Görsel:yetkinreport.com
* Rusya Federasyonu, ne yaptığını iyi bilen bir görüntü hiç vermiyor.
* Klasik bir diplomatik çözüm, her iki tarafı da memnun edecek ve kendi kamuoylarına açıklayabilecekleri unsurlar içeriyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Emre Gönen, NATO’ya katılım açısından Türkiye, İsveç, Finlandiya ilişkilerini böyle özetliyor.
"Türkiye’nin bir ölçüde kazanmış" olduğuna işaret eden Gönen, "Ancak, bu tür uluslararası düzlemde yapılan görüşmeler, anlaşmalar bir spor müsabakası üslubuyla 'diz çöktürdük', 'zafer kazandık' gibi terimlerle iç siyasete malzeme yapılırsa, elde edilen kazanımlar kısa vadede kalıcı husumete dönüşme riski taşırlar " diyor.
Dr. Gönen’i dinliyoruz.
NATO zirvesi öncesi Stoltenberg'in çağrısı üzerine gerçekleşen toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve İsveç Başbakanı Magdalena Andersson katıldı ve zirvede sağlanan uzlaşı üç ülke dışişleri
Emre Gönen hakkındaLisans ve yüksek lisans derecelerini Strasbourg Üniversitesi'nde Sosyoloji / Sosyal ve Kültürel Antropoloji alanında tamamladı. Doktora eğitimine Fransa'da Paris Descartes Üniversitesi'nde devam etti. 1993 yılında Brüksel Hür Üniversitesi'nden Avrupa Birliği entegrasyonu konusunda yüksek lisans sertifikası aldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne katılmadan önce yedi yıl boyunca İktisadi Kalkınma Vakfı'nın (İKV) Genel Sekreteri olarak görev yaptı. 2000 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi'ne katıldı ve 12 yıl boyunca Avrupa Çalışmaları Yüksek Lisans Programı'nın direktörlüğünü yaptı. |
bakanlarının imzaladığı mutabakat muhtırası ile kayda alındı. Sizce bu ne anlama geliyor?
Önemli bir anlaşmazlık diplomatik yollardan çözüme ulaştı. Bu içinde yaşadığımız gergin dönem göz öününe alınırsa, herkes açısından kazançlı bir adım.
ABD de, bu süreçte arka planda durarak Türkiye’yi ve kendi yönetinimi yıpratmamayı başardı.
Onun ötesinde bu çözüm, yeni gerilimler yaratmama açısından önemli olsa da, NATO içindeki dayanışmayı ve birliği güçlendirme açısından daha gidilecek bir hayli yol olduğunu gösteriyor.
*Bu uzlaşı, "terörle mücadele" konusunda Türkiye'nin beklentilerine yanıt veren iki İskandinav ülkesine NATO üyeliğinin yolunu açtı ve Madrid Zirvesi açısından önemli bir başarı olarak değerlendirildi. Sizce bu Türkiye açısından gerçek bir başarı mı? Yoksa Türkiye zirveden eli boş mu döndü aslında?
İki yaklaşım da eksik ve yanıltıcı olabilir. Türkiye, PKK ve YPG konusunda, FETÖ diye adlandırdığımız örgüt mensupları konusunda hem İsveç hem de Finlandiya’dan somut adımlar istemişti.
PKK hususunda her iki ülke de, AB ve ABD’de olduğu gibi, bu örgütün terör örgütü olduğunu vurgulamış, bu önemli bir siyasi tavır, ancak YPG ve FETÖ ayrı paragrafta ele alınmış, bu da İsveç ve Finlandiya’nın «somut delil olmazsa » tavrı…
Ayrıca ABD de YPG ile PKK’yı ayrı örgütler gibi görmek eğiliminde, yoksa Suriye’deki tavrını çok zor izah eder.
Klasik bir diplomatik çözüm, her iki tarafı da memnun edecek ve kendi kamuoylarına açıklayabilecekleri unsurlar içeriyor.
İsveçli gazeteci ve Türkiye analisti Bitte Hammargren Twitter hesabında yaptığı zincirde Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın imzaladığı “memorandum”u mercek altına aldı. Bitte, “Erdoğan'ın koşullarıyla NATO'ya katılmak İsveçli sosyal demokratları böldü” sizce bu İsveç Türkiye ilişkileri açısından ne anlama geliyor?
İsveç hükümeti zaten parlamentoda yeterli çoğunluğa sahip olmayan mütereddit dengede bir koalisyon.
Ancak bu ülkede koalisyonlarla yönetme geleneği çok köklü, bu tür siyasi krizler genelde kolaylıkla yeni koalisyonlar ya da erken seçimler aracılığı ile aşılıyor.
Burada temel nokta, İsveç gibi çok eski "Tarafsızlık " (neutrality) geleneği olan bir ülkenin, bu tavrını baştan başa değiştirerek Kuzey
Ne olmuştu?İspanya'nın başkenti Madrid'de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'le gerçekleştirilen dörtlü görüşmenin ardından Ortak Bildiri imzalandı. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, NATO Liderler Zirvesi'nin ilk gününün ardından (29 Haziran) gazetecilerin sorularını yanıtladı ve imzalanan bildiride "aslında hiçbir şeyin değişmediği"ni vurguladı. |
Atlantik ittifakına girmeye karar vermesi, bu aşamada eğer Türkiye vetosunda ısrar etseydi çok kalıcı bir husumet yaratılabilirdi. Bu aşılmış görünüyor.
