Türkiye’de engellilere yönelik ayrımcılık okul sıralarında yok edileceğine iyice pekiştiriliyor.
“Mevzuattan Uygulamaya Engelli Hakları İzleme Raporu 2013” incelediği 78 okul kitabıyla bunu kanıtlamıştı. Kitaplarda yer alan metinlerin ve görsellerin hemen hepsinde engellilerin kendi başlarına sokağa çıkamayan, karşıdan karşıya geçemeyen ve çalışmayan insanlar olarak resmedildiği ortaya çıkmıştı.
İlk elden öncelikle okul kitaplarının engellilere yönelik hak temelli bir perspektife oturması gerekiyor. Ancak bu da yeterli değil. Öğretmenlerin de bu perspektife sahip olmaları gerekiyor.
İşte bu ihtiyaçtan yola çıkılarak İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR) ve Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği (TOHAD) ortaklığında Sabancı Vakfı Toplumsal Gelişme Hibe Programıyla Eğitim Ortamında Engelli Ayrımcılığı ile Mücadele Etmek Projesi geliştirildi.
Proje kapsamında farklı disiplinlerden akademisyenler, aktivistler ve farklı branşlardan öğretmenler bir araya gelerek eğitim ortamında engellilik temelli ayrımcılığı önlemek için alternatif ders etkinlikleri üretti. Ürettikleri bu örnek dersleri de pilot sınıflarda öğrencilere uyguladılar.
Değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkan makaleler ve örnek dersleri Kenan Çayır, Melisa Soran ve Melike Ergün “Engellilik ve Ayrımcılık: Eğitimciler için Temel Metinler ve Örnek Dersler” kitabında topladı.
Ayrıca “Engelliler ve Ayrımcılık” başlığı altında eğitimciler için bir de el kitapçığı hazırlandı. Hem kitap hem de broşür, eğitmenler için bir başucu kitabı niteliğinde
Eğitim antropolojisi üzerine çalışan SEÇBİR müdür yardımcısı Müge Ayan Ceyhan ile proje sürecini, sahadan anektodları dinledik.
Yapılan pilot derslerde öğrencilerin tepkileri, gelişimleri nasıldı?
Öğretmenlerin proje süresince geliştirdikleri derslerden bir tanesi bir özel okulda, diğerleriyse Ermeni okullarından, devlet okullarından ve özel okullardan gelen öğrencilerin katılımıyla Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
Bu dersler ilkokul 4. sınıf, ilkokul 7. sınıf ve lise öğrencilerine uygulandı. Bizim için en çarpıcı olan en küçük yaş seviyelerinden itibaren bu meselenin son derece etkili bir biçimde derslerde ele alınabildiğini görmek oldu.
Örneğin, engelli ayrımcılığıyla mücadeledeki en temel meselelerden biri ‘normal’ dediğimiz şeyin kendisini sorunsallaştırmaktır ve ilkokul 4. sınıftaki çocukların bunu pekala yapabildiklerini gördük bu derslerde.
Örneğin öğrencinin biri söz alıp “anormal diye bir şey yoktur, herkes farklıdır” diyebiliyor. Derslerden başka bir örnek vereyim yine 7. sınıflardan, erişilebilirlikle ilgili; öğrenci diyor ki: “Bir bina yapılıyor, engellilere uyumlu deniyor, ama sadece binayı bu şekilde yapmak yeterli değil ki... Çünkü binadan çıktığında sokakta n’apacak? Bütün şehri uyumlu hale getirmek lazım”. Bu örnek de öğrencilerin göstermelik bir anlayışa razı gelmediklerini gösteriyor.
Tabii yardım temelli anlayışı yeniden üretmeye, engellilere acımaya meyilli öğrencilerle çok karşılaşıyoruz. Ama bu algının dönüşmesi pekala mümkün, eğer mesele doğru yaklaşım ve yöntemlerle ele alınırsa. Yayınladığımız ‘Engellilik ve Ayrımcılık’ kitabı, bu yaklaşım ve yöntemlere ilişkin öneriler içeriyor.
Sürecin başından sonuna öğretmenlerin gelişimi nasıldı?
Kuramsal arkaplanları güçlendikçe ve meseleye dair bilgi sahibi oldukça öğretmenlerin özgüvenlerinin arttığını, engelliliğe ilişkin bir konu sınıfta gündeme geldiğinde bu konuyu ele alabilecek cesarete ve özgüvene sahip olduklarını gördük. Ders kitaplarında engelliler yardıma muhtaç, acınacak bireyler olarak resmediliyorlar. Çalışmalarımız bize gösterdi ki donanımlı ve arkaplanı güçlü bir öğretmen olumsuz bir ders materyalini bile etkili ve hak temelli bir derse dönüştürebiliyor. Öğretmenler, mevcut ders kitaplarındaki yardım temelli anlayışı öğrencilerle birlikte eleştirebilmeye başladılar; onun yerine hak temelli bir anlayışı benimsemeleri için öğrencilerini teşvik ettiler.
