Örneklemi oluşturan kişilerin büyük çoğunluğunun terörle mücadele sürecinde, özgürlüklerden vazgeçmek gerektiği yönünde bir tutuma sahip olmadığı görülmektedir, bunun en önemli göstergesi, önümüzdeki on yılda "güvenlik" mi "özgürlük" mü istiyorsunuz sorusuna verilen tepkilerdeki dağılımdır. Bu bence çok sevindirici olan bulgu, araştırmanın İzmir'de yapılmış olduğu göz önüne alınarak yorumlanmalıdır. Kendilerini siyasi olarak nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar, herkes "biraz daha çok" da olsa özgürlük istemektedir. Dini eğilimler açısından bakıldığında ise, özgürlük talebinin daha da yüksek olduğu görülmektedir. Bu soruya verilen tepkilerin dağılımında göze çarpan sonuçlardan biri bence, kendilerini "merkez" ya da "sağ" da tanımlayanların "sol" a göre göreceli olarak daha çok güvenlik isteği yönünde tepki göstermeleridir. Aynı grup, terörle ilgili tutumlarında da benzer tepkiler vermekte, terörün önlenmesi için insan hakları adına kaydedilmiş her türlü ilerlemeden vazgeçilebileceğini düşünmektedir. Bu sonuç, "sol" un ülkemizde zaten hiçbir zaman güvende hissetmediği ya da "merkez" ve "sağ" a pek de özgürlük gerekmediği biçiminde yorumlanabilir. Bu yorum, dini inançlarla özgürlük isteği arasındaki ilişki için de geçerli olabilir. Dünya görüşlerinin, dini inançları tarafından orta düzeyde ya da çok etkilendiğini belirtenler, neredeyse hiç etkilenmediğini söyleyenler kadar özgürlük istemektedirler. Sonuçlara bu açıdan bakıldığında göreceli olarak güvenlik talebinin en çok olduğu grup, kendilerini siyasi olarak "sağ" da görenlerdir.
Terörle dolaylı ya da doğrudan ilişkili olduğu düşünülen ülkelerin dağılımına bakıldığında genel olarak "Batılı" ülkelerin, her türden yaygın propogandaya karşın, "masumiyet"lerini yeterince kanıtlayamamış oldukları görülmektedir. Bu bulgu, yine siyasi görüşlere göre farklılaşsa da genel eğilim bu yöndedir. Ayrıca, Batılı ülkelerin terörle bir anlamda ilişkili olduğunu kabul etmeye ama bunun "terörle mücadelede bir tür zorunluluk" olduğunu düşünmeye yönelik bir eğiliminden de söz edilebilir, ya da devlet terörünün, örgütsel ya da bireysel terör hareketlerinden daha "meşru" görülebileceğini düşünme eğiliminden. Diğer sorularla ilişki içinde bakıldığında bu yorum daha da mümkün görünmektedir: Terörün ancak terörle yenilebileceğini düşünme eğilimi.
Bence araştırmanın en önemli sonucu, Afganistan ya da başka terörden sorumlu olduğuna "karar verilecek" olan ülkelere yönelik askeri harekatlarda Türkiye'nin rolünün ne olması gerektiğine ilişkin soruya verilen tepkilerdir. Çok açıkça görülmektedir ki, hangi cinsiyetten, hangi siyasi görüşten ya da hangi dini eğilimden olursa olsun çok büyük bir çoğunluk Türkiye'nin bu savaşta aktif rol almasını istememektedir. Özellikle "bölgeye asker göndermek" maddesine "yapılacak her şeye bütünüyle destek olunmalı" seçeneğinden bile az olumlu tepki verilmesi ilginçtir. Bu savaş, büyük ölçüde dinamiklerinin farkında olunan ve "bizim olmayan" bir savaş olarak anlaşılmaktadır. Bu sonuç, ekonomik krizin daha da derinleşmesine ve bu krize ilişkin yaşanan olumsuz sonuçlarda Batılı ülke ve örgütlerin (IMF, Dünya Bankası vb.) payına ilişkin değerlendirmelerle de ilgili olabilir; savaşın "haklı" ya da "meşru" olduğunu düşünenler bile "uzaktan destek" le yetinilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Son olarak gelecek tasarımlarıyla ilgili tepkilerin karamsarlığından söz etmek yerinde olabilir. Biz, soru formunu hazırlarken "mutlu ve iyi" gelecek tümceleri bulmakta zorlanmıştık. Araştırmaya katılanların da büyük ölçüde dünyanın geleceğinden pek umutlu olmadıkları, varolan keskin ayrımların daha da artacağı ve bunun barış değil, şiddet ve savaş getireceği yönünde düşüncelere sahip oldukları görülmektedir.