Neden kazanılmış haklarımızı kaybediyoruz? Ne oldu da yaşamakta zorlanır hale geldik? Geleceğimiz var mı?
Bu soruları sorarak çalışmalara başladık. Yaşama dair soruların yanıtının da kendi içinde olduğunu görerek bunun farkına varma çabası içine girdik. Çalışmalarımızı farkındalık oluşturmak amacı ile sürdürüyoruz. Emekliler Yaşlılar Hareketi bu anlamda bir soru hareketidir.
"Emeklilerin geleceği var (mı)?" sorusuna yanıt aradığımız toplantı 8 ocak 2012 tarihinde İstanbul-Kadıköy Gıda Mühendisleri Odası eğitim salonunda gerçekleştirildi.
Sorunlarımızın ekonomik-politik boyutu, neden-sonuç ilişkisi, başka ülkelerde emeklilerin yaşlıların durumları tartışıldı. Katılımcıların tespitleri, görüş ve önerileri 7 şubat 2012 tarihinde aynı yerde yaptığımız ikinci toplantıda ortak metin haline getirildi.
Ve bu sonucu duyarlı kamuoyu ile paylaşarak çalışmalara devam etmeye karar verdik.
İktidarların politikaları emeklileri yoksullaştırdı
Artarak devam eden hak kayıpları, yaşadığımız sorunlar; 1993 yılında Dünya Bankasının ilk kez nüfusun yaşlanmasının kendileri için sorun olacağına dikkat çekmesi ile başladı. Yayınladığı "Yaşlılık Krizinden Kaçınmak" başlıklı çalışmada " toplumsal zenginlik arttıkça, tıbbi teknoloji geliştikçe insanlar daha uzun yaşıyorlar...Sosyal güvenlik sistemi değiştirilmeli, yoksa uzun yaşayan nüfusun yükünü kurum çekemez. Bugünden değiştirmek gerekiyor."diyordu.
Sermaye örgütleri emeklileri yaşlıları yük olarak görüyordu ve gereği yapıldı.
5 Mayıs 1994'te Hükümetin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzaladığı kredi anlaşmasının şartı yerine getirildi. Artık, sosyal güvenlik sistemi toplumsal değil bireysel oldu. Devlet desteğini çekti. Kurumun sürdürülebilirliği, gelir-gider dengesi emekliler çalışanlar üzerinden sağlanır hale getirildi.
Bunun için,19 Ağustos1999 da 4447 sayılı yasa çıkarıldı. Buna bağlı altı esas yasa değiştirildi. Bu değişliklere uygun hale getirmek için de mevcut on bir yasada değişiklik yapıldı.1 Ekim 2008 de "Sosyal Güvenlik Reformu" yasası yürürlüğe girdi.
Anayasada yazılı olan "T.C. Sosyal Devlettir" ilkesi fiilen ortadan kalktı. İktidarlar, emeklilik -sağlık-çalışma yaşamındaki hakların yok edilmesinde hem fikir oldu, gelen gideni aratmadı.
Yeniden yapılandırma, değişim-dönüşüm adı altında yapılan bu değişikliklerle artan sömürü yoksullaştırma, değersizleştirme toplumun diğer kesimleri gibi emeklileri yaşlıları da çok olumsuz etkiledi.
Sistemin sivil toplum örgütleri olarak tanımladığı, varlıklarına yabancılaşmış sendikalar sürece müdahale edemedi, etmedi. Emekli örgütleri sisteme biat etti. Üyelerinin aylık aldıkları kurumun yok edilmesine seyirci kaldı.
Örgütlü kamu alanları devlet tarafından terk edildi. Emeklilerin hukuku çiğnendi, bütçe hesaplarında yok sayıldı. Varlığını sürdürmede zorlanır oldu. Yoksullaşan yaşlıları yönetmek, yönlendirmek için 2004 yılında AKP-Yaşlılar Koordinasyon Merkezi kuruldu. Ülke genelinde yardımlar kaymakamlıklarla birlikte çalışan bu merkezler aracılığı ile yapıldı. Yardımların yoksullaştırılan insanlara ulaştırılma yöntemi onur kırıcı oldu. Muhtaç olduklarını kanıtlamak zorunda bırakılarak damgalanmaları insan hakkı ihlali düzeyine ulaştı.
Emeklilik de güvencesiz oldu
Emekli aylıklarının ve güncelleme hesaplarının değiştirilmesi, son on yılda aylıkları reel olarak yüzde elli oranında düşürdü. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), Bağ-Kur aylıkları arasındaki dengesizliği derinleştirdi.
Çıkarılan intibak yasası emeklilerin bir yıllık kayıplarını karşılamaz. Asıl sorun olan alım gücünün düşmesine çare olmadığı gibi emekli maaşları arasındaki uygulamalardan kaynaklı dengesizliği de gidermez. İktidarın gelirden değil harcamalar üzerinden aldığı vergiler, otomatiğe bağladığı zamlar emeklileri ekonomik, sosyal, kültürel yaşamdan dışladı. İktidar, kamu emekliliği için; düşük emekli aylığı ve hak sahibi aylığı, geç ve güç emeklilik, daha az devlet katkısı. Daha az hak daha çok prim derken.
