Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ilk vicdani retçilerden Osman Murat Ülke'nin başvurusu çerçevesinde Türkiye'yi mahkum etmesiyle yeniden gündeme gelen konu İzmirli Antimilitaristlerin çağrısıyla "Askeriye, Toplum ve Vicdani Red" başlıklı toplantıda tartışıldı.
Panelde Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Melek Göregenli, Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Taha Parla, Yeni Şafak gazetesi yazarı Kürşat Bumin ile Radikal gazetesi yazarı Yıldırım Türker militarizmin sadece orduda değil, gündelik hayatın her anında işleyen bir ideoloji olduğu görüşünde buluştu.
Göregenli, "örgütlü karşı çıkışların ciddi kısıtlamalar ve zorluklarla karşılaştığı bu dönemde, vicdani ret gibi bireysel muhalefetlerin politik olarak çok büyük anlam taşıdığını" düşünüyor.
Türker askerliğin kutsal, dokunulmaz, tartışılamaz bir alana çekilmesine tepki duyuyor ve bu "kutsallıkla" mücadelede vicdani retçilerin çok önemli bir yol açtıklarını hatırlatıyor.
Parla, "bırakın sıkı politik anti-militarizmi, bizde askerin hicvedilmesi bile yoktur", diyerek bunu bir zaaf olarak yorumluyor.
Bumin ise, "Fetih üzerine kurulu imparatorluk anlayışı ve Kurtuluş Savaşı üzerine kurulu Cumhuriyet anlayışına" işaret ederek, bu topraklara pasifist yaklaşımın pek fazla uğramadığını belirtti.
Afişteki hiyerarşi
Haftasonunda Konak Kültür Merkezi'ndeki buluşmaya ilgi o kadar büyüktü ki çok kişi ayakta izlemek zorunda kaldı, özellikle de gençlerin çokluğu hemen dikkat çekiyordu.
Sunuşların ardından tartışma bölümü pek de benzeri toplantılarda rastlanmadığı kadar canlı geçti; gençlerin soruları kadar yanıtları ve yorumları da vardı.
Toplantıda en ilgi çeken noktalardan biri Türker ve Bumin'in panel afişi ve salonla ilgili hicivleriydi.
Afişte iki öğretim üyesinin unvanları nedeniyle ilk iki sıraya yerleştirilmesi ve Türk Bayrağıyla süslü kürsünün salonu adeta tahakküm altına alması espriyle karışık da olsa konuşmacılara göre gündelik hayatta sık rastladığımız ayrıntılardı.
Bumin: Basın "savaş kötüdür" diyemedi
Konuşmasında kışla dayağından "Güneydoğu'da yaşanan savaşa" şiddetin farklı biçimlerine değinen gazeteci,"Güneydoğuya giden gazeteciler askeri üniforma giydi. Gazetecilerin savaş alanına gidip üniforma giymeleri, savaş propagandası yapmaları terbiyesizce bir şey." dedi.
"Güneydoğu'da yıllardır süren savaşta yaşananlar, ölümler, sakat kalanlar insanlara savaş felakettir mesajı vermeliydi ama bu pek de böyle olmadı."
Askerlik hizmeti sırasında erlerin "dayak ve aşağılamaya maruz kaldığını" belirten Bumin, "askerden çıkan erkekler 'Vietnam Sendromu'na benzer ruhsal çöküntüler travmalar yaşayabiliyor" dedi.
"Özellikle AB sürecinde gündeme gelen vicdani redde ilişkin hukuksal çözümler önemli birer kazanım olacak, ancak çok daha geniş felsefi, politik bir ideal, bir söylem geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum."
Parla: En militarist ülkelerden biri Türkiye
Parla anti-militarist mücadeleye öncelikle dil ve kavram temizliğinden başlanması gereğine inanıyor. Çünkü, bu çaba hem net düşünmeye katkı sağlayacak hem de cesaret verecek.
"Türkiye, dünyadaki en militarist ülkelerden biri, tek değil; militarizm siyasetinden iktisadına merdivenin çok güçlü basamaklarında duruyor. "
Parla, bu anlayış içinde Türkiye'de savaş karşıtlığının, vicdani retçiliğin hem devlet hem de kamuoyu tarafından sürekli olarak marjinalize, hatta kriminalize edildiğini düşünüyor.
