kopuşu sağlamıyor, siyasal sapma dediğimiz (politic deviance) madunların politik diline aracılık yaparak kendi modernleşme hattının hegemonik ilişkilerini de kitle hareketine yakın olması üzerinden başka türlü sağlıyor. Direniş, serhildan ile toplumsal belleğin kolektif anlatımı tam da burada işimize yaramaktadır. Çünkü direniş halinde olan bütün anti-kolonyal perspektif ve kimlikler bir şekilde egemen kültürel gramerin belirleyici öznesine karşı mikro-siyasal dilin gücünü ortaya çıkarmak için politik uyanışı, bu sefer sanatsal üretim ihtiyaç üzerinden kurar. Rewşen tam bu politik bilincin girdaplarında dolaşan muktedir dille hesaplaşan bir aktörlerin kuşağının İstanbuş diasporası üzerinden buluşmasıdır. Burada meselemizi sorunsallaştıran asıl tespit, hâkim kültürel bellekle mücadele halinde olan mikro-kültür, yazıda ve sanatta ontolojik üretimlere ve hınç diline yönelirken, aynı zamanda sistem karşıtı hareketin öznesiyle de eş zamanlı ilerlediğidir.
Örneğin ilk sayının Newroz’u selamlaması tesadüfü değildir. Tam da bu uyanışın yeniden tarifini ele verir. Mezopotamya ve Newroz sembolleriyle kadimleştirme ve kimliği yeniden tahayyül etme teknikleri olarak kültürel hafıza ulusal bilinç ve politik ahlak etrafında bir edebi kültürel iddia oluşuyorken, örneğin bu dergilerin sayesinde doğan «çalakî» dinamikle bugün yeni edebiyat kuşağı doğmuş ama aynı şekilde Dengbêj geleneği yeni otantikliğin keşfi açısından Kürdistan yazını alanında yeniden popülerleşmiştir. Edebiyatta ve müzikte Dengbêjlik üzerinden yaratılan sözlü tarih ve öykü anlatıcılığı, bir halkın siyasal davasını özneleştirirken, 1990 sonrası göçmenlik pratiği içinde olan yeni Kürt özneyi de tarif etmesi ve kuşakları buluşturması açısından Rewşen bir geçiş sahasıdır. Dolayısıyla edebi yazının bir ontolojik ulusal hafızanın kodlarına yaslandığını, bir Rewşen’le kavrıyorken, dönemin kuşağının iddiası Kürtçeye dair sorunun konumunu değiştirdi. Rewşen izleği ya da dergiciliği hem siyasal olarak hem de kültürel üretim üzerinden toplumsal algıya ve kimlik mücadelesine farklı açıdan yaklaşma eğilimi açısından, bir ulus-devlet retoriği olarak, henüz dokunulmamış ve değinilmemiş bir sosyopolitik durum olarak ilk kez 1990’ların başında kendini bir aydınlanma iddiası içinde gösterdi.
Mesela ilk sayı sanırım direk 1992 Newrozunu selamlayan bir sayı olarak 3000 adet çıkıyor. Ve okunsun diye bedava Diyarbakır’a gönderiliyor insanlara dağıtılıyor. Sanırım kitle kültürü geleneği derken tam da Stuart Hall’un belirledigi anlamda onun toplum ve sosyal hareket ile olan diyaloğuna vurgu yapmak istemiştim. Artık Rewşen sadece bir entelijansıyanın yazdığı ufak grubun okuduğu bir arşiv dergisi değil, bir halk hareketinin gündeminin içine yerleşen, bir iddianın farklı görüşlerde oluşmasına katkı sunan anti-kolonyal ama aydınlanmacı bir edebi-dil kuşağının sahası. Yani Rewşen sadece bir silahli mücadele dinamiğinin dergisi olarak değil yani Serxwebun gibi parti dergiciliği değil farklı eğilimde olan ama Kürtçe yazan bir entelijansıyanın yanyana gelmesini sağlamış bir mekanizma olarak okunmalıdır.
