Sözünü ettiği bağlam, neoliberal emperyalizmin egemenliğinde, din üzerinden siyaset yapanların ""Medeniyetler Çatışması" teziyle kendilerine görev çıkarması.
"Genel olarak dünyada dinlerin siyasal işlevinin arttığı bir dönemdeyiz" diyor Aydın. "Küreselleşme egemen normken, emperyalist çıkarların gereği olarak üretilen Medeniyetler Çatışması tezi, din üzerinden siyaset yapanların, özellikle Papa'nın işine geliyor; onları siyasetin temel faktörlerinden biri yapıyor."
Papa, bu durumdan kendine iki görev çıkarıyor Aydın'a göre:
"Birincisi, ABD politikasına yöne veren neoliberal, yeni muhafazakar kesimin varlığından hareketle, Hıristiyanlığın etkisini tüm Hıristiyan nüfuslu ülkelerin üzerinde artırmak. İkincisi de, Hıristiyanlığı siyaseten, tıpkı Ortaçağ'da olduğu gibi, Müslüman nüfuslu ülkelere karşı toplumun kontrolünün ve üretiminin temel aracı haline getirmek. Bu Papalık'ın etkisini olağanüstü artıracaktır. Papalık, bu konjonktürde iktidarını güçlendirme avantajı elde etmeye çalışıyor."
Aydın "Faşizme, Nazizme de bulaşmış bu papanın, İslam dünyasındaki totaliter öğelerin altını çizmeye hakkı yok" diyor bir yandan da. "Önce Avrupa'daki Cathar'lara, Haçlı Seferlerine, Latin Amerika halklarına yönelik kıyımların özeleştirisini yapması gerek."
Macar: Papa "düşmanını, ötekini, tehlikeyi" gösteriyor
Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Elçin Macar da benzer bir analiz yapıyor; "Papa'nın bunları şimdi söylemesi çok da şaşırtıcı değil" diyor.
"Papa'nın sözleri, daha önce Kardinalken söylediği sözlerinin, 'Avrupa'nın kültürel köklerinin içinde Hıristiyanlık önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla Avrupa'da Müslüman ülkelere -tabii Türkiye'ye de- yer yoktur' çizgisinin doğal uzantısı. Bu politikasını sürdürdüğünü gösteriyor.
"Vatikan'ın bir önceki papayla birlikte, uluslararası siyasi bir çizgi izlemeye başladığını, 2. Jean Paul'le birlikte Doğu Bloğu'na karşı Polonya'da izlediği rolü hatırlayacak olursak, bu çizginin de sürdüğünü görüyoruz. Bu Papa da, Vatikan için muhafazakar diyebileceğimiz çizginin sürdürücüsü. Bu çizgi uluslararası arenada büyük güçlerin politikasıyla örtüşüyor."
Ve ekliyor: "İki dinin de geçmişinde dini yayma adına bugün onaylanamayacak gerçekler olduğunu biliyoruz. Bu konuda tarafların birbirine söyleyecek sözü olduğu düşüncesinde değilim."
Bu sözlerin "Medeniyetler Çatışması" tezine "katkıda bulunduğu" çok açık Macar'a göre.
"Böylece, düşmanını, ötekini göstermeye, 'tehlikeye' dikkat çekmeye devam ediyor. Birinci Vatikan Konsili'nden beri, Katolik kilisesinde 'Papa'nın yanılmazlığı' ilkesi var. Dolayısıyla bu saptamalarda, inananlar açısından tereddüde yer yok. Bu anlamda özür dileyemez; hata yapmış olamaz çünkü. O yüzden 'üzgünüm' diyor."
Aydın da, dinin Avrupa Birliği (AB) projesiyle ilgisine dikkat çekiyor.
