Kurul, Aydar'ın Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce onaylanan 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmasına ilişkin mahkûmiyet kararını bozdu.
İşte kurulun, 47 sayfalık gerekçesinin satır başları:
İfade özgürlüğü temeldir
Düşünce hürriyetinin sınırları, ulusal ve uluslararası normlar ışığında belirlenmesiyle mümkün olur. Demokrasinin olmazsa olmaz şartı sayılan ifade hürriyeti birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin kaynağıdır. Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
312'ye eleştiri
Bir tehlike suçu olan 312. madde kamuyu oluşturan değişik katmanlar arasında düşmanlık ve kin yaratmayı önleme amacıyla konulmuştur. Ancak uygulamada objektif duraksamaları önleyecek kriterler netlikle belirlenememiştir. Suçun oluşması için eylemin aleni yapılması, kışkırtmanın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılıklarından en az birine dayanılarak ve bu kesimlerin karşı karşıya getirmek amacıyla gerçekleştirilmesi, kışkırtmanın farklı toplulukları birbirine karşı düşmanlığa ve kin beslemeye sevk etmesi, fakat bu halin "kamu düzeni" için tehlikeli olabilecek şekilde ve yeterlilikte olması, kışkırtmanın şiddet çağrısını içermesi gerekir.
Güven duygusu zedelenir
Kişinin, yasaya uygun olduğu ve suç oluşturmayacağı inancıyla yaptığı bir yayın, yargıcın kendi duyarlılıklarından kaynaklanmış yorum ve değerlendirmesiyle mahkûmiyete götürmesi hukukun temelini oluşturan güven duygusunu zedeleyecektir. Böyle bir zafiyetin sürgit kamu düzenini bozacağı, ifade hürriyetini zedeleyeceği ve gelişim dinamizmini engelleyeceği tartışmasızdır. Unutulmaması gereken bir diğer gerçek uygar dünyada ifade özgürlüğünün sınırının genişlediğidir.
Ceza çözüm değil
Yeni TCK'da 312. maddeye karşılık gelen 216. maddesinde suçun oluşumu için "tehlikenin açık ve yakın olması" gereği kabullenildi. Söyleyeni hapsedilmekle dillendirilmesinden vazgeçilen hiçbir düşünceye tarihin tanıklığı olmamıştır. Aksine en zararlı düşünceler bile, söyleyeni mahkûm edildiğinde ya merak saiki ya da acıma duygularıyla yandaş buldu, çoğu kez illegalite karanlığına inerek kontrolsüz bir gelişime kavuştu. Açıkça söylenebilen düşünceler ise karşı görüşün yenilgisiyle etkisizleşip, demokrasilerin çoğulculuğu ortamında zararlılık ölçüsünü yitirmektedir.
Yeni düzen yaratılmalı
Artık bundan böyle halkın ve o halkı oluşturan laik demokrasi sevdalılarının benimsemediği fikirler karşısında şiddet ve kavga içgüdüsüne katılacağı görüşü terk edilmeli ve farklılıkların kavgasızlığı deneyerek, hoşgörü duygularını artırmalarına ve karşı söylemle bir diğerini iknaya yönelmelerine olanak sağlamak suretiyle birlikteliğe dayanan bir 'kamu düzeni' yaratılmalıdır.
Düşünceleri mahkûmiyetle durdurarak korunmayı yeğleyen bir kamu düzeninin çelişen düşünceleri bir arada yaşatmaya ve hoşgörüyle değerlendirmeye alışan kamu düzenine üstün olamayacağı ve tercih edilemeyeceğinin zihinlere nakşedilmesi gerekir. Yönetenlerce önerilen kurallar dizisinin her zaman ve her koşulda 'kamu düzeni' kavramıyla birebir örtüşeceği yanlışına düşülmemelidir.
