Bu yazı 1 Ocak 1957 günü Tercüman gazetesinden yayınlandı. Emil Galip Sandalcı'nın bir yılı yani 1956'yı özetleyen yazısı, aslında sonrasında 60 kez yayınlansa her geçen yılı üç aşağı beş yukarı anlatacak özellikte bir yazı bu.
Emil Galip Sandalcı için Cemal Süreya, "insanlık adresine gönderilmiş bir mektup gibidir" demişti.
Birazdan okuyacağınız yazı 1956'da Tercüman Gazetesi'nin düzenlediği fıkra yarışmasını kazanan Sandalcı'nın 1956-57'de Tercüman'da yayınlanan "Biz Bize" adlı köşesindeki yazılarının derlemesinden alındı. Derlemeyi Su Yayınları Mart 2010'da yayınlamıştı.
"Muhteşem bir başbelası"
Kitabı yayına hazırlayan Recep S. Tatar, kitabın arka kapağına Emil Galip Sandalcı için yapılan yorumları alıntılamış; Cemal Süreya'nın yorumu yukarıda. Sandalcı'nın nasıl bir insan ve gazeteci olduğunu Yıldırım Türker ise şöyle anlatmış:
"Emil Galip Sandalcı'nın en sessiz, en çetin zaferi, hiç kimse olmayı başarabilmesiydi kanımca. Onu tekinsiz kılan, otorite gözünde başa çıkılması en güç hainlerden biri haline getiren, bu özelliğiydi. Hayatını ahlaki bir öneri gibi yaşayan nadir insanlardan biriydi. darbeler onu sevmedi. Sosyalist değildi, hiçbir sol örgütle ilişkisi yoktu ama tehlikeliydi. Emil Galip, otoriteyi huzursuz edecek bütün girişimlerin ardındaki gölgeydi. Muhteşem bir başbelasıydı."
İnsanlık adresine gönderilen mektuptan, "60 yıl sonrasına bir mektup" diyerek yayınlıyoruz.
* * *
Bir yıl daha kaybettik. Zaten hayat ne ki? Birtakım kayıplar. doğar doğmaz ömrünüzden kaybetmeye başlarsınız. Daha sonra; oyuncağınızı, bilyelerinizi kaybedersiniz. Ardından, süt dişlerinizi, defterinizi, kaleminizi, derken; harçlığınızı, iddianızı, sevgilinizi, köpeğinizi, gençliğinizi, saçlarınızı, seçimi, ilh... Kaybetme sırası takma dişlerinize geldikten sonra artık neyi kaybetseniz fark etmez.
Fakat, biz 1956’da daha mühim şeyler de kaybettik. Nice hayal sükûtlarına uğradık. Hak, hukuk anlayışımızdan, Birleşmiş Milletlere; insanlığa, demokrasiye inancımızdan kaybettik. Süveyş meselesinde, Şimali Afrika’da, büyük devletlerin gerekince her türlü beynelmilel hukuk kaidelerini, demokrasi prensiplerini ve Birleşmiş Milletler idealini nasıl çiğneyebileceğini gördük. Macaristan’da; insanoğlunun ne derece hunharlaşabileceğine ve hürriyet uğruna kahraman bir milletin boğazlanmasına şahit olduk. Kendi aramızda da boş durmadık. Maç dedik, parti dedik, demokrasi dedik -sadece insaf, eş dost, hatır gönül demedik- birbirimizi yedik.
Ve bu arada dostlar unuttuk. Ahmakçasına, delicesine, körcesine, haris menfaatlerimiz uğruna faniliğimizi, tevazuu, hakkı, demokrasiyi, iyiliği, temizliği, mertliği, açık alınla, temiz vicdanla el etek öpmeden yürümeyi -hepsinden mühim- hemcinslerimizi sevmeyi unuttuk.