Bu anlamda Kürt alanında bir toplumsal, kültürel ve kolektif hafızanın dergi ve kültür merkezi üzerinden tam da ‘kurucu bir iktidar’ gibi pratikleştiğini ve bunun kültürel bellek üzerinden deneyime tabi tutulduğunu hatırlatmak gerekir. Rewşen’in kültürel belleğinin bu yönüyle toplumun kitlesel mobilizasyonu için gerekli motivasyonu sağlayan gelenek ve modern özneler arasındaki ilişkiyi kurması açısından bu amaca yardım eden bir karşı-kültürel rezervuarlara sahip olduğunu söylemek gerekir. Burada 1990’ların başında başlayan kültürel bellek okumaları Kürt alanı içinde oluşan ulus inşası ve ulusal kimliğin tanımlanması açısından Rewşen ve elbette Azadiya Welat ve diğer Kürt dergileri de dahil olarak bir temel oluşturmuştur. Öyle ki ulusal modernitenin anti-kolonyal damarları açısından ulus-inşası burada kolektif hafızanın bugünkü sosyo-politik direnişle buluşmasını sağlamış, belleğin güncel olan alanın toplumsal kodlarıyla örtüşmesine yardım etmiş ve bunun tarihsel tecrübeyle kimlikleşmesini sağlamıştır.
Bugünün dekolonizasyon döneminden farklı olarak uyanışı simgeleyen bu faaliyet Kürtçenin yazın alanına Kuzey sahasında yerleşmesini sağlamıştır. Bu durum Rewşen kuşağını anlamlı kılan bunun Avrupa diyasporasının Kürtçe açısından özgür ortamından farklı olarak silahlı mücadelenin içinde doğmuş olması ve Serhildan dönemminin bütün mimiklerini, kodlarını yazını içinde hissettirmesi. Bu konuda kapaklara baktığımzda ya da kapak konularına bu konuda inanılmaz veriler sunmakta. Bu anlamıyla açıkçası bugünün daha spesifik oln dergiciliğinden farklı yerde, tam da 1970’ler kuşağının hem devamlılığı içindeki dergi estetiği, mizanpajı ve formatı buna yaslanıyor, hem de devamsızlığı içinde olarak Rewşen sanırım sömürgecilik karşıtı bir manifestodur.
Rewşen ile başlayan ve Rewşen-Name ile sona eren bu gelenek, hem o dönem yayınlanan hem de sonrasında ortaya çıkan dergicilik faaliyetlerine nasıl bir etkide bulundu?
Açıkçası bu soru zor bir soru, keza bunun üzerine antropolojk bir çalışma hala söz konusu değil. Yani hangi biçimlerde Rewşen kuşağı bugünün yayın ve yazın hayatına etki ediyor net bir şey söylemek pek mümkün değil. Ama şunu iyi fark ediyoruz ki yolu açan ve bu dilin yerleşmesini, yazıya dökülmesini sağlayan bir dönemden, çabadan bahsederken bir okul gibi burasının bir yazarlar, sinemacılar, tiyatrocular, şairler vs’ler kuşağını yetiştirdiğini ve 2000’ler sonrası ilk yayınlarında nerdeyse Rewşen içinde yazanlardan geldiğine şahit oluyoruz. Dolayısıyla hem devamlılık belki var hem de elbette kopuş var.