"AB'deki temel çatışma alanlarından birini de, AB Anayasası'nda Hıristiyanlığın temel bir norm olarak çizilip çizilmemesi oluşturuyor. Vatikan Hıristiyanlığın AB'nin temel değeri olarak teyidine çalışıyor. Eğer bunda başarı elde ederse, Papalık AB'de çok önemli inisiyatif kazanacak."
Aydın: Medeniyetler Çatışması, silah ve petrol tekellerinin işine geliyor
Aydın, "Medeniyetler Çatışması"nın bir savken, nasıl gerçek bir durum haline getirildiğini şöyle açıklıyor.
"Doğrusu modernleşme, burjuva hukuku, AB projesinin kendisi, Hıristiyanlıkla çatışa çatışa kazanılmıştır. Papa bu gerilimin temel temsilcisi haline gelirse, önümüzdeki dönemin çok daha karanlık olacağını söyleyebilirim. Çünkü 'emperyalistler-bağımlı ülkeler' ikilsi, dinle birlikte pekişecek."
Çünkü, "ABD'nin saldırdığı Ortadoğu ülkelerindeki Müslüman nüfusun temel muhalefeti sosyalizm değil, İslamcılık üzerinden gelişiyor." Aydın, kilisenin Hıristiyan ülkelerde siyasetteki inisiyatifini artırması halinde, çatışmanın yükseleceği görüşünde.
Ama, "Medeniyetler Çatışması tezi, normal koşularda, çok uluslu şirketlerin de, yeni muhafazakarlar dışındaki siyasetçilerin de işine gelen bir tez değil. Çünkü kapitalizmin kendini yeniden üreteceği ortamı olanaksızlaştırıyor; sermayenin özgürce dolaşımı açısından dezavantajlı. Burada silah tekelleri, petrol tekelleri avantaj sağlayacak. Bu zihniyet, iktidarlarını güçlendirmek için Medeniyetler Çatışması'nı fiili realite hailine getirmeye çalışıyor."
Macar da, Papa'nın sözlerine tepkilerin şiddete dönüşmesine dikkat çekiyor.
"Üzücü olan, Papa'yı haklı çıkarırcasına, İslam dünyasında Katoliklere, kiliselere karşı şiddet başladı. Somali'de bir rahibe öldürüldü; Filistin'de kiliselere saldırılarda bulunuldu."
Ilımlı İslam: Neoliberalizme eklemlenmeye çalışan İslamcı sermaye
Aydın, İslami hareketlerin de kendi içinde çok ciddi bir ayrışma yaşadığını söylüyor. Milatlarsa, "dünyada 11 Eylül, Türkiye'de 28 Şubat."
"Büyük sermayeye dayanan İslamcı hareket kendi içinde bir reform sürecinde. Emperyalist basınç sonucunda, uluslararası pazarla ilişkisini artırmış İslamcı teorisyenler, İslam'ın kapitalizmle uyumlu bir yorumunu yapıyor. Türkiye'de Fetullah Gülen, MÜSİAD, AKP böyle bir misyonun içinde. İslam'da ayaklarına dolananları sorguluyorlar. Faiz, cihat, dinler arası kafir-mümin ayrımını aşmak isteyen bir dil geliştiriyorlar.
"Bu, temsil ettikleri İslamcı sermayenin gereği. Ilımlı İslam denen şey bu. Neoliberalist küreselleşmeye entegrasyon çabası."
Bir yandan da, antiemperyalist İslami harekete dikkat çekiyor Aydın.
"Önümüzdeki dönemde, İslam dünyasında, toplumda emek-sermaye, kadın hakları, savaş-barış konularında uzlaşmaz, perspektif olarak gerici, ama antiemperyalist ekibin yükselişiyle de karşılaşacağız. Bunun örneklerinden biri İran. Kendine antiemperyalist bir rol biçiyor, ama öte yandan toprak reformunu reddediyor."
