* Fotoğraf: Murat Bayram
Tüketiciler için aylık enflasyonun yüzde 6,30; yıllık enflasyonun yüzde 24,50’e çıkması üreticiler içinse aylık enflasyonun yüzde 10,80; yıllık enflasyonun yüzde 46’ya yükselmesi ekonomik gidişatla ilgili soru işaretlerini beraberinde getiriyor.
TIKLAYIN - Enflasyon 16 Yılın Zirvesinde
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ekonomik tablonun ekimden itibaren pozitif yönde seyredeceğini açıklamasına rağmen, aynı fikirde olmayan çok sayıda iktisatçı var.
Kassel Üniversitesi’nden iktisatçı-araştırmacı Dr. Gaye Yılmaz’la stagflasyon sürecini, Bakan Albayrak’ın açıklamalarını, ekonomik gidişatın çalışanlara olası yansımalarını, işsizliği, krizin kadınlara etkisini ve olası çözüm yollarını konuştuk.
“En kötü durum: Stagflasyon”
“Stagflasyon, durgunluk içinde yüksek enflasyon anlamına geliyor.
“Enflasyon normalde yükselme ve gönenç dönemlerinde yükselir. Yani piyasaların güçlü olduğu, yatırımların, istihdamın yüksek, işsizliğin düşük olduğu dönemlerde enflasyonun artması görece normal bir durumdur.
“Ancak eğer durgunluk döneminde, küçülme döneminde enflasyon çok yüksekse bu en kötü kriz durumudur ve adı da stagflasyondur.
“Para getiren üretim yok”
“Enflasyon ve faizin, ikisinin de yüksek olduğu dönemde devletin yönetenlerin beklentisi tasarrufların artmasıdır. Ama stagflasyon döneminde böyle bir şeyin olması beklenen bir durum değildir.
“Çünkü stagflasyon aynı zamanda üretimin durma noktasına geldiği, ücretlerin baskılandığı, yani tasarruf edecek, kenara konacak paranın ortada olmadığı bir dönemdir.
“Dolayısıyla buradan tasarruflar artacak, oradan da altı ay içinde toparlanma gelecek umudunun olmaması gerekir.
“Çünkü dediğim gibi ortada parayı getiren bir üretim, piyasayı canlandıran bir üretim yok.
“Sadece büyük firmaların konkordato ilanlarını duyuyoruz”
“Tasarruf ancak üretim devam ediyorsa vardır. Şimdi üretimin durma noktasındayız.
“Konkordatolar zaten başladı. Üstelik isim yapmış markalar konkordato talebinde bulunduğunda haberimiz oluyor. Ama bir de küçük ve çok küçük işletmeler var. Bunlar krizden en ağır zarar görenler.
“Yani eğer Yeşil Kundura konkordato ilan ediyorsa, siz küçük ve çok küçük işletmelerin durumunu bugünden öngörebilirsiniz.
“Burada herhalde onbinlerce firma çoktan kapandı, ağır borçlar altında, on binlerce işçi son birkaç ayda işsiz kaldı.
“İşsizlik rakamlarında yükseliş bekliyorum”
“Eğer gerçekler olduğu gibi bize yansıtılırsa, işsizlik rakamlarında büyük yükselişler bekliyorum. Kitlesel işsizlikten söz edebiliriz.
“Bunun aksi durumu, yani mesela işsizliğin yüzde 12'lerde duyurulması komediden öte, inanılması imkansız bir durum olur.
“İşsizlik rakamlarında sorun var”
“Burada işsizlik rakamlarında da bazı sorunlar var. Mesela iş başvurusu yapmayanlar işsiz sayılmıyor. Biz onlara umudunu kesmiş olanlar diyoruz. Artık piyasada iş bulmaktan umudunu tamamen kesmiş, kabuğuna çekilmiş insanlar. Bunlar büyük ölçüde genç ve çalışabilecek nüfus. Bunlar işsizlerin arasında sayılmıyor.
“Başka bir şey daha var. Mesleki eğitim adı altında, devlet veya özel sektör tarafından eğitime alınanlar. Aslında bu kişilerin o eğitimlere gitme nedenleri iş bulma umudu. Yani aslında bu eğitimlere işsizler ve iş arayanlar gidiyor.
“Onlar da eğitimde oldukları sürece işsiz sayılmıyor. Bu, devletlerin işsizliği gizlemesinin çok önemli bir aracı olarak ortaya çıktı son 10 yıldır.
“Önce kadınları vuruyor”
“Ekonomik krizler öncelikli olarak kadınları vuruyor. Çünkü en kırılgan emek grubu kadınlar. Zaten zor tutunuyorlar. İstihdama, emek piyasalarına pamuk ipliğiyle bağlılar.
“Kadınlar erkeklere oranla çok daha örgütsüz. Kolektif davranma yetileri yok. Çünkü çalışma hayatına genel olarak erkeklere göre daha geç katılıyorlar. Bu nedenle de çok daha fazla işsiz kalıyorlar.