Bu çalışma bize neyi gösterdi?
Bu çalışmadan hepimiz çok şey öğrendik. Öncelikle engellilik meselesi yalnızca engelli bireyleri ilgilendiren bir mesele değil. Toplumun ‘normal’ diye tanımladığı bireylerin dışında kalanların da toplumsal hayata eşit düzeyde katılımını sağlayabilmek adına düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Ayrıca erişilebilirlik sadece fiziksel erişimden ibaret değil. Şayet hak temelli ve eşitlikçi bir anlayıştan söz ediyorsak, bilgiye, teknolojiye erişimin mümkün kılınması da şart ve ne yazık ki bunlar eğitim ortamında çok az bilinen, üstüne neredeyse hiç düşünülmemiş konular.
Eğitim fakültelerinde engelliliğe ilişkin hiçbir ders yok ve öğretmenlerin çoğunun, sınıflarındaki engelli öğrencinin gereksinimlerini nasıl karşılayabileceklerine ilişkin hiçbir fikirleri yok; el yordamıyla yollarını bulmaya çalışıyorlar, böyle olunca hem öğretmenler yetersizlik duygusuna kapılıyor hem öğrencilerin ihtiyaçları karşılanmamış oluyor.
Adına ‘kaynaştırma eğitimi’ dediğimiz bir sistem var ama bu sistem içinde kaynaşmaya dair bir şey yok. Sadece öğrencileri aynı sınıfa koymak, fiziksel olarak aynı mekanı paylaşmalarını sağlamak, önyargıları azaltmıyor; tam tersine artırıyor. Kaynaştırma eğitiminin, amacına hizmet etmesi için hem ‘kaynaştırma öğrencilerinin’ ihtiyaçlarına cevap verebilmesi gerekir, hem de kaynaştırma öğrencisi olan ve olmayan öğrencilerin birbirleriyle sosyal temasının sağlanması için uygun ortamın yaratılması gerekir.
Ortaya çıkan kitapların öğretmenlere ulaştırılması nasıl sağlanacak? Bu öğretmenler bu dersleri hangi derslerde verebilecek?
Bu çalışmanın çıktısı olarak ‘Engellilik ve Ayrımcılık: Eğitimciler için Temel Metinler ve Örnek Dersler’ başlıklı bir kitap ve ‘Eğitimciler için El Kitapçığı’ başlıklı bir broşür yayınladık. Bu yayınlar piyasada satılmayacak, kendi iletişim ağımız içindeki öğretmenlere ve tabii bunun dışında talep eden öğretmenlere gönderiyoruz kitapları. Merkezimizin web sitesinde de yayınladık kitapları, www.secbir.org adresinden ulaşılabilir.
Hangi derslerde verilebilir: Demokrasi ve İnsan Hakları, Sosyoloji, Sosyal Bilgiler, Hayat Bilgisi derslerinin yanı sıra rehberlik saatleri imkan tanıyor bu meseleleri ele alabilmeye. Ama aslında tüm derslerde buna alan açılabiliyor, alan açıldığında bunu ele alabilecek donanıma sahip olmak ve “şimdi konumuz bu değil” diyerek üstünü kapamak yerine bu meseleyi öğrencilere tartıştırabilmek gerek. Bir de tabii derslerle kısıtlı değil. Hak temelli perspektifi edinen bir öğretmen teneffüste, veli toplantısında, öğretmenler odasında da buna alan açıldığında bunun farkında varacaktır ve bu anlayışı yaygınaştırabilecektir. Okul ortamında engelli ayrımcılığıyla mücadele bu şekilde mümkün olabilir.
Okullarda ayrımcılık dersi konması gerekli mi sizce?
Böyle bir dersin olması elbette etkili olacaktır. Bu derste tarihsel süreç içinde sistematik olarak değersizleştirilen ya da yok sayılan grupların/halkların (örneğin Türk, Sünni, Müslüman, erkek, orta sınıf, engelsiz dışında kalan gruplardan söz ediyorum) eğitim ortamında içerilmesine ilişkin bir anlayışın benimsenmesi mümkün olabilir; bu da eşitlik ve sosyal adaletin sağlanmasına çok önemli bir katkıda bulunur. Ama tabii şunu da unutmamak gerekir: Ayrımcılık ya da tersten söyleyecek olursak eşitlik ve adalet bir derse hapsedilecek bir mesele değil. Gündelik okul pratikleri –ki bundan öğretmen-öğrenci ilişkileri, mekanın düzenlenmesi gibi pratikleri kast ediyorum-- ayrımcılığı yeniden üretiyorsa, siz istediğiniz dersi koyun, ayrımcılığa mücadeleye gerçek anlamda destek veremezsiniz. (NV)