İsveç gibi hukuk devleti olan, ifade özgürlüğüne sınır getirilmeyen bir ülkede bu anlaşma çok eleştirilebilir, bu da doğaldır, ama geniş bir perspektiften bakarsak, kalıcı bir gerginlik yaratılmadan çözüm bulunması hem İsveç ve Türkiye, hem de diğer NATO müttefikleri açısından önemli…
Sizce Türkiye, İsveç ve Finlandiya ilişkilerinde yeni bir döneme mi girildi?
Sanmıyorum, özellikle demokratik standartların düzeyi konusunda her iki ülke de Türkiye konusunda fevkalade eleştirel bir tavır içindeler.
Buna şimdi iadesi istenen suçlular listesi eklendi, bunların bir kısmının iadesi gerçekleşecek gibi durmuyor, üst mahkeme kararları var, suçların sabit olması gereği açısından sorun yaratabilir.
Türkiye, bu süreçte veto hakkını saklı tuttuğu sürece ilişkilerde gerilim artabilir. Öte yandan, daha diplomatik ve kapalı kapılar ardında yapılacak görüşmelerle bu geçiş kolaylaştırılabilir.
Burada süreci yönetme inisiyatifi Türkiye’de olacak. Eğer dış politika gelişmelerini iç siyaset malzemesi yapmanın kolaycılığına bir kez daha düşersek, bu aşamada ilişkiler gerek İsveç ve Finlandiya ile, gerek ABD ile, gerek AB ile çıkmaza girebilir.
Ama Türkiye bu süreci iyi de yönetebilir, o zaman da gerçekten uzun vadeli ,iyi bir işbirliğinin ve anlayışın temelleri atılabilir. Kısacası, bizim ne yapacağımıza bağlı…
Türkiye bu süreçten kazanımla mı çıktı?
Bir diplomatik çözüm, iyi sonuçlandıysa her tarafın da kazançlı çıktığı bir süreci betimler.
Türkiye, PKK ve Fethullah Gülen örgütlenmesinin, demokratik özgürlükler maskesi altında özellikle İsveç’te örgütlenmesini muhakkak ki zorlaştıracak bir kazanım elde etmiş gözüküyor.
Ayrıca gerek İsveç, gerek Finlandiya NATO üyesi olduktan sonra, askeri ve sivil istihbarat alanlarında Türkiye ile çok daha derin ve girift ilişkiler kuracaklardır.
Ancak, bu tür uluslararası düzlemde yapılan görüşmeler, anlaşmalar bir spor müsabakası üslubuyla "diz çöktürdük", "zafer kazandık" gibi terimlerle iç siyasete malzeme yapılırsa, elde edilen kazanımlar kısa vadede kalıcı husumete dönüşme riski taşırlar.
Maalesef daha mutabakat imzalarının mürekkebi kurumadan, Türk basınındaki yansımalar İsveç ve Finlandiya yetkililerince bir anlamda « tekzip edildi », dolayısıyla yaratılan işbirliği zemini şimdiden bir hayli sarsıldı.
Son olarak iki yeni ülkenin katılımı NATO açısından ne ifade ediyor?
Her şeyden önce büyük bir siyasi değişimi temsil ediyor. İsveç tarafsızlık, Finlandiya da Sovyet döneminde büyük komşusunu rahatsız etmeyecek bir dış siyaset yanlısı ülkelerdi. Şİmdi her ikisi de NATO üyesi olarak siyaseten Rusya Federasyonunu « hasım” olarak gördüklerini teyid ediyorlar.
İkinci husus belki daha teknik, ama İsveç harp sanayiinde çok ileri bir ülke, kendi savaş uçaklarını (Gripen) kendisi yapabilecek teknoloji ve üretim altyapısına sahip. Fin ordusunu İkinci Dünya Savaşı’nda kutup bölgesinde savaş tekniklerini ne kadar iyi uyguladıkları da bilinen bir husus.
Her iki ülkenin nitelik olarak çok üst düzeyde askeri gücü var, NATO içinde çok ciddi bir güçlenmeyi temsil edeceklerdir, sayı olarak olmasa bile teknoloji, altyapı ve iyi yetişmiş insan gücü olarak fark yaratacaklardır.
Ayrıca, Rusya açısından ne ifade ediyor? Rusya bu gergin tarzını sürdürür mü sizce?
Rusya Federasyonu, ne yaptığını iyi bilen bir görüntü hiç vermiyor. SSCB’nin son dışişleri bakanlarından Edvard Şevarnadze, Sovyetlerin Afganistan’ı işgalini partide yüksek bir görevde olmasına rağmen, Gorbaçov’un evinde televizyon seyrederlerken öğrendiğini söylemişti.
Bu tür merkeziyetçi ve denge/denet mekanzimalarına tabi olmayan siyasi yapılar er veya geç felaketle sonuçlanacak adımlar atarlar. Putin dönemi içinde Ukrayna savaşının durdurulması, çok zor bir görev olarak uluslararası kamuoyunun önünde duruyor.
Ne var ki, Rus askeri gücü bu savaşta korkutuculuğunu büyük ölçüde yitirdi, belki de en büyük kaybı bu oldu. Bütün bu gelişmeler gelecek için umut vermiyor, ne var ki demokrasiler de konsolide oldu ve çok iyi bir dayanışma ve direnç gösteriyorlar. Rusya’nın saldırganlığı hiç tahmin etmedikleri bir tepki oluşturdu. Gelecek için güven veren husus da bu…
TIKLAYIN - Erdoğan'ın koşullarıyla NATO'ya katılmak İsveçli sosyal demokratları böldü
(EMK)