Şu yaşlı dünyada aynı topraklar üstünde, aynı gök ve yıldızlar altında yaşadığımızı; gecelerimizi aynı ayın aydınlattığını; kemiklerimizi aynı güneşin ısıttığını; hepimizin iki ayağı ve bir çift gözü olduğunu; ister “merhaba”, “selam”, “şalom”, “bonjur”, “hello”, ister “amin” veya “amen” diyelim, aynı hamurdan yoğrulduğumuzu unuttuk.
Yine de unutacağız. 1957, 1958 veya 2008. Böyle gelmiş böyle gider.
1957’de daha öncekilerden farklı olmayacak. İrili ufaklı sevinçler, kederler, ümitler ve sukûtu hayaller birbirini takip edecek. İnsanoğlunun alın yazısı bu.
Seneler gelir ve gider. İnan olsun ki yeni yıl hiçbir şeyin müjdecisi olamaz. Keramet rakamlarda değil, bizde... Kendimizdedir. Saadeti, ümidi, sevinci, özümüzü sözümüzle bir etmede; vicdanımızı temiz, alnımızı pak tutmada; iyiye, doğruya, hakka inanmada ve gönlümüzü hemcinslerimize alabildiğine açıp dostluk ve sevgimizi cömertçe dağıtmada bulabiliriz.
Şimdi biliyorum. “Bayram değil, seyran değil. Eniştem beni niye öptü?” diyeceksiniz. Ama, söylemesen olmayacak: Ben, kendi hesabıma, her şeye rağmen, bana, sizleri ve elimdeki kalemi getiren 1956’dan memnunum.
Tanrı yardımcınız, yeni yılınız kutlu olsun. (EGS/HK)
Emil Galip Sandalcı hakkında1922’de doğdu, 10 Mart 1993’te doğduğu kentte, İstanbul’da vefat etti. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Öğretimini Michigan Üniversitesi’nde sürdürdü. Harvard Üniversitesi’nde tarih, sosyoloji, pedagoji ve antropoloji alanında çalışmalar yaptı. 1956’da gazetecilik mesleğine Tercüman gazetesiyle adım attı. Vatan, Ulus, Yeni Sabah, Öncü, Yem Gazete, Halkın Gazetesi Demokrat, Kim, Tef, Yarın, Yedigün, Güney gibi gazete ve dergilerde çalıştı. 1961’de Yeni Türkiye Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. TRT Yönetim Kurulu üyeliğinin yanı sıra TRT Dış Haberler Müdürlüğü yaptı. 1960-1962 yılları arasında İstanbul Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu üyeliği, 1961-1963 arası Basın Şeref Divanı üyeliği, 1978-1986 arasında Türkiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu üyeliği, 12 Mart Darbesinden sonra, TRT Dış Haberler Müdürlüğü bünyesinde ‘hizmete özel’ olarak yayınlamasına önayak olduğu Dünya Sorunları seçkisinden ötürü komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklandı. Birkaç ay sonra serbest bırakıldı fakat bu kez de evine yerleşmiş bir gizli polisin asılsız ihbarı ile Deniz Gezmiş ve iki arkadaşını idamdan kurtarmak için Bulgaristan uçağının kaçırılmasına karıştığı iddiasıyla tutuklandı ve ağır işkence gördü. İşin aslı 12 Mart’ın paşaları idamları durdurmak için yürütülen imza kampanyasının ardındaki başlıca isimlerden olan Emil Galip’i susturmaya kararlıydı. 12 Eylül Darbesi’yle kapatılıncaya kadar, bir yıla yakın süre Demokrat gazetesinde köşe yazıları yazdı. 1981 ve 1983 yıllarında iki kez tutuklandı. Aydınlar Dilekçesi davasında yargılandı. İnsan Hakları Demeği, Türk-Yunan Dostluk Demeği, Helsinki Yurttaşlar Demeği gibi sivil toplum kuruluşları ile İnsan Hakları Vakfı, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf gibi oluşumların kurucuları arasında yer aldı. |