Bireysel emekliliği yüzde on beş, otuz beş oranında destekledi. Bugün sermayesi on beş milyar dolara ulaşıyor. Bu özel emeklilik şirketleri 2012 yılında devlet desteği ile yüzde on sekiz büyümeyi hedeflediklerini söylüyorlar.
Emeklilik güvencesizleşirken, çalışma yaşamı da esnek ve güvencesiz oldu. Esnek çalışma; ücret, iş yeri, çalışma zamanı ve süresi bakımından belirsizlik, örgütlenme hakkını fiilen kullanılamaz hale getirdi. Emeklilik statüsünün, çalışma yaşamının piyasa koşullarına teslim edilmesi sadece çalışma yaşamındaki barışı değil toplumsal barışı da tehdit eder oldu. Çocuklarımızın geleceğini teslim aldı.
Ücretsiz sağlık hizmeti hakkı tarih oldu
Türkiye için seçilen sağlık modeli; hastaneleri ticari işletmelere dönüştürdü. Tıbbi etiği zorlayan uygulamalar hizmet alanla hizmet vereni karşı karşıya getirdi. Doktorları insan vücudundan para kazanan tüccarlara dönüştürmeye çalışan sistem ücretsiz nitelikli sağlık hizmeti koşullarını ortadan kaldırdı.
Katkı, katılım payı uygulaması tamamını ödeyeceksin oldu. Artık emekliler bedelini ödemeden muayene olamıyor, ilaç alamıyor, tedavi olamıyor. Devlet desteği ile özel sağlık sektörü Avrupa'nın altıncı büyük sektörü olurken. Aynı devlet, kişi başına sağlık harcamasında Avrupa ülkeleri sıralamasının sonunda yer alıyor.
"Yoksulluk damgası yasası"
Yeşil kartı olan olmayan sistem dışında kalmış 12 milyon kişi gelir testinden geçirilecek. Kaymakamlıklardaki Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakfına başvuracak. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre incelenecek. On bir ayrı kurum, yirmi beş farklı sorgulamayı bilgi sistemi üzerinden insanlardan yetmiş sorunun yanıtını istiyorlar. Harcamalar üzerinden gelir tespiti yapılacak. Yaşlı bakımı aylığı, gıda-yakacak-eğitim yardımlarının tamamı gelir sayılacak. Emekliler 18 yaşını doldurmuş, öğrenci olmayan çocuğu için prim ödemek zorunda.
Yani devlet nasıl hayatta kalıyorsun diye soruyor. Testi geçemezse "yoksul ve muhtaç" belgesi verecek. Ve AKP- Devlet 36 lira primini ödeyecek. Ama ancak yoksulların gidebildiği E sınıfı hastanelere gidebileceksin. Test için başvuru yapmayan 213 lira prim ödemek zorunda kalacak. Ödemezse icra gelecek.
Haklarımız için bekleyemeyiz
Nüfusumuzun yüzde 10,6'sı 60 yaş üzerinde,yüzde 7,2'si de 65 yaşın üzerinde.Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık alan emekli ve yakınlarının sayısı 9 milyon 923 bin.870 bin kişide yaşlılık aylığı alıyor.Azımsanmayacak sayıda ergin yetişkin bir potansiyel.
İktidarlar tarafından nüfustaki kişiler, istatiksel verilerdeki rakamlar,doktorların ve huzurevlerinin, dinin konusu olarak görülüyoruz.Oysa bizler varız,yaşıyoruz. Toplumsal yaşamın bir parçasıyız.
Küresel kapitalist politikalar bizi yok saysa da biz varız!
- Bu politikalar, biz emeklileri yoksullaştırıyor. Yaşama hakkımızı tehdit ediyor. Kim bu politikalardan yana olursa onlara karşı mücadele edeceğiz. Yaşama hakkımızın önündeki engelleri kaldırmak zorundayız.
- Biz, emeklilerin geçinebileceğimiz kadar aylık, ihtiyaç duyduğumuz kadar nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti alma hakkımız var. Haklarımızın önündeki engeller kaldırılıncaya kadar mücadele edeceğiz.
- Yaşlı yoksulluğunun bitmesi, yaşlıların muhtaç ve yoksul olarak damgalanmadan yaşamlarını sürdürmeleri, asgari düzeyde fiziksel, zihinsel ve ruhsal iyiliği kazandıracak ve sürdürecek sağlık bakımına sahip olması için mücadele edeceğiz.
- Bugün, onurlu yaşamın düşmanı olan politikaların ve uygulayıcısı olan siyasilerin durumlarının bilincinde olarak, bir araya gelmenin koşullarını oluşturacağız. Süreci takip ederek, bilgilerimizi paylaşacağız.
- Hedefler belirleyerek hareket edip, çalışmalarımızı yaygınlaştıracağız. Oy veren nesneler olmaktan hızla çıkarak; katılma, etkileme, karar verme sürecinin özneleri haline gelmek için mücadele edeceğiz.
- Bu politikalardan rahatsız olan, artık yeter diyen emekli, çalışan herkesle birlikte "onurlu bir yaşam" için mücadele edeceğiz.
Son söz olarak: Yaşama hakkımıza sahip çıkıyoruz. Meşruiyetimiz bütün yasallıkların üzerindedir.(HK)
Emekliler Yaşlılar Hareketi