"Askerliğin teknik tanımı 'adam öldürme sanatı'dır. Ben yedek subayken bana da böyle öğrettiler. Bu kutsal değil tam tersine yaşam hakkının ihlalidir. "
Parla, "her tarafımız düşmanlarla çevrili" ve "Barış dediğin nedir ki? iki savaş arası" deyişlerinde ifadesini bulan yaklaşımı ideolojik bularak, "tarihte savaşların yekünü barışların yekününden daha azdır. Bunun tersiymiş gibi düşündükçe öyle hareket etme fiili de riski de artar," dedi.
"Vicdani red hem haktır hem görevdir. Askerliğe ve adam öldürmeye indirgenmiş bir vatani görev değil, tam tersine gerçek hümanizm gereği olan barışçıl bir görevdir."
Göregenli: Militarist zihniyet hayatın her alanında
Melek Göregenli ise, ilk olarak militarizmin, askeri düzenin, askerliğe dair her şeyin normalleşmesi, gündelik hayatı belirleyen ilkeler haline gelmesi olduğunu belirterek sözlerine başladı.
Bu nedenle anti-militarizmin ordu dışında hiyerarşi, disiplin gibi hayatın her alanında kendini gösteren kavramlar üzerinden de tartışılması gerektiğini vurguladı.
"Her ordunun, bir düşmana mutlaka ihtiyacı var. Bu ihtiyaca bağlı olarak bir mağduriyet kurgusu yaratılıyor. Yani, bizdeki 'Dört yanımız ateşlerle çevrili' anlayışı. Hem 'mağduriyet' hem de 'Bir Türk dünyaya bedeldir' kurgusu gibi."
Kurgulara devamla Göregenli şöyle sıralıyor:
"Bizden olan ve olmayanın vasıflarının çok ayrı olduğu siyah-beyaz bir cinsiyetçi, homofobik, tam olarak "erkek" bir dünya kurgusu. Biz-onlar kurgusu ve ötekileştirme uçlaştıkça otoriterlik de militarizm de daha çok güç kazanacaktır."
Göregenli, antimilitarizmi açıklarken kapitalizme dönüyor: "Çünkü kapitalizm, hiyerarşik bir dünya kurgusunun ekonomik sistemidir. Bu sistemde, muhafazakarlık, otoriterlik ve değişik türleriyle milliyetçilik pompalanarak doğal olarak militarizm gelişiyor."
Göregenli, İzmir ve Diyarbakır'da yaptıkları "Şiddete ve İşkenceye yönelik Tutum ve Değerlendirme" araştırmasının bulgularına da dayanarak, orduya karşı "güven" ifadesinin aynı zamanda çok trajik bir yanı olduğunu düşünüyor.
"Türkiye'deki ordu sever, asker sever dili değiştirmek çok zor ama bu dilin, bu güven ifadesinin altında temelde korku olduğunu görürüz. "
Türker: "Kutsal" zırhına bürünen ordu
Yazar Türker, "son dönemde gündemde olan uzlaşma, barış, demokratikleşme çabalarını kutsallar üzerindeki dokunulmazlıklar üzerinden kurmanın bize dikte ediliyor olmasını" ürkütücü buluyor.
Türker, bu durumun yakın zamanlı, en somut örneklerinden biri olarak, "askerin adının terörle mücadelede zaafa uğratılmaması" gibi tanıdık bir gerekçeyle Şemdinli olayına ait rapordan Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın adının çıkarılmasını gösterdi.
Askeri cezaevinde tutuklu bulunan vicdani retçi Mehmet Tarhan'a "ibnelik raporu" alması için yapılan baskıyı da Türker, askeriyenin konuyu marjinalize etme çabası olarak değerlendirdi.
Tarhan'a Mektup
Üç saat süren panelde katılımcılar, Sivas Askeri Cezaevi'nde bulunan vicdani retçi Mehmet Tarhan'a ulaştırılmak üzere destek mektupları da yazdı. (GS/EÖ)