Ve bu konjonktürün sürmesi halinde, Papalık'ın önümüzdeki dönemde bu tip bir İslamcılığı kendi çıkarı için kullanacağını söylüyor Aydın; "Sömürgeci dönemde olduğu gibi, saldırgan, baskıcı bir politika izleyecek. Bu barış açısından risktir."
"Mesele, İslam-Hıristiyan çatışması değil. Asıl mesele Vatikan'ın ABD'deki, AB'deki siyasal egemenliğini, belirleyiciliğini artırmak. Politikanın, ekonominin dengelerinin kendisine danışılmadan düzenlenemeyeceği bir dünya istiyor."
Özgürlüğü savunmak
Böyle bir durumda antiemperyalistlerin yapması gerekenin "özgürlüğü, sosyal hakları, laikliği savunmak" olduğunu söylüyor Aydın.
"Barış hareketi bütün ülkelerde, ama bizzat kendi ülkelerinde, sosyal haklara, laikliğe, eşitlik talebine sahip çıkmalı. Yoksa, 'savaş-barış' ikilemi bizi daraltır. Bunu bizzat Ortadoğu coğrafyasında görüyoruz; barış sadece İslamcılarca, Hıristiyancılarca elde edilemez. Yoksa demokrasinin, laikliğin, hakların esas olduğu bir dünya olmaz."
"Totalitarizmin, ötekileştirici dilin ve politikanın yükseleceği bir dünya bizi bekliyor. Bu, duruşumuz, dinle ilgili tavrımız ne olursa olsun büyük risk. Özgürlükçü bir laikliği savunmak gerekiyor. Ortadoğu halklarının İslamcılıkla özdeşleştirilmesinin önüne geçmek gerek. Karşı tutumu, demokratlar, laikler, sosyalistler göstermeli."
Ardından, Türkiye'ye değiniyor. "Türkiye'de devletin mevcut laikliği gerçek laiklik değil. Laiklik-İslamcılık adına yürütülen kavganın arkasında, zorunlu din dersleri, diyanet teşkilatı, gayrimüslimlerim Müslümanlaştırılması, Alevilerin Sünnileştirilmesi yatıyor. Bu devletin kendi Müslümanlığını dayatması demek. Türkiye'deki en büyük misyoner, bizzat Hanefileştiren, Türkleştiren devletin kendisidir."
Macar: Papa'nın sözleri laik bir devleti neden ilgilendirsin?
Macar, Türkiye'de Papa'nın sözleriyle ilgili ortamın bu denli sertleşmesine neden olan kişinin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu olduğunu söylüyor.
"Politik olarak Papa'nın sözleriyle ilgili üzüldüğünüzü belirtmeniz, dinlerin diyalog arayışı içinde oldukları bir dönmede geçmişi kaşımanın bir şey ifade etmediğini, diyaloğa hizmet etmediğini söylersiniz yeter. Zaten Dışişleri bunu yaptı; 'Laik bir devlet olarak cevap verecek bir şey yok' dedi. Doğrusu da budur."
"Ama Bardakoğlu bir devlet memuru, öğretim üyesi, iktidar tarafından o makama oturtulmuş bir kişiyken, kendinden dini lider olarak söz ediyor. Bardakoğlu dini liderse, Türkiye'nin laikliği nerede kalıyor?"
"Teolojik tartışma olduğunun altının çizilmesi gerek"
Macar, bu tartışmanın ilahiyatla sınırlandırılması gerektiğini söylüyor.
"Papa ne söylüyorsa söylesin, bunun bir teolojik tartışma olduğunun altını çizmek gerek. Birden bire -Papa'nın kendisi bunu amaçlamış olsa bile- işin siyasete dökülmesi, artık dünyada dinin bile kendi başına konuşulamaz hale geldiğini gösteriyor.
"Dolayısıyla siyasi kavgalar doğrudan değil, hep din, kültürel araçlar kullanılarak, bunlar üzerinden yapılıyor. Bu da bir sürü yanılsamaya yol açıyor." (TK)