“Kamuda güvenceler tasfiye edilebilir”
“Şu anda McKinsey ekonominin başında. Bu firmanın en ünlü olduğu konu, kamuda yeniden yapılanma. Kamu çalışanlarını çok tehdit eden program önermeleri var McKinsey'in. En büyük şöhreti de buradan kaynaklanıyor.
“McKinsey’in önermelerinden bir tanesini duyduk ve o kamuda çalışanlara çok hoş geldi. Ne dendi? Haftada 40 saatin altına düşmemek şartıyla kamu çalışanları çalışma sürelerini ve günlerini özgürce belirleyebilecek. İsterseniz dört gün boyunca 10'ar saat çalışın, haftada üç gün izniniz olsun...
“Bu bir esneklik önermesiydi. İlk anda çok cazip görünse de bunun arkası gelecek, onu biliyoruz. Kamudaki güvenceler bu süreçte büyük oranda tasfiye edilebilir.
“Hani kamu çalışanının görece güvenceleri vardı ya... Maaşını krizde bile olsa alabilen kamu çalışanları, bu alana ciddi şekilde esneklik ve güvencesizlik getirileceğini tahmin ediyorum.
“Çünkü McKinsey'in ünü ve şöhreti de buradan asıl. Güvencelerin adım adım birer birer ortadan kaldırılacağı gibi bir öngörüm var kamu için.
“Bireysel emeklilik fonlarının tasarrufta kullanılması gündemde”
“Bir diğer öngörüm de emeklilikle ilgili. Bireysel emeklilik zorunlu hale getiriliyor. Bunun güçlü sinyalleri de verildi.
“Önceden istemiyorsanız bir yılda çıkarsınız deniyordu. Bu bitti. Artık üç yıl geri ödeme yapılmıyor. Üç yıl sonrasında da zararla çıkmak istemezsiniz. Alternatifiniz de yok. Size kamusal emekliliği öneren bir sistem de yok artık. Dolayısıyla insanlar zorunlu olarak orada kalacak.
“Buradan bir tasarruf bekleniyor. Çalışanların ödedikleri primlerden oluşan tasarrufların ekonomiye, piyasaya aktarılması, oradan piyasaya canlılık gelmesi gibi planlar var.
“Bu 2011'den beri düşünülen ama nasıl yapılacağı bir türlü formüle edilemediği için çok fazla dillendirilmeyen, minik minik satır aralarında geçmiş bir durumdu. Bu krizle çok açık telaffuz edilmeye başlandı. Bireysel emeklilik fonundaki birikimlerin bir tasarruf mantığıyla piyasa ve ekonomi için kullanılması gündemde.
“Sınırlı talep olsa bile fiyatlar yükselecek”
“Enflasyonun bu aydan itibaren düşeceği öngörülerine katılmıyorum. Enflasyon sadece alınan önlemle ilgili bir şey de değil.
“Bir ayda kendiliğinden tekrar 15'li rakamlara düşmesini imkansız olarak gördüğüm gibi bankaların ve bu alandaki analistlerin açıklamalarını da dinlediğinizde ekim ayında TÜFE'nin 26-27'leri göreceğini düşünüyorlar.
“Bunun stagflasyon olgusunun kendisiyle alakalı bir sebebi var. Üretim yok, piyasadaki mal miktarı az, dolayısıyla fiyat artışı kaçınılmaz. Bu mallara olan talepte de azalma olsa bile üretilen mal miktarındaki azalma daha da büyük olduğu için, yani arz daha da kısıtlandığı için üretimin olmadığı ortamda piyasada az miktarda mal bulunduğu için ona gelecek sınırlı taleple bile fiyatlar yükseliş trendini sürdürecektir.”
“Cari açık düşüyor, çünkü ithalat yapamıyoruz”
“Şu anda tek olumlu olarak söylenen şey cari açığımızın düştüğü.
“Zamanında bir Milli Eğitim Bakanı şu okullar olmasaydı ben milli eğitimi ne güzel idare ederdim demişti. Tam onun gibi bir durumayız.
“Evet, cari açığımız düşüyor, çünkü artık üretmiyoruz. Üretmemekten kastım şu: Bizim üretimimiz ithalata dayalı. Ya ara mal ya ham madde olarak bir şekilde ithalat yapmak zorundayız.
“Döviz fiyatları ve dış borçlarımızın yüksekliği dolayısıyla biz artık ithalat yapamıyoruz. İthalatta çok ciddi bir düşüş var. İthalat yapamazken girdi de sağlayamadığımız için üretemiyoruz. İthalat yapmak için ortada girdi yok.
“Tam da bu nedenle cari açığımız düşüyor. Bu sevinilecek mi üzülecek bir durum mu, ona okuyucu karar versin.
“Sağlıkta reform yapıldı ama…”
“Sağlık alanında son 15 yılda ciddi reformlar gerçekten yapıldı. Hatta Türkiye, AB ve hatta Afrika'nın belli ülkeleri için sağlık turizmi ülkesi oldu. Avrupa'dan da pek çok insan ameliyat olmak için Türkiye'ye gelir oldu.