Kamu düzeni devlet düzeni değil
Tarihi hatırlayalım: Yakın tarihimiz hatırlanmalı, "devlet düzeni" olarak kabul olunan ve kamu düzeni namıyla korunan nice 'resmi ideolojinin' olağan ya da ara rejimlerle değiştirildiği, yerine ikame edilenlerin yine devlet düzeni adı altında "yeni doğrular" olarak hukukun koruması kapsamına alındığı, bunların da yerini yenilerine terk ettiği hatırlanmalı. Esasen doğasındaki disiplin gereği, aynı doğrultuda düşünme ve zıtlıkları reddederek uygulama zorunluluğu içeren 'devlet düzeni' ile zıt görüş ve düşüncelerin hoşgörüyle birlikteliğini reddedilemez sayan 'kamu düzeni'nin, farklı kavramlar olduğu sonucuna varılmalı.
Rahatsızlık önemsiz: Düşünce özgürlüğü sadece herkesçe kabul gören, zararsız veya kayıtsızlık içeren fikirler için değil, AİHM'nin de birçok kararında da benimsendiği üzere 'rahatsız edici, hatta şoke edici olanlar' için de geçerlidir.
Laiklik korumasız değil
Yazıda kullanılan kimi sözcük ve ifadelerin laiklik ilkesiyle çelişir nitelikte ölçülere ulaştığı da görülmüştür. Ülkemiz için laikliğin vazgeçilmez temel bir değer olduğu yönünde herhangi bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak laikliğe aykırı söylemlerin cezai bir yaptırımla karşılanıp karşılanmayacağı keyfiyeti, yasa koyucunun takdirinde bulunan bir yetkidir. Yasa koyucu bu eylemleri yaptırıma bağlayan Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesini yürürlükten kaldırmış, bu konuda başkaca bir yasal düzenlemeye gerek görmediği gibi, bu türden suçların 312/2. madde kapsamında değerlendirmesine yönelik bir irade ortaya koymamıştır. Yasa koyucunun bu yöndeki iradesi ile 'laiklik' ilkesini korumasız bıraktığı düşünülmemelidir. Artık böylesine korumaya alınmış bir kavramın ceza yaptırımı tehdidiyle himayeye tabi tutulması gereksiz addedilmiştir.
Karara 13 üye karşı çıktı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 14 oyla aldığı karara 13 üye karşı çıktı. 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker ret gerekçesinde şeriatta esas olanın şeri kurallar olduğunu vurgulayarak "İfade özgürlüğünün olmadığı bir model, ifade özgürlüğünü kendisine kalkan yapamaz" yorumunu yaptı. Ülker, Sivas'taki Madımak Oteli olayının unutulmaması gerektiğini kaydetti.
Selahattin Aydar ne yazmıştı?
Milli Gazete yazarı Selahattin Aydar, 1 yıl 8 ay hapis cezası almasına neden olan , "Çocuklarımıza Sahip Çıkalım" başlıklı yazısında şöyle demişti:
"Dinsizliğin revaçta olduğu yıllarda dindarlara manevi işkenceler yapılıyor, çocuk ve gençlerin Kuran okumaları engelleniyor, Allah diyenlere hakaret ediliyordu. Hatta Kuran'ı bile Müslümanların elinden nasıl alırız planları yapılıyordu. O ehli küfür mevcut dessaslığını gerçekleştiremedi. O dönemin dindar halkından korktu ve projelerini gerçekleştiremedi. Ama bir şey yaptılar; okullar ve üniversitelerde gençliği dinden uzaklaştıracak metotları devreye soktular ve bir nebze başardılar. Aynı zihniyet Türkiye'de 8 yıllık eğitimi yüzde 99 Müslüman olan bir millete dayattı ve bunu da başardı. İmam hatip okullarının sayısı çeşitli desiselerle azaltıldı. Kuran kurslarında 12 yaşından küçük çocukların okumalarını engellediler. Allah'ın emri olan başörtüsünden, kamusal alanda hiçbir dayanağı olmayan, hiçbir kanuna dayanmayan yasaklamayı getirdiler.
"Her yokuşun inişi var"
Bütün fesat ve dinsizlik komiteleri âlemi İslam'da müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor. Hepsi de İslamiyet aleyhinde ittifak ediyorlar. Şunu bilmeliler ki her yokuşun bir inişi, her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı vardır. Bu millet kıştan sonra baharı da yaşayacaktır. Ama bu milletin çocuk ve gençlerini Kuran'dan veya İslam'dan uzaklaştırmak için çaba harcayanlar en sonunda rezil olacaklar."