Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın bugün Meclis Sağlık Komisyonu'na gelmesi bekleniyordu. Yasa tasarısı, (kusura bakmayın reform demeye dilim varmıyor) Sağlık Komisyonu’nun ardından da Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelecek ve 2008 yılı başından itibaren de uygulamaya konulacaktı. Neyse ki Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) başta olmak üzere, sendikalar ve sivil toplum örgütleri genelde görmeye alışık olmadığımız bir hızla tasarı hakkında incelemelerini tamamlayıp içerdiği tuzakları bir bir açıkladı da kamuoyu hükümetin reform adı altında emekçilere nasıl bir saldırı başlattığını öğrenip buna karşı şimdilik zayıf da olsa bir tepki gösterme fırsatı buldu.
Üçünü kez erteleme
Şimdilik çok cılız olsa da STK’lerin bu girişimi sonuç vermiş durumda. Hükümet tasarıyı üçüncü kez ertelemeyi tartışıyor. Büyük olasılıkla da erteleme kararı gelecek. AKP hükümeti gerekli düzenlemelerin yetişmeyeceği gerekçesiyle tasarının uygulanmasını 2008 Haziran ayına bırakmaya eğilimli. Ama onların da kafalarının karıştığını ve bir çıkar yol aradıklarını anlayabiliyoruz. Tabii eğer diğer birçok alanda olduğu gibi sosyal güvenlik reformunu da parça parça, çaktırmadan geçirmeye çalışmıyorlarsa… Dün Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı “Sosyal güvenlik yasa tasarısının bir kısım hükümleri bu yıl, geri kalanları da gelecek yıl uygulanmaya başlayacak” açıklaması kanımca bu bağlamda değerlendirilmeli.
Reform gerekiyor ama nasıl?
Türkiye’nin bir sosyal güvenlik reformuna ihtiyacı olduğu konusunda kimsenin bir itirazı olacağını zannetmiyorum. Her şeyi bir yana bırakın tek başına her yıl bütçeden sosyal güvenlik açığını kapatmak için ayrılan 10 milyar doları aşan destek miktarı bile sistemin çökmek üzer olduğunun en önemli işareti.
Bunun yanı sıra sistemin üç parçaya bölünmüş olması, sisteme dahil hastanelerin kapasite ve donanım yetersizliği (yetersizlik ne kelime utanç verici durumda olmaları demek lazım), sosyal güvenlik sistemini besleyecek istihdam tabanının GSMH büyümesine rağmen artmıyor olması, Türk ekonomisinin yüzde 49’unun kayıt dışında olması ve yıllardır dile getiriliyor olmasına rağmen bu konuda tek bir adım atılmaması gibi etkenler de sosyal güvenlik sisteminde bir reform ihtiyacı olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Ama getirilen yasa tasarısı bu açığı kapatmaktan ve sosyal güvenlik sistemini kamunun yararına iyileştirmek yerine çalışanların kalan son sosyal haklar alanını da yok etmeyi hedefliyor.
Peki nasıl oluyor da son 15 yıldır bütçeden ayrılan devasa paylarla ayakta durabilen kendi kendisini finanse edemeyen bu sistem bir türlü düzeltilemiyor? Öncelikle bu pek kolay bir iş değil. Bunu becerebilmenin birkaç yolu var. İstihdamı, dolayısıyla sistemi besleyen prim veren sayısını artırmak en sürdürülebilir yöntem. Ama yukarda söyledik, hükümet bunu beceremiyor, çünkü yaşanan ekonomik büyüme istihdam yaratıcı bir büyüme değil.
İkinci bir yol ise prim tutarını artırmak. Ama OECD ülkeleri arasında en yüksek istihdam vergisini uygulayan bir ülke olarak Türkiye’nin burada da bir kuruş olsun artırıma gitme şansı yok.
Üçüncü bir yolsa yüzde 49'la yine OECD ülkeleri arasında en yüksek orana ulaşmış olan kayıt dışılığın azaltılması. Kabaca söylersek bu oranın yüzde 10 azaltılması bile 10-12 milyar dolarlık bir vergi artışı anlamıma gelecek. Hele yüzde 20’nin altına indirilmiş bir kayıt dışılık sosyal güvenlik sorununun çalışanlar lehine kalıcı olarak çözümü anlamına bile gelebilecek.
"Kayıt dışının azalmasını isteyen yok"
Geçen ay gazetelere çarşaf çarşaf ilan vererek Merkez Bankası'nı faiz indirimine çağırdıkları günlerde TİM’den önemli bir isme şu soruyu yönelttim:
“Neden Merkez Bankası yerine istihdama uygulanan vergilerin azaltılması ve kayıt dışılığın önlenmesi konularıyla uğraşmıyorsunuz” diye sordum.
Yanıt ilginçti:
“Kimse kayıt dışının azalmasını istemiyor ki. Bu gri alan hem hükümetlerin hem de sermayenin işine geliyor. O nedenle siz kayıt dışılığı azaltacağız diyenlere inanmayın.”
Görülüyor ki mevcut durum itibarıyla gelirleri artırmanın yolu yok. Zaten hükümetin de böyle bir derdi yok. Çalışanların emeklilik haklarına ve ücretlerine büyük çapta tırpan vurarak yapılacak bu “reform” yasalaşırsa gerçekten de çalışanlar son mevzilerini de yitirmiş olacak. (DB/TK)