“Ancak sağlık sektörünün de borçla büyüdüğünü hatırlatmak isterim. Borçlarını çeviremediği zaman, geri ödemede sıkıntılar yaşadığı zaman, o sektörde de iflaslar, iyi ihtimalle küçülmeler görülecektir. İflas ve küçülmeler, sağlık hizmeti almak için gelen yabancıların ilgisini azaltacaktır.
“Sağlık çalışanlarının ve eğitim çalışanlarının da güvencesizlikten nasiplerini fazla miktarda alacağını düşünüyorum.
“İşçilere enflasyon oranında zam yapılmayacak mesajı veriliyor”
“Bunun da çok anlaşılabilir bir sebebi var. Bugünden medyada ‘Elbette işçiler enflasyon oranında bir zam beklentisine girmeyecekler. Girerlerse işlerini kaybedeceklerini gayet iyi biliyorlar’ gibi ifadeler yer almaya başladı. Şimdiden böyle bir algı oluşturmaya başladılar.
“İşçilerin enflasyon düzeyinde bir zam istemeye dahi haklarının olmadığı, ekonominin kötü durumda olduğu, herkesin fedakarlık yapacağı konuşuluyor.
“Tabii burada işçilerin bence şunu tartışmaya başlaması lazım: Gönenç dönemlerinde gönenç döneminin hak ettiği ücretleri verdiniz mi ki, kriz döneminde fedakarlık bekliyorsunuz.
“Çünkü bugün ‘Herkes bedelini ödüyor, herkes elini taşın altına koysun’ diyenler, gönenç döneminde sermayelerini 10'a 20'ye katlamış şirketler. Onlar gönençten çok iyi yararlandılar, krizde de ‘İşçiler bizimle birlikte elini taşın altına koyacak’ diyorlar. İşçilerin ‘Biz gönenç dönemlerinde bu zenginliği yaratmaktan ne kazandık ki, bugün bedel ödeyelim’ tartışmasını gündeme getirmeleri lazım.
“Yerli-milli dedikleri şirketler de borçla dönüyor”
“McKinsey'le anlaşma yapıldı. Ancak Türkiye'nin birincil ihtiyacı ekonomiye yön verecek birilerinden daha ziyade taze para kaynakları. Yabancı yatırımcıya güven verecek olan da bu.
“Bize yabancı yatırımcı gerekiyor, çünkü bizim öz sermayemiz yok. Bu kabul edilmesi gereken bir gerçek.
“Bizim yerli-milli dediğimiz şirketler de borçla dönüyor. Türkiye'de öz sermaye birikimi çok zayıf, hep borçla dönmüşler. Ama şimdiye kadarki borçlar çok düşük faizle olduğu için bunun sakıncalarını görmemişler. Bugün ise borcun faizi çok yükseldiği için artık borcu çeviremeyeceği için ciddi şekilde sorun var.
“Yasaklarla güven olmaz”
“Dolayısıyla hem özel sektörün hem devletin yabancı yatırımcıya çok ihtiyacı var. Ama yabancı yatırımcının gelmesi için bir güvenin aşılanması lazım. O güven de öyle geçici, sonuçta para getirmeyen önlemler olamaz, yasaklamalar hiç olamaz.
“Bunlar yatırımcıları daha da caydırır. Çünkü burada sonuçlarını istediği ülkeye transfer edebilmek için yatırım yapıyorlar. Bilseler ki yatırımları o ülkede kalacak, sittinsene hiç bir yere gidemeyecek, zaten gelmezler.
“Dolayısıyla kısıtlayıcı önlemler ve para getirmeyecek önlemler çok yanlış.
“IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar dışında çare kalmadı”
“Öncelikle Türkiye'nin birinci hedefi para bulmak. Ben hayatım boyunca IMF'ye karşı olan biriyim. Halen de öyleyim ama Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu koşullarda IMF, Dünya Bankası gibi finans kurumları dışında bir seçeneği kalmadı.
“Bu bir güven aşılaması olur. Yani işte o zaman hepimiz ‘Bu ekonomi altı ayda toparlanabilir’ diyebiliriz. Çünkü IMF para verdiği zaman onun sonucunu, güvenirliğini, geri dönebilirliğini güvence altına almak isteyecek, gerekenleri yapacaktır.
“Tabii ki o da öncelikli olarak İşçi sınıfına vuracaktır. Ama işçi sınıfına her halükarda IMF'li de IMF'siz de vuruluyor. IMF'siz vurulduğunda krizden bir türlü çıkılamıyor, IMF'li vurulduğunda hiç değilse krizi öngörmek, şu kadar sürede bunu aşarız diyebilmek mümkün hale gelebilir.”
Gaye Yılmaz hakkındaKassel Üniversitesi’nde ICDD Enstitüsü’nde araştırmacı. İktisatçı. Boğaziçi Üniversitesi’nde Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde öğretim üyesiyken “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzaladığı için yargılandı. 1959 İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. 1996-2008 arasında DİSK’te uluslararası ilişkiler uzmanı olarak çalıştı. Yüksek Lisansını 2004-2005 yıllarında Kassel ve Berlin'de Global Labour University'de tamamladı. Doktorasını 2006-2009 yıllarında Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde yaptı. |
(EKN)