Bugünkü dergicilik faaliyeti düne göre kendi alanında daha uzmanlaşmış durumda ve farklı alanlara kaymış görünüyor, yani örneğin Rewşen’de şehirleri tanımak üzerine bir tanıtım broşürü gibi yazı varken, örneğin bugün Pop Kurd dergisi dünyayı dolaşarak başka coğrafyalara dair turizm-rehberlik yazıları yazabiliyor. Açıkçası bir yanda 1990’ların kolektif hafızanın retöriğinde ideolojik bir mücadele ve kendini ispat çabası var, bu ise örneğin 1970’lerden beri çıkan mesela Rabûn, Pale, Kulîlk, Berbang, Kurdistan Press, Çarçira, vs. gibi dergilerin de devamında gerçekleşen bir çabayken, yine bugün çıkan dergilerde Rewşen’in devamı neden okunmasın. Ama ekleyeyim, kulvarlar artık tamamen farklı, politik estetik bile farklı. Bir kere dekolonyal dönemin anlatısı ve sahasına dahil olan yeni dergicilikten bahsediyorum.
Bugünün diline yansıyan dergi faaliyeti işte tamamen bu dekolonyal hafızanın ve devamında artık popüler kültürün arşivlerine yansıyan bir izleğin kendisidir artık. Bu haliyle Zarema, Çirûsk, W, Kund, Wêje û Rexne, Jehr, Felsefevan, Pop Kurd, Lêkolînên Kurdî, vs. buna örnek teşkil ediyor. Bir de elbette aslında Esmer geleneğinin Kürtçe devamı olan ama farklı perspektiften yaklaşan tam da sanırım kitle kültürü açısından daha anlaşılır olan Pop Kurd popüler kültür dergisi var. Bunu mesela 1990’ların Azadiya Welat’ı ile bugünün Xwebûn’unu karşılaştırdığınızda da fark edersiniz.
Keza Xwebûn bu dönemin dekolonyal diline yansıyan farklı konuların müzakelerin, tekil bir dil çabasının hatta mizanpajının etkisinde olduğunu görüyoruz ve elbette daha ‘çağdaş’ grafik formların etkin olduğu aşikar. Belki de şöyle demeliyim, süreksizliklerin, farklılıkların veya varyasyonların bütün kültürel çabasına rağmen, ortak bir payda sayesinde birleştirilmiş bir düşünce alanı kuran Rewşen, serhildanla coğrafyaya geri dönüş ve kreolizasyon süreci ki bu tüm sömürge karşıtı yazının durumunu ele verir, bugünün ‘sömürgecilikten’ azad olma, sömürgesizleşme çabasının önünde önemli kurucu bir bellekti. Ancak, belkide son olarak eklemeliyim, dolayısıyla Kovara Rewşen antikolonyal bir anlatıyken, Jiyana Rewşen postkolonyal maduniyetin ruhunda dolaşan bir zamanı aralıyor, Rewşen-Name ise sanırım bugünün dergilerinin de önüne serilen o dekolonyal estetiğin içinden geçen bir çabayı görünür kılıyor.
Engin Sustam hakkında
Engin Sustam, 2016 BAK imzasından sonra ikinci kez işinden atılan akademisyenlerdendir. Çalışmalarına Avrupa'da devam etmek zorunda kalan Kürt akademisyeni, Paris 8 Universitesi, ENS, Cenevre Universitesi’nde misafir hoca olarak davet etti. Kendisi bu üniversitelerde sosyoloji, politik felsefe ve sanat alanlarinda dersler verdi. Şu an Cetobac-EHESS'e, Experice-Paris 8 Universitesi ve Cenevre Universitesitelerine bağlı olarak çalışmalarına davet ediyor. 'Şiddet ve Direniş arasında Kürt Madunluğu ve Sanat' adlı Fransızca ve 'Kırılgan Sapmalar-Sokak Mukavemetleri ve Yeni Başkaldırılar’ adlı iki kitabı bulunuyor. Yakında Türkçe olarak 'Kürt Sanat Çalışmaları ve Dekolonyal Estetik' adlı yeni kitabı yayınlanacak. Aynı zamanda bir çok uluslararası ortak kitapta, dergide sanat, siyaset, felsefe ve sosyoloji alanlarında makaleleri yayınlandı. NGBK'da 2021 yazinda gerçekleşecek olan 'Bê Welat: Unexpected Storytellers' adlı serginin de küratorlerinden biridir.
(FD)